Bir şeyi veya birilerini kabullenmenin insan psikolojisi üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu çok okuduk son zamanlarda hatta çok çok dinlemeye de başladık son yıllarda. Klinik psikologlar, psikiyatristler, kişisel gelişim uzmanları son yıllarda bizlere hayatımızdaki kişi, hastalık ve olayları kabullenmenin önemini anlatıyorlar sağ olsunlar.
İnsan ilişkilerinde basite alınamayacak kadar olumluluklara sebebiyet veriyor bize bu bilgiler elbette.
Temel başlıkta kabullenmenin öneminden bahs ederken ve bu alanda eğitimler alıp bu verileri araştırırken içimde neden Allah’ı kabullenmediğimiz sorusu ile baş başa kaldım uzun bir süredir.
Pedagoglar çocukları tanıyıp karakterine göre kabullenmenin çocuk eğitiminde, kişisel gelişim alanında ki uzmanların muhatabımızı tanıyınca olumlu bir iletişim içerisinde olacağımıza ve klinik psikologların karşımızdakileri tanıyıp ne yapmaya çalıştıklarını anlayınca aslında hayatımız üzerinde yanlış anladığımız meseleleri çözmede bize kolaylıklar sağlanacağını söylerken toplum olarak hepimiz onları haklı buluyor ve alkışlıyoruz. Ve bu anlamda hayata yön vermeye çalışınca gerçekten rahat ve derin bir nefes alıyoruz.
Düşünüyorum bir çocuğu tanıyıp kabullenince öfke krizleri çözülüyor ise neden bu bilgiyi hayatımıza koymayalım. Ya da sevgi dilini öğrenip eşimizi tanıyıp onun sevgi dilini kabullenip bu sevgi diliyle eşimize yaklaşıp neden daha mutlu olmayalım. Ya da yakın arkadaşımızı yakından tanıyıp onu olduğu gibi kabullenince daha uzun ömürlü bir dostluk içinde neden bulunmayalım. Ya da aile büyüklerimizin kırmızıçizgilerini öğrenip onları kabullenip bu minvalde onların hayatlarının son demlerinde neden onlarla huzurlu beraberlikler yaşamayalım. Veya patronumuzu tanıyıp onu olduğu gibi kabullenip iş hayatımızı neden mutlu bir ortama çevirmeyelim… Daha uzar bu liste…
Demem o ki, hayatımızdan çıkaramayacağımız insanları tanıyıp olduğu gibi kabullenince işler kolaylaşıyor. Aynı şekilde birileri de bizi olduğumuz gibi kabullenince bizde başkalarının hayatlarında kolaylıklara ve güzelliklere sebebiyet veriyoruz. O halde bu tanıma ve kabullenme meselesi derin ve psikolojik anlamda insan üzerinde etkili bir iletişim konusu demektir...
Alternatif tıp alanında ki eğitimlerim ve okuduklarım bana insanın mizacını tanıyıp o mizaca göre tanı da bulunmayı ve bu tanı çerçevesinde hastalığı kabullenip tedavinin mümkün olduğunu öğrendim. Yukarıdaki saydıklarımın aynılarını anlatıyor aslında…
Modern tıpta da iş aynen bu şekilde ilerler. Hastalığı tanımak ve tedavi sürecine girmek bir kabulleniş öyküsüdür. Hele de kanser hastalarının hastalıklarını kabullenip tedaviye başlama ve tedavi süreçleri toplumda her daim başarı hikayesi olmuştur.
Yine insan ilişkilerinde şakayı sevmeyene şaka yapılmaz. Hediye sevene hediye alınır. Sinirli bir yapıda olanın üzerine gidilmez. Sakin yaşamayı sevene zorla aktif olması dayatılmaz. Sosyal olan tutulmaz, asosyal olanda zorla sürüklenmez… Bunları tanıyıp neyi neden yapıp veya neden yapmadıklarını bilip yani bu kişileri tanıyıp, saygı duymalı ve birbirimizi kabullenerek hayatı birbirimize kolaylaştırmalıyız.
Hal böyle olunca zihnim soruyor bana. Yeryüzüne gelmiş her Peygamber bizlere Allah’ı tanımanın ve aslında Ona iman ederek Onu kabullenmemiz gerektiğini anlatmış oluyor mu bize? Yani Allah’ı tanıyıp Onun nasıl bir İlah, nasıl bir Yaratıcı, nasıl bir Otorite olduğunu tanıyıp kabullenirsek hayatın bir kısmını değil tamamını kolaylaştırmış olmaz mıyız?
Bu mucize gibi bir veri aslında…
Ama nedense insan hayatının güzelliklerine sebep olacak olan ve hayatın asıl yaratıcısı olan Allah’ı kabullenmekte zorluk çekip ya inkar ediyor, ya da kabullendiğini söyleyip sürekli Allah’ tan şikayet ediyor…
Bir insanı kabullenmek kolay da, insanı ve hayatı yaratanı kabullenmek zor mu? Ey gönül demiyor…
Onun ER- Rezzak olduğunu kabullenmeden, kime neyi ne kadar vermiş bana neden şunu şunu vermiyor deyip cebelleşiyor kendisiyle insan…
Onun ES-Selam olduğunu tanıyıp kabullenmeden başına gelen her olayın asla geçmeyeceğine inanıp karamsarlıkta kalıyor insan…
Onun EL-Kahhar olduğunu öğrenip kabullenmeden zalimlerin zulmünün bir işe yaradığını sanıp duruyor insan…
Onun ER-Rahman olduğunu kabullenmeden neden herkese aynı göğün altında yaşama imkanı verdiğini anlamıyor insan…
Onun emirlerinin ve nehiylerinin hayata nasıl yön vereceğini anlayıp kabullenmeden yaşamak istiyor insan… liste uzayıp gider kısaca Rabbimizin bütün esmaları için bu kabullenişsizliğimiz geçerlidir.
Allah yalan söylemeyin deyince toplumsal güven için ne kadar önemli bir mesele olduğunu kabul etmeden hemen ama şu şu sebeple yalan söylemem gerekiyor diyor insan…
Allah namaz kıl deyince başka bahaneler, faizden uzak dur deyince başka bahaneler, adaleti sağlamamızı bizden isteyince çok daha başka bahaneler ile hayatımızın en önemli eksiklerini giderecek Allah’ın kıymetli emirlerini kabullenemiyoruz…
Veya bizden sakınmamızı istediği yasakların topluma verdiği zararları ve şahsımıza verdiği zararları anlamıyor ve kabullenmiyoruz…
Bir insanı hatta küçük bir çocuğu bile tanıyıp kabullenince hayatın nasılda kolaylaştığını görüyoruz ama Allah’ı tanıyıp Onu kabullenince hayatımızda ne kadar büyük ve güzel değişiklikler olabileceğini hesaplamıyoruz.
Oysa Onu kabullenince ‘’ama’’ lar artık daha anlamlı gelecek. ‘’neden’’ sorusu daha sorulmadan cevap bulacaktır. Başımıza gelen veya nasibimize düşen her şeye Onu kabullendiğimiz için daha olgun ve daha olumlu yaklaşacağız…
Emirleri ve yasakları daha anlamlı gelecek, hayatımıza yerleştirdiğimiz her kural ve şeriatında daha bir mutlu olacak, dünyaya başka gözlerle bakacağız. Gönlümüzün en derin yerlerinden teslim olacağız Ona…
Onun istediği bir hayat şeklinin aslında bize en uygun hayat olduğunu anlayacak, iyi veya kötü her şeyde meselelere daha bir anlam yükleyecek ve daha müsterih bir kalple yaşayacağız şu hayatı…
Kısaca demem o ki; psikologlar, psikiyatristler, pedagoglar, kişisel gelişim uzmanları, klinik psikologlar, manevi danışmanlar, aile danışmanları, yaşam koçları vs. bizlere hayatımızdaki olayları ve bireyleri kabullenmenin öneminden bahs ediyorlar. Tarih boyunca Peygamberler de bize daha kuvvetli bir veri ile Allah’a iman etmeyi yani Allah’ı kabullenmeyi bizlere anlatmış ve bugünün uzmanlarının anlattığı gibi tek bir yönüyle değil, dünya ve ahiret saadetini bizlere vaad etmişlerdir.
Bütün güzelliklerin sahibine iman etmek Onu tanıyıp kabullenmek hayata karşı en sakin, en olumlu ve en huzurlu bir bakış açısı sağlayacaktır…
Bütün mesele kabullenme sürecindeki tanıma kısmında saklı. Rabbimizi hiç tanımıyoruz veya çok eksik tanıyoruz bu sebeple de onu kabullenmekte zorlanıyoruz… Kabullenme olmayınca iman da yeterli olmuyor dostlar…
Oysa Onu tanımaya çalışıp Onu kendisinin istediği gibi kabullenip, Ona tekrar tekrar iman edip hayatı ve hayatımızdaki her şeyi Onun emir ve yasakları gölgesinde kabullenir isek şu geçici dünya çok başka bir hal alacaktır inşaallah.
Ve soralım kendimize dostlar…
Rabbimizi ne kadar kabullenebilmişiz?
Onun emirlerini ne kadar kabullenebiliyoruz?
Onun yasaklarını ne kadar kabul etmişiz?
Onun iradesiyle başımıza gelen imtihanların ne kadarını kabul edebiliyoruz?
Sahi Ona iman edip Onu kabul etmemiş miyiz yoksa?
Uzmanları dinler gibi hatta daha kuvvetlice kulak vermemiş miyiz yoksa Peygamberlere?
İlahi, senin razı olacağın bir kabullenişi gönlümüzde makbul eyle lütfen…
Selam ve saygılarımla…
Şükürle kalın…
Secde ’kar
Yorumlar
Kalan Karakter: