İnsanlar, zamanla başkalarına alışırlar; küçük alışkanlıklar, gülüşler, kelimeler bir araya gelir ve bir ilişkiler ağı örülür. Fakat bir gün, her şey aniden değişir. Alıştığınız insanlardan uzaklaşır, ya da bir şekilde yalnız kalırsınız. İlk başta garip gelir, kalabalıklar içinde bile yalnızlık hissi sarar. Etrafınızdaki sesler, gülüşler, sohbetler artık bir yankıdan ibarettir. Hiçbir şey gerçek değildir, çünkü kalabalık içinde kaybolmuş bir şekilde kendinizi bulamıyorsunuz.
Fazla güven, bir noktada sizi savunmasız kılar. İnsanlar ne kadar fazla güvenmeye başlarsa, aynı oranda yalnızlıklarını da o kadar derinleştirirler. Çünkü güven, başkalarına açıldıkça, bir noktada kendinize duyduğunuz güveni de kaybetmeye başlarsınız. Kendi duvarlarını örmek, bir yerde başkalarının duvarlarına dayanır. Ne kadar derine inerseniz, yalnızlık da o kadar derinleşir.
İçinden çıkılamayan bunalımlar, her şeyin tam tersine döndüğü anlarda başlar. Kendinizi fazlasıyla güçlü hissettiğinizde, bu güç bir anlamda zayıflığınızı örtmek için bir perde olur. Kalabalıklar içinde yürürken bile, içsel dünya gittikçe daha boş hale gelir. Bağlantılar kurmaya çalışırsınız, ama hep bir şey eksik kalır. Ne kadar yakın olursanız olun, bir mesafe hissedersiniz.
Bütün bu karmaşanın sonunda ise gerçek yalnızlık gelir. Kalabalıkların içinde en çok ihtiyaç duyduğunuz şey, aslında en uzak olduğunuz şeydir: Kendiniz. Fazla güvenin ve içsel bunalımların ardında, bir insanın kendi kimliğiyle barışması için geçmesi gereken zorlu bir yol yatar. Kendini kaybetmek, aslında bulmak için atılacak ilk adımdır. Çünkü bazen yalnızlık, her şeyin en açık şekilde görüldüğü bir yer olabilir.
Alıştığınız her şey bir noktada kaybolduğunda, geriye sadece kendiniz kalır. O zaman, kalabalıklar arasındaki yalnızlığın ne kadar yanıltıcı olduğunu anlarsınız. İnsanlar bir araya gelir, gülüşler duyulur, ama gerçek bağlar eksiktir. Yalnızlık, sadece fiziksel olarak bir başına olma hali değil; kaybolan güvenin, kopan bağların ve hissedilmeyen anlamların birleşimidir.
Bir noktada, yalnız kalmaktan korkmazsınız. Asıl korkutucu olan, kendinizle ne kadar uzak olduğunuzu fark etmektir. Yalnızlık, bir iç yolculuğa dönüşür. Bir insanı her zaman bir arada tutan şey, ona duyduğunuz güvenin ve ilişkinin derinliğidir. Ama o güven kırıldığında, her şey sarsılır. Kalabalıkların içinde kaybolan, aslında sadece bir sesin yankısıdır; gerçek kimliğinizse, yalnızlığınızla kalır.
Ve belki de gerçek yalnızlık, çevrenizdeki her şeyin sizi tamamlamadığını fark ettiğinizde başlar. Alışmak, kaybetmenin hazırlığıdır. Yalnızlık ise kaybetmekten sonra, kendinizi yeniden bulmanın başlangıcı.
Dipnot: Bazen, kalabalıklar arasında yalnız olmanın verdiği sessizlik, içindeki en derin duygulara en yakın olduğun andır. Her kayıp, yeni bir keşfe açılan kapıdır; yalnızlık, aslında kendini bulmanın yolculuğudur
Yorumlar
Kalan Karakter: