Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, geçtiğimiz günlerde ekonomi literatürüne ve günlük hayatımıza, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir kavramı yeniden hatırlattı: "Negatif Büyüme."
İlk duyduğunuzda kulağa ne kadar teknik, ne kadar zarif geliyor değil mi? Sanki bir şey büyüyor ama sadece yönü farklıymış gibi. Oysa sokağın, tarlanın, okulun diline çevirdiğimizde bu kavramın meali çok açık: Küçülüyoruz, kaybediyoruz, eriyoruz.
Ancak Sayın Yılmaz’ın bu söylemi, aslında Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durumu özetleyen en dürüst itiraflardan biri olabilir. Çünkü biz gerçekten de her alanda "negatif büyüyoruz."
Gelin bu "negatif büyüme"nin fotoğrafını farklı karelerden çekelim.
Tarımda negatif büyüyoruz. Çiftçinin tarlaya attığı gübre azalıyor, mazot deposundaki ibre düşüyor, hasat küçülüyor. Çiftçi borçlarını ödeyemez hale geldikçe, üretim iştahı negatif bir eğri çiziyor. Tarladaki bereketin yerini, maliyetlerin altında ezilen üreticinin çaresizliği alıyor.
Eğitimde negatif büyüyoruz. Okulların niteliği, öğrencilerin okuduğunu anlama kapasitesi, uluslararası sınavlardaki (PISA gibi) sıralamamız negatif yönde ilerliyor. Diplomalı işsiz sayımız artarken (işte bu negatif bir artıştır), nitelikli beyin göçüyle geleceğimizi kaybediyoruz. Gençlerin umutları negatif büyüyor; hayal kurma kapasiteleri, yurt dışına gitme planları karşısında eriyor.
Mutfakta negatif büyüyoruz. Pazar filesi her hafta biraz daha hafifliyor. Eskiden kilo ile alınan meyveler, artık tane ile tartılıyor. Maaşlar kağıt üzerinde "pozitif" artıyor gibi görünse de, alım gücü karşısında yaşanan o korkunç "negatif büyüme", cüzdanları delip geçiyor.
Vatandaşın "Negatif"i, Bankaların "Pozitif"ine Dönüşünce
Peki, tarlada, okulda, mutfakta ve cüzdanda yaşanan bu devasa "negatif büyüme" nereye akıyor? Fizik kuralları gereği, enerjinin yok olmadığını, sadece şekil değiştirdiğini biliyoruz. Ekonomide de para yok olmuyor, sadece el değiştiriyor.
İşte tam bu noktada, tablonun en çarpıcı ironisi karşımıza çıkıyor: Vatandaşın negatif büyümesi, bankaların pozitif büyümesinin yakıtı oluyor.
Kapital Sistem tıkır tıkır işliyor, Alım gücü "negatif büyüyen" (yani fakirleşen) vatandaş, ayı çıkarabilmek için mecburen kredi kartına sarılıyor.
Tarlasını ekemeyen çiftçi, traktörünü kurtarmak için banka kredisine koşuyor.
Eğitim masrafını karşılayamayan veli, ihtiyaç kredisi kuyruğuna giriyor.
Sonuç olarak Vatandaşın borcu katlanarak büyürken, bankalar kâr rekorları kırıyor. Bizim "negatif"liğimiz, onların bilançolarında devasa bir "pozitif"liğe dönüşüyor. Faiz oranları arttıkça, vatandaşın cebindeki delik büyüyor, bankaların kasasındaki dağ yükseliyor.
Sadece Bankaların Büyüdüğü Bir Ülke haline geldik Sayın Yılmaz’ın "negatif büyüme" vurgusu, aslında bir sistem eleştirisine dönüşmeli. Çünkü bir ülkede esnaf kepenk kapatırken, çiftçi tarlasını terk ederken, emekli gram hesabı yaparken; sadece ve sadece finans sektörü, bankalar "pozitif" büyüyorsa, ortada devasa bir adalet sorunu var demektir.
Negatif büyüme, sadece ekonomik bir terim değildir; sosyal bir çöküştür. Ve ne yazık ki, bu çöküşün enkazı altında kalan vatandaşın ödediği faizlerle, bankalar gökdelenler dikmeye devam ediyor.
Özetle; büyüme var ama bizim için "negatif", onlar için "pozitif". Terazi bu kadar dengesizken, kimse bize "ekonomik dengelenme"den bahsetmesin. Çünkü terazinin bir kefesinde borç batağındaki milyonlar, diğer kefesinde ise kâr rekoru kıran bir avuç banka var.
Yorumlar
Kalan Karakter: