Hayatımızın birçok döneminde “Yapmam gerek ama şimdi değil” dediğimiz anlar olur. Belki bir telefon görüşmesi, belki bir sağlık kontrolü, belki bir ödev, belki de konuşulması gereken önemli bir mesele…
Erteleme, çoğu zaman tembellik sandığımız ama aslında derin psikolojik süreçlere dayanan bir davranıştır. İnsan, korktuğu şeye yaklaşmakta zorlanır; belirsizlik, hata yapma ihtimali, mükemmel olma çabası, eleştirilme korkusu… Hepsi bizi küçük ama etkili bir şekilde geri çeker.
Klinikte sık gördüğüm bir şey vardır: İnsan, ertelediği işi değil, o işin zihinde yarattığı ağırlığı taşımaktan yorulur.
Erteleme, bir görevi geciktirme davranışı gibi görünse de aslında kişinin kendisiyle olan ilişkisinde açılan küçük bir yaradır.
Bir danışanım şöyle demişti: “Yapmadığım şeyler yüzünden kendimi yetersiz hissediyorum. Sanki hiçbir şeye başlayamayan biriyim.”
Oysa mesele başlamamak değil, başlamaktan duyulan kaygıyı yönetememektir.
Ertelemenin bedeli büyüktür. Zihni yorar, özgüveni zedeler, insanın kendisiyle barışını bozar.
Ama iyi haber şu ki: Çözümü karmaşık değildir.
İnsan, büyük adımlarla değil, küçük ve sürdürülebilir adımlarla değişir. Bir iş 2 saat sürecek diye düşünürsen başlamak zor gelir; ama “5 dakika ayıracağım” dersen o 5 dakika çoğu zaman seni içine çeker.
Beyin, bitmemiş işlerden rahatsız olur; başladığın şeyi tamamlamaya eğilimlidir.
Bu yüzden bazen ihtiyacımız olan şey motivasyon değil, başlama eşiğini küçültmektir. Hayat, ertelediklerimizin ağırlığı altında yaşanmaz.
Farkında olmadan geleceğe borç yazdığımız her küçük iş, zihnimizin bugünkü gücünden eksilir. Belki bugün kendinize şu cümleyi hediye edebilirsiniz:
“Ben başlamaya değerim.”
Çünkü insan, başladığı anda kendine yeni bir kapı açar.
Ve çoğu zaman, en zor görünen işler bile atılan ilk küçücük adımla anlamını yitirir.
Yorumlar
Kalan Karakter: