Şehit - Evliya Yatağı Gelibolu
“İlk gelişiniz mi?”
“Yok. Yıllardır geliriz.” “Ama ilk kez yalnız geliyorum.”
“Benim ilk gelişim.”
“Nasıl buldunuz?”
“Güzel.”
“Eskiden çok daha güzeldi.”
“Öyle mi?”
“Bilmiyorum. O zamanlar her şey çok güzel gelirdi. Ya da insan zihni geçmişten güzel hatıraları, güzel kareleri kaydediyor. Üzücü olanları, çirkin kareleri siliyor sanki. "
"Belkide yaşadığımız anda olumsuzluklara odaklanarak güzellikleri ıskalıyoruz. Tıpkı geçmişte de yaptığımız gibi. Bu yüzden iş işten geçtikten sonra güzellikleri hatırlayıp eskiden herşey daha güzeldi serzenişleriyle hayatı ıskalamaya devam ediyoruz.
İlk kez yalnız geliyorum demiştiniz?"
"Evet. Ailecek gelirdik eskiden. Çocuklarım çok severdi bu şehri. Unutulmaz çocukluk hatıraları yanında ilk aşk heyecanlarını ve hatta ilk aşk acılarını da bu şehirde yaşamışlardı. Anne olarak günlüklerini okuma hırsızlığı dahil onları korumaya, doğruya, güzelliğe yönlendirme çabam kayda değerdi.
1992 yılında, Güneydoğuda, Irak sınırına kadar uzanan savaş, terör stresiyle yaşanmış beş yılın sonunda atanma sebebiyle gelmiştik ilk kez. Çöl sıcağında onca stres, korku sonrası, efil efil esen rüzgarıyla gönlümüze ferahlık veren yosun kokulu deniz havası ne iyi gelmişti.
O zamanlar küçük bir balıkçı kasabası gibiydi. Sahildeki balıkçı lokantalarından buğul buğul balık kokuları yayılırdı. Sardalya festivalinde şehir meydanında mangallar yakılır, halka ücretsiz ekmek arası balık dağıtılırdı. Denizin berrak mavisiyle çam ormanlarının koyu yeşilinin buluştuğu, ailecek keyifli bir piknik ve aynı zamanda denize girebilme imkanı sunan sakin koyları hafta sonunu iple çekme sebebimizdi.
Yaz akşamları keyifle dondurmalar yenilen, yada çekirdek tadına karışan buruk lezzetli tavşan kanı çaylar yudumlayarak güzel canlı müzikler eşliğinde sohbetler edilen, rengarenk boyanmış tahta sandalyeli çay bahçeleri ayrı güzeldi.
Şimdi herşey gibi sandalyeler de değişti, sunnileşti. O güzelim tahta sandalyelerin yerini plastik sandalyeler aldı. Tıpkı ömürlük aşkların yerini neredeyse günlük tüketilen geçici heveslerin, heyecanların, adı bile ürküten ilişkilerin aldığı gibi...
Küçük bir yerde yaşamanın avantajıyla, mesai günleri öğle tatilinde arabayla gidip okullarından çocuklarımı alır, orduevine yemeğe götürebilirdim. Salı günleri döner, cuma mantı günüydü. Ne çok severlerdi. Denize nazır ve tatlı bir sohbet eşliğinde yemeklerimizi yerken ne mutluyduk...
Gelibolu gibi adını almış yarımada da şehit - evliya yatağı her köşesiyle, özellikle Çanakkale savaşı şehitlerimizin yattığı abideler her gidişimizde ürperten uhrevi duygulara sebep olurdu. Tek başına kaldığı ve yaralandığında düşman eline geçmesin diye sorumlu olduğu bayrağımızı yutan askerimizin kabri türbe, kendisi de Bayraklı Baba olmuş. Her evlenen çiftin, sünnet olan çocuğun ziyaret etmesi gelenek haline gelmiş hatta.
Az aşağıdaki asırlık çınar ağaçlarıyla süslü koyda koyun koyuna yatan dervişler, Ahmedi Bican - Mehmedi Bican kardeşlerin günlük sadece bir zeytin tanesi yiyerek çile doldurduğu küçücük, taş çilehanelerine merakla ve korkuyla bakardık. Çocuklarımı yemek sonrası okullarına bıraktıktan sonra beş dakikalığına da olsa illa bu koya uğrar, Çanakkale boğazının sonsuz ufkunda ruhum dinlenerek düşüncelere dalardım. O koyda beni çeken, cezbeden başka birşey vardı...
Buraları mutlaka görün, o ölümsüz, doyumsuz yüce ruhları hissedin, yaşayın...
"Ne mutlu size, ne güzel hatıralarınız var ve hepsini hatırlayabiliyorsunuz. Peki sonra, ailenize ne oldu, neden tek başına geldiniz bu kez? "
Bu soruyu bekliyor olsa da, yeşil gözlerinin buğulanmasına engel olamadı. Belli ki üzücü şeyler yaşamıştı. Güzel yılların özlemiyle kavruluyor, evlât hasreti çekiyordu ancak artık o üzücü hatıraları anmak da, anlatmak da istemiyordu.
"Hayatın sonu yalnızlık denmiş ve yalnız geldik, yalnız da gideceğiz vakti geldiğinde. Önemli olan sonuç. Öğrenmek için geldiğimiz ve hangimizin daha güzel iş yapacağına bakılan bu biricik hayatımızda, tekamülümüz için ihtiyacımız, almamız gereken dersler olan yaşadıklarımızın bizi nereye taşıdığı, hangi hale ulaştırdığı ve hayata, insanlığa ne katabildiğimiz. Geldiğimize, onca acıya, yorgunluğa deydi mi!.." dedi sadece.
Belli ki şimdi asıl derdine ulaşmış, varoluşunun peşine düşmüştü...
Adevviye Şeyda /Salihli
Bozdağların eteğinde...
Şehit - Evliya Yatağı Gelibolu
Yayınlanma :
08.06.2022 22:49
Güncelleme
: 08.06.2022 22:49