BİR FOTOKOPİ MAKİNESİ NASIL DÜNYAYI HASTA EDER.?
PCR; Bilimsel bir fotokopi makinesi ama endüstriyel bir tuzaktır.!
Fakat maalesef bizler yine PCR Tuzağına yakalanıyoruz.!
Covid'deki Sahte Pazitiflerden Sonra Sıra Bebeklerde mi.?
Ve SMA rantı bu işin neresinde.?
Gelin hep birlikte bugün önemli şeyler sorgulayalım;
Malum, Covid döneminde PCR denen bir nevi fotokopi makinesi ile özgürlüklerimiz alınmış, belki çalınmış ve karantina altına alınmıştı.
Güya VAKA SAYILARI patlamış gösteriliyordu.. Bununla milyarlarca insanı sanki tavukları kümese tıkar gibi evlere kapatmışlardı.
Maalesef asıl UYANIK olması gerekenler ve kendilerinden bu beklenenlerde tabiri caizse horul horul uyuyordu.. Ve bu, insanlığa çok pahalıya mal oluyordu.
Şimdi ise aynı makine, yenidoğan o masum bebeklerin topuğundan alınan kanda çalıştırılıyor..
Yapılan ise istatistiksel bir katliamdır.!
Genel Tarama Testleri; gördüğüm kadarıyla sağlıklı bebeklerin bile hasta olarak yaftalanıp pazarlanmasının İLK ADIMI ve kara kutusudur.!
Ve yine gördüğüm kadarı ile asıl UYANIK olması gerekenler maalesef bir kez daha uyuyorlar.!
Malum o Covid döneminde bir çok insana söylemiş idim; "Sakın PCR testine girmeyin. Çünkü tuzağın başladığı yer, İLK ADIMI orası" diye..
Ve devam etmiştim; "Sizler ancak buradan yakalanacak, sahte covid damgası yiyecek, sonra ise tedavi ve karantinaya hatta belki yoğun bakıma ZORLANIP sabah 8, akşam 8 toplam 16 ilaca mecbur edilip perişan edileceksiniz" diye.. Çünkü genel olarak TIP camiası bile bu tuzağı ya görememiş ya da ıskalamıştı, ayırt edemiyordu.. Ama çoğu zokayı yutmuştu. Fark edenler ise "KOMPLOCU, KOMPLO TEORESYENİ" diye yaftalanıp linç ediliyordu.. Halbuki her biri çok derin araştırmacı ve çok zeki insanlar idi.. Hatta bu insanların arasında da Doktorlar, Profesörler, Bilim Adamları vs. var idi. Ama mevcut sağlık sisteminin ve DSÖ'ün kendilerine dayattığını kabul etmeyip, sorgulayıp, yanlışı olanı ise deşifre ettikleri için linç ediliyorlardı.. Linç edenlere göre; Varsa-Yoksa ANCAK kendi tezleri doğru idi..
Ve şimdi Covid tiyatrosunun ikinci bir perdesi, Genel Tarama Testleri başlığı altında Yenidoğan bebeklere Topuk Kanı ile sergileniyor sanki..
PCR TESTİ BİLİM Mİ, SAHTEKÂRLIK ALETİ Mİ.?
PCR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu), bir hastalık tanı aracı değil; genetik materyali çoğaltan bir fotokopi makinesi gibidir. PCR patojeni tespit etmez; sadece parçacıkları büyütür.
Covid’de bu makine, adeta o karantina endüstrisini besleyerek sahte pozitifler üretmişti.. Karantina süreci hatta Covid ile oluşturulan o KORKU atmosferi PCR ile uzun süre ayakta tutulabilmişdi.
Ayrıca o karantina döneminde yoğun bakıma alınan her bir kişi için özel prim alındığını da çok kişiden duymuştum.. Hatta duyduğum rakam 666 tl idi.. Bakın şu hikmete.. Ne kadar ilginç bir rakam.. Çünkü 700 tl değil, yada 600 tl, yahut 670 tl.!
Neyse. DEVAM...
PCR da ki "Ct değeri (döngü eşiği)" ise tamamen keyfî bir sınırdır ve bilimsel değildir. PCR da 35’in üzerindeki döngüler, klinik olarak hiçbir anlamı olmayan eser miktarda ki genetik parçacıkları hatta genetik enkazı bile "pozitif" diye yutturabilir.!
İşte Covid döneminde vaka sayılarıda böyle şişirilmişti. Çünkü ilk dönem PCR testleri 45 döngüye kadar işlettirilmişti.. Bu ise teste giren hemen herkesin pozitif ilan edilmesi için yeterliydi..
Peki NEDEN 45 Döngü Çalışma Aralığı.?
Çünkü DSÖ 17 ocak 2020 tarihinde aldığı kararla cihazın 45 döngüde çalıştırılması gerektiği kararını almıştı. Tabiki kimseye sormadan, izin almadan ve bunu bilimsel bir tartışmayada açmadan..
DSÖ’ye ise bunu, Berlin Charite Viroloji Enstitüsü Başkanı Prof. Christian Drosten öneriyordu. Kendisi Merkel'in de danışmanıydı. Christian Drosten tarafından sunulan PCR testi tanı protokolü, 17 Ocak 2020 tarihinde, 45 Ct-döngü olarak kabul edilerek yürürlüğe giriyordu.
Özetle; PCR testi ile SAHTE bir pandemi ilan edilmiş ve devam ettirilmişti.!
Komik, gerçekten komik ama bir kişinin Covid 19 olup olmadığı PCR testi sonucuna göre belirleniyordu. Klinik bulguların, belirtilerin hiç bir önemi yoktu. Binlerce yıllık tıp anlayışı ve uygulaması yok sayılıyor yeni ve uyduruk bir adeti DOSDOĞRU kabul ederek oturtturmaya çalışıyorlardı.
Neticede olarak; PCR testi ise bu yüksek döngülerde çalıştırıldığı için %97 oranında yanlış sonuç verebiliyordu.. Sapasağlam, KOÇ gibi insanlar PCR ile COVİD ve HASTA ilan ediliyordu. İnsanlar ise bunu yiyor, bu teşhise inanıyor ve kendilerini sanki gerçekten hastaymış gibi covidli moduna sokuyordu.. Bu kabul ise bağışıklığı yerle bir eden bir durumdu.. Çünkü meşhur bir kaide idi; Bir insana eğer 40 sefer "Sen hastasın" diyilse o insan hasta olurdu.. İnanç ve kabuller işte bu derece önemliydi..
Fakat maalesef sahte bir ALGI ile, PANDEMİ olduğuna da, kendilerinin COVİD olduğuna da onları inandırıyorlardı..
Basın da genel olarak bu işe çanak tutuyordu.. Kim bilir, belkide gerçeği biliyor ama susuyorlardı.. Gerçek olan sonuç ise; Bu SAHTE ALGIYA alet-aparat olmalarıydı.
DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus'un, “Tüm ülkeler için ısrarla "test" ” istemesi neticesinde Türkiyede de hiç sorgulanmadan, bilimsel bir araştırma yapılmadan başta sağlık bakanlığının talimatı ve nerede ise tüm medyanında çığırtkanlığı ile yoğun şekilde PCR testleri yapılmaya başlanıyordu..
Fakat çok ilginç ve şüpheli bir şekilde test sayıları artıkça VAKA sayılarıda artıyor hatta patlıyordu..
Nihayetinde ise kapanmalar ve karantilar geliyor, okullar tatil ediliyor. seyehat yasaklamaları başlatılıyor ve insanlar “Hayat Eve Sığar”, “Maske-mesafe-hijyen” gibi masal ve sloganlarla hem uyutuluyor hem de motive ediliyordu..
Basın ise genelde ONLARA NE VERİLSE onu işliyordu.. Araştırmak, soruşturmak, bir hakikati ortaya çıkarmak, sahtekarlığı ise deşifre etmek gibi bir dertleri gözükmüyordu..
Televizyonu olanlar, onu izleyenler, oradaki bilgilere güvenenler ise tabiri caizse BÜYÜK BİR ALGIYA kurban gidiyor ve bir nevi büyüleniyorlardı..
Hatta PCR testinin mucidi, Nobel Ödüllü bilim adamı Karry Mullis bile kendi ürettiği cihaz hakkınd; "PCR, doğası gereği sayıları tahmin etmek için uygun değildir. Bu testler, hiçbir şekilde serbest, bulaşıcı virüsleri tespit edemez.! Testler, virüslerin genetik dizilimlerini tespit edebilir, ancak virüslerin kendisini tespit edemez.!” diyordu. Fakat onu bile dinlemiyorlardı.. Çünkü VAKA SAYILARINI patlatmanın belkide en iyi ve zekice yolu buydu..
Fakat tüm bunlar bir yere kadardı. Çünkü PCR testi ile ilgili şüpheler iyice artmış ve nihayetinde Portekiz’de dava açılmıştı. Mahkeme neticesinde şu karara varılmıştı; "Bir kişi PCR ile pozitif test yaparsa, eğer 35 döngü veya daha yüksek bir eşik kullanılırsa bu kişinin enfekte olma olasılığı % 3 ama sonucun yanlış pozitif olma olasılığı% 97'idi.”
Sonra ise bu PCR sahtekarlığı meselesi iyice büyüyüp, dallanıp budaklanıp tehlikeli bir noktaya ve bir patlama aşamasına gelince DSÖ herhaldeki deşifre olmaktan korksa gerek ki döngü sayısını düşürmek zorunda kaldı..
Özetle; Bizim ülkemiz de dahil Dünyada bir çok ülkeye DSÖ aracılığı ile belki Bir Küresel Bir Darbe yapılıyor, eski sağlık bakanımız Fahrettin KOCA ise bunu peynir ekmek gibi yiyor yahut buna gücü yetmiyordu.! Veya bilmediğimiz bambaşka bir durum vardı..
Fakat bu konuda akla gelen kritik sorular ise şunlar idi;
1; Sağlık Bakanlığının ya da ilgili yetkililerin bu tuzağa düşmeleri HİÇ MAZERET OLABİLİR MİYDİ.? Çünkü zaten bu tuzaklara düşülmemesi için o makamlara gelmişlerdi.. Eğer düşülüyorsa o halde dışarıda ki normal bir insandan FARKLARI neydi.?
2; Devletine güvenen şu necip millete bu nasıl yapılabilirdi.?
3; Bu, tarihin en büyük “komplo” suna karşı bu millet ısrarla, tüm uyarılara rağmen nasıl olurda aldatılıp sıkıştırılabilir, hayat ona dar edilebilir, özgürlükleri kısıtlanabilir ve ne olduğu belli olmayan aşı görünümlü fakat içeriği çok sıkıntılı ve şüpheli (!) sıvılara zorlanabilirdi.?
4; PCR sahtekarlığı ile ortaya çıkan bu korkunç felaketin, maddi ve manevi zararın, hukuksuzluğun, dahası BİLİM adı altında yapılan tarifsiz bir tahribatın hesabını KİM, NASIL verecekdi.?
5; Mesela;; Eski Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA, Mehmet CEYHAN, Bengi BAŞER, Esin Davudoğlu ŞENOL vs. gibi kişiler HALA YARGILANMAYACAK MIYDI.?
Çünkü bu olay nihayetinde BİR ULUSAL GÜVENLİK MESELESİNE DÖNÜŞMÜŞTÜ.!
Sorumlular ve Öncülük edenler ise belliydi ve ortadaydı..
Bir ülkeye, millete ve devlete OPERASYON çekilmiş, bu isimler ve onlar gibi başkalarıda bilerek yada bilmeyerek ama buna öncülük etmişlerdi.. Şu durumda bir hukuk devletinde soruşturma geçirmeleri ve gerektiğinde yargılanmaları gerekmez miydi.? Çünkü bu ve bunun gibi kişiler Devletin sorumlu olduğu kendi raiyetine karşı tarifi bile TARİFSİZ bir tahribata sebep olmuşlardı.!
TOPUK KANI, İYİ NİYET Mİ, İSTATİSTİK TUZAĞI MI.?
Genel tarama testleri, milyonda bir görülen nadir mutasyonları bile yakalar. Çünkü PCR cihazı, minicik bir genetik parçayı milyon kez kopyalayarak “varmış gibi” gösterir. Fakat bunların çoğu asla hastalığa dönüşmez! Hatta pozitif çıkan bir bebek, ömür boyu sağlıklıda kalabilir.
Genel Tarama Testlerindeki en büyük aldatmaca; Yanlış pozitif oranıdır.! Velevki %99 doğruluk payı bile olsa, farz-ı muhal böyle çalışsa, bu nadir hastalıklarda geri kalan %1 pozitiflerinde aslında %90’lık bir oranı tamamen sağlıklı bebekler olabilir.. Yüzde 1'lik kısmın aslında tamamı kesinlikle hasta değildir ama öyle muamele yapılabilmektedir..
Özetle; Bu, bir istatistiksel bir tuzaktır.!
Halkın Anlayacağı Dille; Mesela 10 bin bebek taranırsa, bunun100’üne “hasta” denir, ilan edilir. Ama aslında 90’ı sağlıklıdır.!
İşte hasta ilan edilen bu 90 sağlıklı ve masum bebek, aslında ilaç endüstrisinin “korku tarlası”na ekilen tohumlar gibidir ve RANT kaynağıdır..
Kısaca; Bebek Kanı üzerinden sahte test sonuçları ile müthiş bir RANT dönmektedir.!
Eğer Genel Tarama Testleri bitse veTopuk Kanı alımı dursa aslında koca bir sektör çökecektir.!
Covid tuzağında olduğu gibi yine Korkuyla beslenen ve tetiklenen, İstatislik sahtekarlığı ile yürütülen, ama bu sefer yenidoğan bebekler üzerinden dönen koca bir sektör ve sistem çökecek, Ektra primler bitecek, gelirler ise düşecektir..
Topuk Kanı almadaki aşırı ısrarın bir sebebide budur işte.. Yoksa kimsenin sizin çocuğunuzu çok düşündüğü ve sevdiği filan yoktur.. Yani meselenin bir tarafı TAMAMEN DUYGUSALDIR...
AYNI OYUN AMA YENİ SAHNE
Covid’de PCR ile oluşturulan sahte pozitifler, karantina endüstrisini beslemişti. Aynı matematik ve istatislik tuzağı ise şimdi yenidoğan taramalarında işliyor..
Her yanlış pozitif, bir ailenin kabusu olurken aslında arka planda belki endüstrinin bu dünyadak yalancı cenneti olmaktadır.
SMA ve MİLYARLIK “KORKU PAZARLAMASI” RANTI.!
Sistem, nadir hastalıkları bir korku pazarına dönüştürmüş durumdadır. SMA gibi vakalarda ise tek dozu 2 milyon dolar $ gibi çok fahiş fiyatları bulan ilaçlar ancak tarama testlerindeki yanlış pozitifler üzerinden satılabilmektedir.
Basit bir kimyasal terkip ya da velevki doğal bir terkip olsa, NASIL böyle bir fiyat olabilirdi.? Üstelik bu ilacın bir tedavi garantiside yokken, etkileri ise çok ama çok sınırlı, basit hatta konuşmaya bile değmeyecek türdeyken..
Ama oluyordu işte.. KORKU ve ALGI ile her şey oluyordu.. KORKU damarı insanın en zayıf damarıydı.. ALGI ise her şeydi..
Kısaca; Bir bebeğe “SMA şüphesi” dendiğinde, aileye dayatılan tedavi fiyatı belki bir apartman parasıdır! Oysa hakikatte o bebek, hiç hasta bile olmayıp tamemen istatistiksel bir hayaletten ibaret olabilir.!
VURULMAK İSTENEN PRANGALARI KIRACAK 5 SİLAH.!
Klinik bulgu olmadan, sadece tarama testiyle konan tanı bilimsel bir sahtekarlıktır! Eğer size birileri "test pozitif" derse ona şu 5 soruyu mutlaka sorun derim;
1. Bebeğimde hastalık belirtisi var mı.? (Güçsüzlük, solunum sıkıntısı vb.) Yoksa bütün Tanı ve Kurguyu testlerinizden çıkan sonuca göre mi yapıyorsunuz.?
2; Bu testler nerede yapılıyor, kim yapıyor, kriterleri kim belirliyor, veriler nereye gidiyor ve bu laboratuvarlar MİLLİ Mİ.? Verilerin yurt dışına gönderilmeyeceğini KİM GARANTİ EDİYOR.?
3; Bu testin yanlış pozitif oranı kaç?
4; Bu sonuç ve neticesinde verilmesi planlanan ilaç, acaba hangi ilaç firmasına aittir ve hangi ilaç firmasının hisselerinı yükseltecek?
5; Nasıl oluyorda tedavi garantisi bile olmayan basit bir ilaç, ALTIN hatta altın ne ki, ELMAS'dan bile kat be kat daha pahalı olabiliyor.? Bu işte bir film-fırıldak yok mu.?
NE YANİ SORGULAMAYALIM MI.?
Covid tiyatrasunda asıl uyanık olması gerekirken mışıl mışıl uyuyanlara, sokaktaki sıradan bir adamın yaptığı araştırmayı bile yapamayıp kendi YANILIP milletide YANILTANLARA şimdi bizler NİYE güvenelim.?
Neden sorgulamayalım ve şu soruyu sormayalım;
SMA ilaçlarının tek dozu tabiri caizse NEDEN bir köy okuluna bedel.? Amaç TEDAVİ Mİ, TİCARET Mİ.?
Neden PCR’ın Ct değeri 45’e çıkarıldığında "vakalar" patladı?
Ve sizler bu testi kaç döngü aralığında yapıyorsunuz.? Bunu NASIL bileceği, göreceğiz ve TEYİT edeceğiz.?
Kapalı Kapılar ardında yapılan ve görmediğimiz, çoğu özel ve yabancı sermayeli olduğunu duyduğumuz Laboravuvar testlerinize NİYE güvenelim.? Buradan çıkan HASTA ilanı tanınızı NİYE kabul edelim..
Ey Muhatap.! Sana Söylüyorum, İYİ DİNLE;
Sakın unutma ki; Her yüksek Ct değeri, her yanlış pozitif, belki birilerin Porsche’nin anahtarı oluyor.!
Ve bu, senin bebeğinin kanı üzerinden yapılıyor.!
Dikkat et, uyanık ol ki; Bebeğinin topuğundan alınan o kan, belki bazı karanlık laboratuvarlarda dolar mürekkebine dönüşmesin!
Ve hiç unutma; Gerçek tıp, istatistiksel hayaletlerle değil, ZAN ve VEHİMLERLE değil, klinik bulgu ve hasta insanlarla ilgilenir.
Bu tuzağa "ARTIK DUR" demenin vakti gelmedi mi.?
Yoksa ZAN, VEHİM ve çeşitli istatislik tuzakları ile oluşturulan ALGIYA yine mi boyun eğecek ve seni korkutmalarına, KORKU damarını işletmelerine izin vereceksin.?
SEÇIM SENİN..
Fakat tavsiyemiz şudur ki; Bebeğinin Kanı üzerinden kimsenin Porsche'ye binmesine izin verme..
Ve şunu sakın ama sakın unutma ki; Her şey topuktan alınan o bir damla kan ile başlıyor.!
Selam, Dua ve Hürmet ile..
Yorumlar
Kalan Karakter: