Bazı şeyler olurken değil, olurken olmuyormuş gibi davrandığında yorar. Bir şeyin “olmaması” çoğu zaman apaçık ortadadır aslında. Ama insan, emeğini, hayalini, alışkanlığını ya da korkusunu hakikatin önüne koyduğunda; olmayanı oldurmaya çalışır. Ve asıl yıpranma da burada başlar. Çünkü evrende hiçbir bağ, doğal akışın dışında uzun süre sürdürülemez. Her şeyin bir dengesi, her ilişkinin bir frekansı vardır. Zorlandığında kopmazsa bile sarkar, eğilir, bozulur. Ve ısrar edilen her “devam”, aslında geride kalan içsel sessizliklerin üstünü örtmekten başka bir işe yaramaz. İnsan bir şeyin içinde kalmak için fazladan çabalıyorsa, o şey artık olmuyordur. Ve her fazladan kalış, kendinden eksiltmektir. İşte tam bu noktada başkalarının değil, kendi kul hakkına girilir.
Olması gerekenin illaki olacağına inanıyorum. Belki de insanın kendine söylemesi gereken en net şey bu: “Zorlama.” Hayat, bazen en çok emek verdiğin yerden değil, en çok vazgeçebildiğin yerden büyütüyor seni. Çünkü olmuyorsa, illa ki bir sebebi vardır. Bir şeyi oldurmaya çalışırken sürekli tökezliyorsan, evren orada sana bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir. Hayat planlı işler, sadece biz çoğu zaman planın farkında olmayız. O yüzden bazı kopuşlar ceza değil, hazırlıktır. Bu düzenin kurucusu, seni rastgele savurmaz. Belki de o çok beklediğin şeyin bir türlü olmaması, tam da senin hayrınadır. Ve bu noktada insanın kendine en çok söylediği yalan başlıyor: “Biraz daha sabredeyim, biraz daha uğraşayım, biraz daha dayanayım…” Ama ne uğruna? Eğer sonunda huzur yoksa, o sabır sadece iç dengenin gecikmiş çöküşüdür. Dengeler değişir, insanlar değişir, düzen yıkılır. Ama sen nerede olacağını belirlemek zorundasın. İç huzurun nerede başlıyorsa, orasıdır senin yerin. Ve bazen bunu tekrar tekrar kendine hatırlatman gerekir. Olması gereken sana gelir. Ne geç, ne erken. Belki de o yaşanmadı sandığın süreç, aslında senin olmaya hazırlanışındı. Yaradan, seni yavaş yavaş oraya çekiyordur, ama sen hâlâ alıştığın düzenin içinde direndiğin için, bu dönüşümü bir kriz gibi yaşıyorsundur. Ama unutma: her kopuş, aynı zamanda senin için yapılan bir yer açımı olabilir. Belki de fazlalıklardan arındıkça, sana ait olanın yolu açılıyordur. O yüzden vazgeçmek bazen kaybetmek değildir. Aksine, olması gerekeni karşılayacak alanı açmaktır. Bunu anlamak, zor ama özgürleştiricidir.
Bazı insanlar kelimelerin ağırlığını bilir. Diksiyon sadece düzgün konuşmak değil, karşındakine saygı duymanın ilk adımıdır onlar için. Kültüre değer verirler, çünkü yüzeyde kalmayan hayatlar isterler. Empati onlar için bir zorunluluk değil, karakterdir. Enerjiye dikkat ederler çünkü bilirler ki insan, söylenen şeylerden çok, söylenirken verilen hisle bağ kurar. Ben de o insanlardanım. Sadece ne söylediğine değil, nasıl söylediğine bakanlardanım. Bu yüzden hayatımdaki insanların da buna yakın frekanslarda olması gerektiğine inanıyorum. Herkesle anlaşmaya çalışmıyorum. Herkesle dost olunmaz, herkesle huzur kurulmaz. Çünkü sadece “olması gerektiği için” sürdürülen ilişkiler, hem ruhu hem zamanı israf eder. Zoraki diyaloglarda, içten olmayan gülümsemelerde, denk olmayan zihinlerde ısrar etmek; kendi titreşimini törpülemektir. Denk olmayan bir bağ, hiçbir zaman gerçek bir bağ olmaz. Zaten huzursuzluk varsa, orada samimiyet değil, zorunluluk vardır. Ve ben mecburiyetle değil, uyumla var olmak istiyorum. Bu bir kibir değil; bu, insanın kendine saygısını koruma refleksidir.
Bazen şöyle durup düşünüyorum: Bu kadar mı zor, denk olanla yürümek? Bu kadar mı lüks, anlaşılmak? Meğer değilmiş aslında, sadece biz gereğinden fazla susmuşuz, olduğumuzdan az var olmuşuz. Bize iyi gelmeyen şeyleri "hayatın gerçeği" sanmışız. Oysa hayatın gerçeği değilmiş onlar, sadece bizim gecikmiş vedalarımızmış. İnsan büyüdükçe fark ediyor; huzurun en büyük göstergesi, kendini kasmadan var olabildiğin ilişkiler. Ne fazla açıklama yapmak zorunda kaldığın, ne de olduğun gibi görünmekten çekindiğin. Bu yüzden artık bazı konularda netim. Bana yük olan, beni yanlış anlaşılma korkusuna sürükleyen, bir türlü denk düşemediğim hiçbir iletişimin içinde kalmak istemem.
Hayat bazen bize olmayanı zorlayarak öğretiyor. Ne kadar çaba göstersek de, ne kadar iyi niyetli olsak da, bazı şeyler sadece olmamak için var. İşte o anlarda durup düşünmek gerek: Bu benim yolum mu, yoksa alışkanlığım mı? İnsan kendine en büyük iyiliği, olması için değil, uygun olduğu için yaşadığında yapıyor. Huzur, zorladığın yerde değil; uyumun kendiliğinden aktığı yerdedir. Ve bu hayatta herkes kendi frekansına çekilir. Olması gereken neyse, zamanı geldiğinde seni bulur. Ne geç, ne erken. Yeter ki sen, olması gerekmediğini anlayacak kadar kendine sadık kal.
Yorumlar
Kalan Karakter: