Dünya dönüyor, hem de eskisinden daha hızlı. 2025’te, küresel değişim rüzgârları her zamankinden güçlü esiyor: Teknoloji sınırları eritiyor, kültürler birbirine karışıyor. Peki, bu girdapta geleneklerimiz nereye savruluyor? Yoksa onları koruyacak kadar köklerimize bağlı mıyız?
Bir zamanlar her mahallenin bir ramazan davulcusu vardı; şimdi o mani seslerini YouTube’da arıyoruz. Düğünler köy meydanlarında halayla değil, drone çekimleriyle başlıyor. Küreselleşme, bize kahve zincirlerinden latte içmeyi öğretti ama dedelerimizin demli çay muhabbetlerini unutturdu mu? Belki de unutturmadı; sadece şekil değiştirdi. Çay hâlâ masada, ama yanında bir Netflix dizisi var.
Küresel değişim, geleneklerimizi tehdit gibi görünüyor ama aynı zamanda onlara yeni bir soluk da katıyor. Mesela, Anadolu’nun el dokuması kilimleri artık uluslararası tasarım fuarlarında sergileniyor. Yöresel yemek tarifleri, sosyal medyada milyonlara ulaşıyor. Bu, bir yandan gurur verici; diğer yandan, “Acaba bu gelenekler bizim mi kalacak, yoksa küresel bir marka mı olacak?” sorusunu sorduruyor. İşte tam bu noktada, kendi örf ve adetlerimizi küreselleştirerek bir çıkış yolu bulabiliriz. Kilimlerimizi, yemeklerimizi, türkülerimizi dünyaya tanıtırken onların özünü korumalı, toplumumuzun bu değerlerden kopmasına izin vermemeliyiz. Geleneklerimizi bir ihracat malı gibi sunmak yerine, onları küresel sahnede bizim hikayemizle harmanlayarak hem paylaşmalı hem de sahiplenmeliyiz.
Küresel dünyada gelenekleri yaşatmak, bir denge sanatı. Ne tamamen geçmişe zincirlenmek mümkün, ne de köklerimizi unutmak. Kendi örf ve adetlerimizi modern dünyaya taşırken, toplumumuzun bu köklerden uzaklaşmaması için çaba göstermeliyiz. Mesela, ramazan pidesini online sipariş edebiliriz, ama iftarı aileyle açmanın sıcaklığını kaybetmemeliyiz. Düğünlerde halay çekerken canlı yayın yaparız, ama o halayın hikayesini de anlatırız. Bu, ne tam eski ne tam yeni; ikisinin harmanı.
Sonuçta, küresel değişim bir fırtına gibi; onu durduramayız ama yönünü etkileyebiliriz. Geleneklerimiz, bu fırtınada savrulan yapraklar değil, kökleri derin bir ağaç olmalı. O ağacı sulamak, dallarını budamak bizim elimizde. Örf ve adetlerimizi küreselleştirirken özümüzden kopmazsak, hem dünyaya seslenir hem de kendimiz kalırız. Sizce, bu rüzgârda geleneklerimizi nasıl ayakta tutarız? Belki de cevap, hem geçmişe selam verip hem geleceğe göz kırpmakta.
Küresel Rüzgârlar Geleneklerimizi Savuruyor mu?
Yayınlanma :
25.02.2025 09:30
Güncelleme
: 23.02.2025 09:45
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: