Ateşkes sağlandı diye anonslar bulundukları çadır kentte yankılanınca herkeste buruk bir hareketlilik ve bir mutluluk belirdi bu sabah. Henüz sabah namazı kılınmıştı ama bu anons sanki güneşin erken doğuşu gibiydi ağarmamış bu karanlıkta…
Herkes gibi o nadide çiçek te mutlulukla hazırlandı. Hazırlandı derken öyle aklınıza eşyaları paketlemek gelmesin. Kalkıp yol almanın adıydı savaştaki çadırlarda, hazırlanmak.
Kilometrelerce yol yürümeleri gerekiyordu, tıpkı önceki bulundukları ortamı terk etmeleri gerektiği anons sesi duyulduğunda hazırlanıp kilometrelerce yol yürüdükleri gibi…
İçten içe okuldaki derslerini hatırlıyordu. Öğretmenleri dünyadan, kıtalardan, ülkelerden, şehirlerden bahs ettiği zamanlarda hiç kimsenin bu koca yeryüzünde evsiz barksız kalmayacağını düşünmüştü o zamanlarda. Ama şimdilerde hiçbir yere sığamayan bu insan kalabalığını görünce zihninde tanımladığı geniş yeryüzü kavramı artık sadece anonsların eşliğinde yürüdüğü bu yıkık yollar olarak kalıyordu.
Daracıktı artık yeryüzü, hiçbir yere sığamayan bu insan kalabalığını izlerken okulu geldi aklına, sahi okulum acaba yıkılmış mıydı diye düşündü yola çıkmak için hazırlanırken. Sınıfı, okul bahçesi, hafızlık yaparken arkadaşları ile her köşe başı okuduğu ezber derslerini hatırladı. Her sabah uyanıp hazırlanıp arkadaşlarıyla beraber bindiği ve uyuklamadan neşeyle arkadaşlarıyla beraber mutlu olduğu okul sevisi geldi aklına. Okul forması ve formaya uygun mürdüm renkli başörtüsü geldi aklına mürdüm rengini de çok severdi ama şimdi molozlardan kaynaklı her yer aynı renkteydi, şimdilerde toprak rengiydi hayat…
Bir yandan da yola koyulan insanların heyecanını paylaşıyordu güzel yüzlü kız. Sağa sola bakınıp duruyordu tanıdık kimse var mı diye? Çünkü uzun zaman olmuştu tanıdığı akraba, komşu ve arkadaşlarından haber almayalı. Elektrikler kesik, telefonlar ya kırık ya şarjsız ve zaten internet diye bir şey yok sayılır yaşanan sürekli kesintiden kaynaklı. Oysa kimse telefonunu ayırmazdı yanı başından ve her zaman haberleşme mümkündü eskiden. Sahi eskiden diye düşündü eskiden… Derin bir iç çekerek koyuldular yola eskiden yaşadıkları eve doğru emin ve kararlı adımlarla…
Eve gidiyoruz diye söyleniyordu herkes yanındakine, EVE GİDİYORUZ…
Evimiz diye düşündü güzel gözlü kız, ailece buluşulan, yemekler yenilen, misafir ağırlanılan, her türlü samimi ortamların yaşanıldığı oturma odası, gözleri doldu bu hatırladığı ortamı hayal edince, mutfak geldi sonra aklına annesinin yaptığı yemekleri düşününce yutkunamadı en son patlamadan sonra annesini bir daha görememişti. Mutfakta annesinin olmadığını düşününce aylardır yaşadığı açlık duygusunun üzerine birde annesinin eve gelip gelemeyeceğinin belli olmamasını düşününce elinde olmadan gözlerinden yaşlar döküldü. Ama sonra bir umut belki annem de ateşkes anonsunu duyunca bulunduğu yerden yola koyulmuştur evimize doğru diye düşündü ve annesini görebileceği umuduyla sildi gözyaşlarını… Kendi odasını hatırladı sonra, şifonyer çekmecelerindeki tarağını, tokalarını, kişisel bakım ürünlerini, en sevdiği başörtülerini, hafızlık yaparken ezberlediği uzun sureler için kazandığı ödülleri hatırladı. Her sabah hazırlanıp kendini çok beğenerek izlediği boy aynasını hatırladı sonra, birde kahverengi montunu hatırladı, havalar soğuduğundan beri sürekli bu montu düşünüyordu ısınmak için. Çalışma masasını düşündü yapacağı görevlerini yazdığı küçük küçük notlarla süslemişti masanın dayandığı duvarı ve masanın üzerindeki fotoğrafı düşündü yine ağlamaya başladı sessiz, sessiz acaba kız kardeşi neredeydi şimdi? Neden sorular hep cevapsız kalıyor şimdilerde…
Onunla en son yola koyulmaları gerektiği anons sonrası kilometrelerce yol yürümüş sonra bir okula sığınmışlardı ama gece yarısı okul bombalanmıştı herkes bir yere kaçışınca onu kaybetmişti ve bir daha bulamamıştı. Her yer ceset her yer yaralı doluydu ve yangın da çıkmıştı üstelik. Kaçışmalar olunca kayıplarda olmuştu o gece, evet o gece hangi acı geceydi seçemedi zihninde annesi, kız kardeşi derken babasının şehid olduğu haberini aldığı ve akabinde babası ile vedalaşmak için naaşının yanına gittiklerini hatırladı. Ağlamaya başlamışken annesinin sakın ağlama kızım baban şehid oldu. Allah yolunda öldürülenlere ölü denilmez onlar şehiddirler ve cenettedirler ayetini okuyan annesinin, sen artık şehid kızısın diye onur duymalısın dediğini hatırladı… ‘’HASBİNALLAH VE Nİ’MEL VEKİL’’ nidaları eşliğinde babasına el salladığını hatırladı, gözyaşları artık normal akmıyordu içine doğru akıyordu. Ağlamanın hiçbir çare olmadığını bilerek yutkundu ta ki sırtında taşıdığı ve patlamada bir bacağını ve bir gözünü kaybeden kardeşinin sesiyle irkilinceye kadar daldığı ruh halinden çıkamıyordu. Eve gidiyoruz diye düşününce bir taraftan mutlu diğer taraftan karmakarışık duygulardaydı. Kardeşi yine günlerdir sürekli söylediği o can alıcı sözü tekrarladı, abla ‘’ BEN ÇOK ACIKTIM’’ bu sözü her duyduğunda midesinde bir kramp hissediyordu bir abla olarak. Hem kendisi de çok acıkmıştı hem de hiçbir çare bulamıyordu kardeşi için. Acaba diye düşündü ‘’ateşkes sağlandı’’ anonsundan sonra yiyecek tırları yetişir miydi artık bu insanlara diye düşündü. Eve gidelim belki orda ekmek vardır dedi kardeşine çaresizce… Hiç değilse çocuklara ekmek verilseydi iyi olurdu diye söylendi yol yürümeye devam ederken. Ne kadar yürüdüler tahmini zor ama ayağında bir acı hissetti aniden, çıplak ayak yola koyuldukları için parmağındaki yara yine kanamıştı, uzun süredir bu yara iyileşmiyordu. Çünkü ayakkabı ve çorap diye giydiği şeyleri unutmuş gibiydi, nasırlıydı artık ayakları kilometrelerce ve düşmanlar tarafından bilinçlice zarar verilmiş yolu bu yara ile gitmek zorundaydı…
Yol boyunca gördüklerine inanamadı her yer yıkılmıştı ve tek renk vardı artık sanki onların dünyasında adı ise toprak rengiydi… Daha önce renklerin sarı, kırmızı, mavi, mürdüm, pembe diye biliyordu ama artık sadece toprak rengi vardı gördüğü her yerde artık toprak rengiydi dünyaları…
Birkaç kilometre yürüdükten sonra yanındaki yürüyen yolculardan her zaman geldikleri alışveriş merkezi, cami, park ve okullarının önünden geçtiğini duyuyor ama etrafa bakınca sadece molozları görüyordu. Sadece caminin minaresi uzunca ayakta duruyordu. Ağaçlar ve çiçekler bile toprak rengine bürünmüştü, şaşkınlıkla etrafına bakınıyor evlerine yaklaştığını hissediyordu…
Bazıları işte bu evimiz, işte burası diye bir yerlere dağılmaya ve sevinç çığlıkları atmaya başladı. Bazıları ise devasa molozların önünde ‘’HASBİN ALLAH VE Nİ’MEL VEKİL’’ diyerek ağlamaya başladı. Hayalleri umutları o molozların altında kalmış gibiydi. Korkak ve endişeli gözlerle evlerini arayan kız, dış kapılarının yıkıldığını fark etti evlerini tanımakta zorlandıysa da odasının penceresi yıkılmış ama perdesi dışarıya doğru salınıyordu. İşte burası diye sevinçle bağırmaya ve kardeşine durumu anlatmaya çalıştı. Merdivenden çıkması mümkün olmadı ama molozların üzerinden odasına girmeyi başardı. Evleri yıkılmamıştı ama aslında yıkılmak üzereydi. Kendi odası ve oturma odaları toprak rengindeki eşyalarla beraber olduğu gibi duruyordu ama mutfak ve diğer odalar yıkıktı. İçerde molozlarda vardı, üzeri toz tutmuş bazı eşyalarda vardı. Duvardaki saat sadece SAVAŞ ın zamanını gösteriyordu…
Bunca yıkıntı ve molozların içerisinde gezip sağlam kalan eşyalara dokunup kah ağlayıp kah mutlu olurken oturma odasında temiz bir kağıda yazılmış bir not ve bir miktar para gördü. Şaşkınlıkla notu okuyunca notta ‘’ ben bu kutsal toprakları korumakla görevli bir askerim. Mescidi Aksa’nın zaferini beraber kutlayacağız inşallah. Evinizden bir terlik giydim ücretini buraya bırakıyorum hakkınızı helal edin’’ diye yazıyordu. Genç kız okuduğu notun şaşkınlığı ile kendi kendine söylendi. ‘’HASBİN ALLAH VE Nİ’MEL VEKİL’’ sadece bizim evimiz değil bütün evler de yıkılsa zafer uğruna hepimiz sokaklarda kalmaya razıyız. Yeter ki böyle erdemli ve imanlı askerler ilk kıblemiz olan Mescidi Aksa’yı korusun dedi…
Henüz şaşkınlığını atmamıştı ki bir ses duydu, arkasından birisi ona bu ev tehlikeli yıkılabilir buradan çıkmalısın dedi. Arkasına dönüp baktığında yüzü maskeli bir asker gördü. İçi huzurla doldu. Bu kutsal ve bereketli toprakları siz koruyorsunuz dedi ve teşekkür etti.
-Birkaç şey alabilir miyim dedi.
- Asker tabiki ama acele etmelisin dedi. Hızlıca odasında masada duran kızkardeşiyle beraber çekilmiş olan fotoğrafı ve birkaç parça kıyafet aldı. Kardeşi için mutfağa bakamadı çünkü mutfak yoktu, yıkılmıştı. Oturma odasındaki o notu da alıp tekrardan molozların üzerinden evden çıkmaya çalıştı. Geri dönüp baktı molozlar içerisinde kaybedilen hayatlarına. Bir film şeridi gibi hızlıca gözlerinin önünden geçti bu evde yaşadıkları.
Ve ‘’AND OLSUN DEDİ’’ düşmana öfkeyle evlerimizi de yıksalar, molozlardan şehirler de kursalar, biz bu toprakları bırakıp gitmeyeceğiz… Mescidi Aksa’da zafer namazı kılacağız
‘’BİZ ÖZGÜR BİR HALKIZ VE HEP ÖZGÜR KALACAĞIZ’’ dedi.
Asker evden çıkmasına yardım ederken,
- Senin adın ne? Bakalım dedi.
-Adım ‘’GAZZE’’ dedi moloz kentin kızı… Adım ‘’GAZZE’’…
Secde’kar…
Yorumlar
Kalan Karakter: