Günümüzde yalnızca ekonomik değil, duygusal ve psikolojik olarak da bireyleri sarsan en önemli olaylardan biri dolandırılmadır. Dolandırılma deneyimi, yalnızca maddi kayıplar üzerinden okunamaz; aslında kişinin güven duygusunu, benlik algısını ve toplumsal bağlarını da derinden etkileyen bir travmadır.
Bir birey dolandırıldığında ilk anda yaşanan duygu genellikle şoktur. "Nasıl oldu da ben böyle bir şeye inandım?" sorusu zihni kemirir. Hemen ardından öfke, suçluluk ve utanç devreye girer. Çünkü insanlar çoğu zaman kandırılmayı, zekâ eksikliği ya da dikkatsizlikle ilişkilendirir. Oysa dolandırıcıların en güçlü silahı, karşısındaki kişinin güvenme ihtiyacını kullanabilmeleridir. İnsanın güvenmeye duyduğu ihtiyaç, varoluşunun en temel taşlarından biridir.
Dolandırılma sonrasında kişiler sıklıkla kendilerini sorgular. İçsel bir ses sürekli "daha dikkatli olmalıydım" diye tekrar eder. Bu öz suçlama süreci, ruhsal olarak yıpratıcıdır ve çoğu zaman kişinin özgüvenini zedeler. Bazı vakalarda dolandırılma, travma sonrası stres bozukluğuna benzer belirtiler doğurabilir; uyku bozuklukları, sürekli tetikte olma hali ve insanlara karşı yoğun bir güvensizlik gibi.
Psikolojik açıdan en önemli noktalardan biri şudur: Dolandırılmak, kişinin değerini azaltmaz. Bu durum, bir insanın zekâsının ya da dikkatsizliğinin kanıtı değildir. Çünkü dolandırıcılar, bilinçli olarak insan psikolojisini istismar eden manipülasyon teknikleri kullanır. Yani ortada bireyin “aptallığı” değil, karşısındaki kişinin kasıtlı kötücül planı vardır.
Toplumsal boyutta ise dolandırılma vakaları, bireylerin birbirine duyduğu güveni aşındırır. "Artık kimseye güvenemem" düşüncesi yaygınlaştıkça, insanlar yalnızlaşır ve ilişkilerinde mesafe koymaya başlar. Oysa güven, sağlıklı bir toplumun temel harcıdır.
Peki ne yapılmalı? Öncelikle dolandırılan bireyler, yaşadıkları olayı paylaşmaktan çekinmemelidir. Sessizlik, yalnızca dolandırıcıların işine yarar. Utanç duygusunun yerine, “Ben manipülasyona maruz kaldım” gerçeğiyle yüzleşmek gerekir. Psikolojik destek almak, hem öz suçlamaları azaltır hem de güven duygusunun onarılmasına yardımcı olur.
Unutmayalım ki dolandırılmak, bir insanın değerini düşürmez; aksine toplumun, bireylerin güvenme ihtiyacını suistimal eden bu yapılarla mücadele etmesi gerektiğini gösterir. Bir psikolog olarak en büyük önerim, kendinizi suçlamaktan vazgeçip, iyileşme sürecinde duygularınıza alan açmanızdır. Çünkü iyileşmenin yolu, utancı sessizce taşımaktan değil; paylaşmaktan ve yeniden güven kurabilmekten geçer.
Yorumlar
Kalan Karakter: