Şifa Olsun
Salgının arttığına dair beyanlar ve gelen talepler nedeniyle bu konudaki deneyim ve birikimimi bir kez daha yazmak istedim.
İki yıl önce, henüz salgının adı konmamış iken akciğere inerek zatürreye neden olan, oldukça ağır seyreden gribe yakalandım. Aynı tabloyu, hatta koronanın en tipik emaresi olan akciğerimin yarısının sönmesiyle 2015 yılında da yaşamıştım. Bu yeni birşey değildi yani. Göğüs hastalıkları uzmanının verdiği antibiyotik ve nefes açıcı spreylerle zatürre tedavisini uyguladığım halde iki ay boyunca iyileşemedim.
Tavuk suyu çorba, hergün bir diş sarımsak yutmak, limon, zencefil, tarçın, karanfil ve ballı çay gibi bildiğimiz, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak kekik buharından çok fayda gördüm. Başımdan sarkıttığım örtü altında, ocakta kaynayan kekik buharını beş dakikalık sürelerle beş kere uyguladım her gün. En son uyguladığım beş gün boyunca sabah akşam bir adet çiğ bıldırcın yumurtası içmekle nefes darlığı sorunu bitti şükürler olsun.
Korunma adına hergün sabah aç karınla bir çay kaşığı çörek otu yağı, deniz yosunundan elde edilmiş iyot, selenyum içeren kelp adlı doğal ürünü kullanıyorum. Aralıklarla udi hindi yağı da. Kuşburnu meyvesi ve yüksek dozda C vitamini içeren ithal ürünlerin de faydası çok ancak tanıdığım eczacılarımızın ve kullanan hastaların beyanıyla ülkemize ambargo uygulanıyor. İthal ilaç ve doğal ürünlerin işe yaramayan muadilleri, yerli ilaç şirketleri tarafından üretilip aslı gibi satışa sunuluyor. Bu yüzden imkanınız varsa yurt dışından alın. Ya da aktardan alacağınız kuşburnu ile çay yapıp için.
Kuşburnu çayı ve C vitamini içeren gıdaları ilaç gibi düzenli tüketin. Dönüşümlü olarak taze zencefil, limon, ballı çayı da. Her sabah bir elma yiyerek güne başlamak, nar gibi mevsim meyvelerini, radika, ebe gümeci, kereviz, enginar gibi mevsim sebzelerini aksatmadan ilaç gibi tüketmek uyguladığım diğer önemli yöntemler.
Yine hastalıklardan korunma adına çok önemli olan D vitaminini düzenli kullanmak yanında aynı zamanda kemik sağlığı için de kuyruk yağı ve karaciğer gibi besinlerle de alın. Güneş gördükçe düzenli güneşlenmek, açık, temiz havada yürüyüş de çok önemli. Toprak altında yetişen yer elması, havuç, turp, patates, pancar gibi sebzeleri de düzenli tüketin. Toprağa basma imkanınız yoksa saksılardaki toprağı avuçlayarak topraklama ihtiyacını giderin.
Heran namaz abdestli bulunmakla suyla sık sık buluşmak, düzenli namaz, zikirle meşgul olmakla negatif enerjiden kurtulma, auramızı koruma, pozitifte kalabilme, bağışıklık sistemini güçlendirme adına çok önemli. Hastalığa yatkınlık, zemin hazırlamak demek olan, bağışıklık sistemini düşüren gece uykusunu yeterince alamamak, kahve içmek, negatif insanlara, haberlere maruz kalmak ve kasti yayılan korku enerjisinden korunmak da çok önemli.
Beş ay önce annemin yakalandığı meme kanseri nedeniyle alternatif tedavi arayışımla, güvendiğim bir aile hekimimizin önerisiyle haberdar olduğum bor madenli çözelti olan miafert adlı ürün de gripten korunma adına da çok etkili. Üç aylık düzenli beş bardak kullanım sonrası iki aydır da günde üç bardak olarak kullanıyoruz. Baş, boğaz ağrısı gibi grip belirtileri oluştuğunda iki gün beş bardak içiyorum hemen kesiliyor belirtiler. Annem de, ben de bu sürede hiç grip olmadık şükürler olsun.
Yine listemdeki, istişare halinde olduğumuz hekim, eczacı, hemşire gibi sağlık çalışanı arkadaşlarımdan aldığım çok manidar gelişmeler var bu konuda. Bunlardan bir tanesi çok düşündürücü. Bir yoğun bakım hemşiresi sürekli kaybedilen hastaları kurtarabilme adına, haberdar olduğu bor madeni olan boraksı, İngiliz karbonatıyla birlikte çözelti yaparak düzenli olarak hastaların serumlarına ekliyor. Bir ay sonra yoğun bakımda hastaların ölüm oranı bariz şekilde düşüyor ve bu dikkati çekiyor. Başka hastanelerde de uygulanıp hastalar kurtulur ümidiyle hemşire hanım uyguladığı tedaviyi itiraf ediyor ve bildirilen yetkili makamdan gelen tepki "Şu andan itibaren vermiyorsunuz!" oluyor maalesef. Dahası önceden eczanelerde bulunan boraks artık bulunmuyor. Satışı durdurulmuş.
Şifa olduğu sevgili peygamberimizin hadisleriyle tescilli olan sinameki ve udi hindi yağının da sağlığa zararlı olduğu beyanıyla kullanımının engellenmeye çalışıldığı gibi. Bu ürünleri kullanırsak hasta olmayız, ilaç şirketleri ürettikleri zararı faydasından çok kimyasal ilaçlarını satamazlar, hem zarar verip hem paramızı çalamazlar çünkü.
(Bu vesileyle sıkça sorulan boraks ile bor madenli çözelti olan miafert adlı ürünün farkını da yazayım merak edenler için. Miafert uzun arge çalışmaları sonucu insan metabolizması için en faydalı ve en az yan etkili hale getirilmiş bir ürün. Sadece bor yok içinde. İhtiyacımız olan kalsiyum, D vitamini, demir, magnezyum gibi ilaveler de yapılmış. O yüzden fiyatı yüksek. Ömür boyu düzenli kullanılsa dahi yanetkisi yok. Zeytinyağı, maden suyu kadar doğal.
Boraks ise işlenmemiş olduğu için uzun süre kullanımda organlarda büyüme yapabiliyormuş. Bu yüzden uzmanlar üç hafta kullanıp bir hafta ara verme gibi uygulamaları öneriyor.)
Dahası, geçtiğimiz ay bir özel hastane dahiliye polikliniğine kontrole götürdüğüm annemin tansiyon durumunu konuşurken doktor beye kaya tuzu kullandığımızı söylediğimde hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım. "Hayır hayır, kaya tuzu değil, marketlerde satılan rafine tuzu kullanın, kaya tuzu yasaklandı " idi beklemediğim tepki. Nedenini sorduğumda guatır yapıyor dedi doktor bey. İyotlu tuz kullanımı dayatmasının sonuçları had safhada artan tansiyon hastalığıyla görülmüştü oysa. Prof. Dr. Canan Karatay gibi susturulan idealist hekimlerimizin halkımızı uyarmasıyla annem ve kendimden de bildiğim bir gerçekle kaya tuzu kullanımıyla pek çok insanımız tansiyon ilaçlarından kurtulmuştu. Bu gelişmeyle, yanetkileriyle en büyük hastalık nedeni olduğu bilinen tansiyon ilaçlarının satışı düşmüş demekki diye düşündüm doğal olarak.
İyot ihtiyacımızı yine zararı faydasından çok rafine iyotlu tuzlardan değil, başta sözettiğim deniz yosunundan elde edilmiş kelp, spirulina gibi doğal ürünlerden selenyumla birlikte almamız gerektiğini maalesef doktorlarımızdan değil, ancak yüksek muayene, danışma ücreti ödediğim özel kliniklerdeki diğer uzmanlardan öğrenebildim.
Sağlığımız için hayati ihtiyacımız olan doğal ürünler yasaklanırken korona tedavisinde bol bol kullanılan sıtma ilacı kininle ilgili gerçekleri de yazmadan edemeyeceğim. 1989 yılında, henüz 27 yaşımda iken konulan romatoid artrit tanısıyla tedavimi veren fizik tedavi uzmanı bu ilaç için sıtma savaş merkezine yönlendirmişti. Kocaman bir kese kağıdına doldurup vermişti başvurduğum görevli. Bir kaç haftada gelişen gözlerimdeki batma hissiyle tedaviyi kesmiştim ancak aradan geçen 32 yıldır o ilacın gözbebeklerimde oluşturduğu tortudan kurtulamadım. Aynı batma, yanma hissini yaşıyorum hala. Tedavisi de yok neyazıkki. Bu yüzden sık sık dinlendirmek zorundayım.
Dahası bu ilaç karaciğeri de harabediyormuş meğer. Tıpkı Atatürk’ümüze yavaş yavaş düzenli vermekle kasten siroz edilip, sonrada alkolikti o yüzden sirozdan öldü dendiği gizlenmiş bilgide olduğu gibi; pek çoğumuzun müptela olduğu karaciğerin bozulması kaynaklı gıda intoleransı ve akabinde ortaya çıkan hashimoto tiroiditi, romatoid artrit gibi otoimmün hastalıkların, allerjilerin, egzamaların sebebi de kinin ve benzeri karaciğeri mahveden bu kimyasal, sentetik ilaçlar. Doktorların polikliniğe başvuran hastaya ilaç yazmadıkları takdirde hasta başına aldıkları pirimi alamıyor oldukları bilgisi inanılır gibi değil ve üzerinde mutlaka düşünülmesi gereken adi bir tuzak.
Üç yıl önce yapılan soygun ve katliamı delillerle yetkili mercilere yazmak yanında hatta örtbas edilme çabalarına karşı büyük mücadeleyle yargıya da taşıdığım halde hala davası görülmeyen ve fütursuzca yazılmaya ve klinikte serum içinde hastalara verilmeye devam edilen Laniczol gibi tek dozda böbrek yetmezliği yanetkisi ve 500 TL gibi fahiş fiyatı olan kemik erimesi iğnesi, ilaçlarına mahkum edilme nedenimizin de yine yıllardır kontrolsüzce yazılan kortizonların da aynı adi tuzaklardan olduğu gerçeği gibi.
Bütün bu acı gerçeklerin farkındalığıyla artık bilime güvenmekten sözetmemiz mümkün değil neyazıkki. Bilim ve bilim insanlarının büyük çoğunluğu para için ya da tehditle, bir şekilde bu küresel çeteye hizmet ediyor zira. Tıp fakültelerinin müfredatına karar vermek gibi hangi ilaçların yazılacağı, nelerin yasaklanacağı da onların güdümünde. Dünya sağlık örgütü gibi dünyada pek çok kurum yanında hatta iktidarı, muhalefetiyle pek çok ülkeyi kuşatmış durumdalar, ambargo tehditiyle hain emellerine alet edebiliyorlar.
Sağlığımızı, canımızı, vatanımızı korumak ancak bu farkındalıkla uyanmamız, bilinçlenmemizle mümkün. Küresel çetenin kasti dayatmalarına uymakla değil. Hasta ederek, savaş, iç kargaşa çıkararak ilaç, silah satarak, nüfusu azaltma, devletleri yoketme gibi hertürlü yolla, insanlık dışı adi bir planla dünyada krallığını kurma emelindeki acımasız zalimlere güvenmek ve dahası savunuculuğunu yapmak kadar acınası bir gaflette neyazıkki büyük çoğunluk.
Biran önce idraki ve telafisiyle; birlik içinde imanımıza, sağlığımıza, vatanımıza, geleceğimize sahip çıkabilmemiz niyazıyla. Amin Ya Rab'bi!..
Adevviye Şeyda Karaslan
13 Ocak 2022 /Salihli
Şifa Olsun
Yayınlanma :
13.01.2022 10:49
Güncelleme
: 13.01.2022 10:49
YAZARIN DİĞER YAZILARI