İki yıldır sahada süren çatışmalarda İsrail’in hem askeri hem diplomatik olarak köşeye sıkıştığı artık gizlenemiyor. Dünyanın “süper güçleri” olarak adlandırılan ülkelerin sınırsız desteğine rağmen, İsrail artık cepheye asker süremiyor. Bu tablo, yalnızca askeri bir başarısızlık değil; aynı zamanda ideolojik ve stratejik bir çöküştür.
Derken, sahneye bir kez daha “kurtarıcı” edasıyla Amerika çıktı. Donald Trump, yeniden vitrine sürüldü. Göstermelik bir “ateşkes” çağrısıyla, aslında İsrail’in uluslararası itibarını kurtarma operasyonu başlatıldı. Ama burada dikkat çekici olan şu: Bu “barış” senaryosunun arkasında, “Müslüman” kimliğini sadece kağıt üzerinde taşıyan ülkelerin imzası var. İsrail’i kurtarmak için kullanılan diplomatik makyajın, İslam coğrafyasının eliyle yapılması ibretliktir.
Bu noktada merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın yıllar önceki şu sözleri kulaklarda çınlıyor:
“Amerika’nın dostluğu menfaate, İsrail’in dostluğu kandırmacaya dayanır. Onların sözüyle değil, kendi gücünle ayakta duracaksın.”
Erbakan Hoca, yıllar öncesinden bugünü tarif etmişti. “İsrail yalnız kaldığında bile yalnız değildir,” derdi. Çünkü her zaman bir “Batı bloku” onun arkasındadır. Ama asıl tehlike, o bloğun içinde yer almayı bir prestij sayan, İslam dünyasının kendi içindeki gafletidir.
Türkiye açısından ise asıl düşündürücü olan, Amerika’nın bu süreçte Ankara’ya yönelttiği övgü dalgasıdır. Alenen düşmanlık eden, yıllardır her kalkışmanın, her ekonomik sabotajın, her toplumsal kaosun perde arkasında bulunan “büyük şeytan” ABD’nin bugün ülkemizi övüyor olması, tek kelimeyle tedirgin edicidir. Çünkü ABD’nin övdüğü hiçbir ülke, uzun vadede kazanmadı.
Erbakan Hoca yine uyarmıştı:
“Onlar sizi överse bilin ki, yanlış yoldasınız. Çünkü hakkın yolunu seçenleri onlar asla alkışlamaz.”
Soru şu: Ne karşılığında bu övgüler? Hangi tavizler, hangi geri adımlar verildi? Hangi kırmızı çizgiler sessizce silindi? Tarih bize defalarca gösterdi ki, Amerika’nın içinde olduğu hiçbir süreç “karşılıksız dostluk” getirmedi. Her “tebrik” arkasında bir pazarlık, her “destek” cümlesinin arkasında bir bedel gizlidir.
Bugün geldiğimiz noktada, “barış” olarak sunulan şeyin aslında kimin lehine işlediğini sorgulamak zorundayız. Gerçek barış, sömürünün bitmesiyle gelir; emperyal aklın oyunlarına boyun eğerek değil.
Yorumlar
Kalan Karakter: