Bir Doktorun Şaşkınlığımı, İtibar Suikasti Çabası mı.?
Modern Tıbba inanmış, Modern Tıbbın yılmaz savunucusu gözüken bir doktor, çekmiş olduğu videoda merhume Dr. Aidin Salih’in Tıbb-ı Nebevî’ye dayalı mirasına adeta kafa tutuyor. Fakat bu kafa tutuş, hakikat bir arayışından mı, takipçi kasmak için mi, yoksa ilaç endüstrisinin gölgesinde bir talimat ile mi bilinmez.. Bizler niyet okuyucu değiliz.
Ben ise Atay Cem Meriç'i ve videosunda ki yanlışları, kendim bir doktor ve sağlıkçı olmadığım için kişesel olarak tespitlerim, islami bir bakış açısı ile ve onun hadislere olan yanlış bakışı cihetiyle eleştireceğim.
Hazırsanız başlayalım;
Modern zannedilen günümüz tıbbının büyük ve allame mütefekkirlerinden (!) Dr. Altay Cem Meriç'in, rahmetli Dr. Aidin Salih Hanımefendi'ye ve kitabına yönelik videosunda ki serzenişler, akıllarda ciddi soru işaretleri bıraktı.
Ömrünü Tıbb-ı Nebevi'ye ve fıtrata uygun şifaya adamış, binlerce insanın hayatına dokunarak aşı tuzaklarını ve bilhassa bebeklik--çocukluk aşılarında ki büyük tehlikeleri ifşa ederek kurtulmalarına vesile olmuş, dahası zehirli ve genetiği değiştirilmiş gıdalara dek bir çok belayı ifşa etmiş bu müstesna kadına karşı yapılan "eleştiri" sıradan bir akademik eleştirinin çok ötesinde, adeta bir itibar suikastını sezinletti bana..
Gelin, "bitkisel hayata" giren akılları ve paslanmış idrakleri uyandırmak için, sözde "bilim"le örülmüş gibi GÖZÜKEN bu eleştiri duvarını hakikatin ve hikmetin balyozuyla yıkmaya çalışalım.
Doktorun Bilim Cübbesiyle Hadis Uzmanlığı Çabası, Acaba Cehalet mi, Yoksa Bir Görev Bilinci mi.?
Dr. Altay Cem Meriç'in videosu, her ne kadar "bilimsellik" kisvesine ve zırhına bürünse de, dikkatli bir gözle bakıldığında bir çok yanlışı içinde barındırmakla birlikte hadis ilmindeki cehaletini ve Tıbb-ı Nebevi'nin ruhuna olan uzaklığınıda gözler önüne serip deşifre ediyor.
Gelin, bu "bilimsel" (!) eleştirilerin perde arkasındaki "hikmetsizliği" maddeler halinde konuşalım;
1. "Uydurma" Damgasıyla Hadis Avcılığı;
Büyük mütefekkir, allame, aynı zamanda hadis uzmanı ve hafızı (!) Doktor Altay Cem Meriç, adeta bir dedektif edasıyla çıktığı hadis avında, merhume Aidin Salih'in kitabındaki hadisler için videonun bir çok yerinde bakın ne buyuruyor; "Bu kitapta kullanılan hadislerin neredeyse tamamı uydurma."
Hüküm NET.! Gerçekten ne büyük bir iddia ve ne keskin bir hüküm! Anlaşılan Doktorumuz sadece tıp ilmi tahsil etmemiş, aynı zamanda asırlardan beri süre gelen ve bir ömrün adanmasıyla dahi bitirilemeyen hadis ilmini de herhalde köküne kadar tahsil etmiş olsa gerek ki ilgili o videosunda hükmü hemen kesivermiş; Bu kitapta kullanılan hadislerin neredeyse tamamı "uydurma."
Halbuki bir şeyin YOK olduğunu ispat için; bütün yazılmış hadis kitaplarına tek tek bakmış olmak ve bulamamış olmak gerekir ki onun YOK'luğuna hükmedilebilsin.
Ama aslında hakikat nazarında bu da yetmez çünkü her hadis, yazılmış ve kitaplara girmiş olmak zorunda değildir.! Bir söz resulullah'ın (s.a.v) mübarek ağzından çıkmıştır bu cihetle Hadistir fakat yazılıp kitaplara girmiş olmak zorunda değildir..
Bu sebeple o hadis'in yokluğuna hükmedebilmesi için, geçmişe bir zaman yolculuğu misali gidip başta sahabelere, eğer onlarda da cevabı bulanamazsa bizzat Hz. Resulullah'a (s.a.v) kadar gelip sormuş olmak gerekir; "ya resulallah sizin böyle bir hadisiniz var mı, yok mu" diye.!
Ancak böyle bir durumda ""YOK" cevabı almış olması gerekir ki bir hadisin YOKLUĞUNA HÜKMEDEBİLSİN.!
Ama VAR olduğunu ispat etmek için ise; (meselenin illa hadis olmasıda gerekmiyor..) o iddia edilen şeyin ortaya koyulması ve "işte budur" denilmesi yeterlidir..
Bir şeye YOK diye hükmetmek işte bu kadar meşekkatli ve cesaret gerektiren bir iştir.
Ayrıca hadislerle alakalı şöyle bir gerçek daha var ki;
HER mevzu hadîsin "manası yanlıştır" demek değildir.! Belki "an'aneli sened ile hadis oluşu kat'i değildir" demektir. Yoksa pek ala manası hak ve hakikat olabilir.. Nebevi olabilir..
Özetle; Tenkitte ifrat edip ve haddi aşıp, ölçüsüz-mizansız bir şekilde, freni patlamış kamyon misali önüne gelen her şeyi UYDURMA diye nitelemek ne ilimdir ne bilimdir. Bu olsa olsa, cehaletin ve önyargının senaryosunu yazdığı belki bir FİLM'dir..
Ayrıca şöyle bir hakikat de var ki; Uydurma herhangi bir söze "bu hadistir" deyip ona peygamber libası ve lisanı giydirmek ne kadar tehlikeli ise, HADİS olan bir şeye "uydurma" demekte, Resulullah'ın o mübarek sözünü "yalanlamak" olacağından, bu anlama geleceğinden, çünkü o sözün ve mananın sahibi resulullah olup ona yalan isnat etmek anlamına geleceğinden, resulullah'a yalancılık ithamında bulunanların ise iman dairesinden çıkma tehlikesi bulunduğundan, çünkü resulullah ile birlikte peygamberlere iman, İMAN'ın bir rüknü olduğundan, dahası cahiliye döneminde bile müşrikler böylesine dehşetli bir iddiada bulunmadığından, bir Hadis'e UYDURMA demek en az "bir lakırdıya BU HADİSTİR" demek kadar hatta çok daha fazla tehlikelidir.!
İşte Altay Cemil Meriç belki böyle bir manevi cinayet işliyor. Aslında böyle dehşetli bir iş yapıp risk alıyor. Bunu ise tabiri caizse kuru bir özgüvenle yahut bir cahil cesaretiyle yapıyor sanki.
Evet, Altay Cem Meriç'in videosundaki belki de en vahim "bilimsel" (!) iddia, hadislerin üzerine gelişi güzel "uydurma" damgası vurup geçmesidir.
Maalesef bu, Hadis ilmindeki incelikleri kavramayan bir çok kişininde içine düştüğü büyük bir yanılgı, belki bir bataklıktır.
Bir hadis, eğer sened (rivayet zinciri) ya da lafız açısından zayıf veya "mevzu" (uydurma) kabul edilse bile, taşıdığı anlam ve hikmet, İslami hakikatlere, Kur'an'a ve sahih sünnetlere tamamen uygun olabilir, hatta onunla birebir örtüşebilir.
Özetle; Aidin Salih'in kitabında her hadisin senedini vermemiş olması, onları "uydurma" yapmaz.! Mesela Aidim salih'in PERHİZ vurgusu, sahih bir hadisle desteklenebilir;
"İnsanoğlunun midesini doldurmasından daha zararlı bir kap yoktur" (Tirmizi, Zühd, 47, No; 2380) Bu hadis Tirmiziden başka Nesai İbn-i Mace ve Ahmet Bin Hanbelde de geçmektedir.
Ayrıca, İbn-i Sina'nın El-Kanun Fi't Tıb'da az yemenin şifasını övdüğü ilkeylede birebir uyuşmaktadır.
Neyse, şimdi gelin, bu "freni patlamış kamyonun" altında ezilmeye çalışılan, ancak manalarıyla dimdik ayakta duran bazı hakikatlere ve onların sahih kaynaklardaki karşılıklarına yazımızıda aşırı uzatmadan bir göz atalım;
1."Her Hastalığın Bir İlacı Vardır" Meselesi ve Doktorumuzun Görmezden Geldiği Nebevi UMUT.!
Doktor Meriç, Aidin Salih'in kitabındaki hadislerin neredeyse tamamının "uydurma" olduğunu iddia ederken, adeta her hastalığın bir şifası olduğu fikrini de zan altında bırakmış olmakta ama diğer yaraftan Modern Tıpbıda kutsuyor gözükmektedir.. Videoda öyle bir durum var ki ortada, ona göre bir şifadan bahsetmek bile neredeyse "uydurma" bir hadise dayanmaktadır sanki.
Kaldi ki Aidin Salih'in eseri bir "Hadis kitabı yada Hadis Usulü" kitabı değildir.! Ya da hüküm çıkartılan bir Fıkıh kitabı değildir.
Gerçek Tıp kitabı, bir hadis külliyatı olmamakla birlikte, içinde geçen sağlıkla ilgili rivayetlerin ve o rivayetlerin MANALARININ çoğunun sağlam dayanakları bulunmaktadır.
Aidin Salih, Peygamber Efendimiz'in (S.A.V.) şifa yöntemlerini, yani Tıbb-ı Nebevi'yi, altenatif tıp yöntem ve sırlarını günümüze taşıyan, insanlara fıtrata dönüş yolunu gösteren bir rehberdir.
Peki islam tıbbının temeli olan sahih hadisler ne bu konuda ne diyor;
"Allah Teâlâ hastalığı da ilacı da indirmiş ve her dert için bir deva yaratmıştır. Tedavi olunuz, fakat haram olan şeylerle tedavi etmeyiniz." Ebû Dâvûd, Tıb, 11 (3874).
Mesela Müslimden gelen bir hadiste "Her hastalığın bir devası vardır. Hastalığın ilacına rastlanırsa, Allah Teâlâ'nın izniyle hastalıktan şifa bulur." buyruluyor.
Görüldüğü üzere, her hastalığın bir devası olduğuna dair inanç, sahih hadislerle sabittir. Doktor Altay Cem Meriç'in bu temel prensibi dahi "uydurma" gibi göstermesi, onun sadece Aidin Salih'in eserini değil, aynı zamanda Tıbb-ı Nebevi'nin ruhunu ve İslam'ın şifaya bakış açısını da tam kavrayamadığını, belki kendisinin "üflediğini" gözler önüne seriyor. Anlaşılan onun doktorluk önlüğü, hadis ilmine bakışınıda biraz bulandırmış..
2. Sağlıklı Beslenme ve "Midenin Üçte Biri" Meselesi;
Doktor Meriç, Aidin Salih'in "Yemekten sonra içilen su bağırsağa geçemez" ifadesini "fizyoloji bilgisi zayıf" diyerek eleştirirken, bu tür sağlıklı beslenme önerilerinin dayanağı olan Nebevi prensipleride aslında tamamen es geçebildiğimi göstermektedir.
Aşırı yemekten ve doğru beslenmeden kaçınma öğütleri, özellikle de yemekten sonra su içme ilişkisine dair olan bu eleştiri, aslında hadislerin genel ruhuna aykırı olduğu gibi, Aidin Salih'in aksine olarak hadislerin ruhunu yakalamada Doktor Meriç'in ne kadar eksik olduğunu ispat etmektedir.
Çünkü Tirmiziden gelen bir hadiste "Adem oğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Adem oğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bıraksın." buyrulmaktadır.
Aidin Salih'in "yemekten SONRA içilen su bağırsağa geçemez" ifadesi, işte bu hadisin ruhuylada uyumludur, ters düşmez.
Buradaki "geçemez" ifadesi ise; elbette "hiçbir damlası zinhar geçemez" gibi mutlak bir fizyolojik imkansızlık beyanı değil, aksine "hazmı zorlaştırır, faydalı şekilde sindirime katılamaz" anlamındadır. Bu ise, kuru bir fizyoloji bilgisi değil, bedenin fıtri dengesini gözeten derin bir hikmettir.
Ama Altay Cem Meriç, bu kelimeyi anormal bir şekilde mutlak bir fiziksel imkansızlık olarak algılıyor. Ya da bilerek, sırf eleştirmek maksadıyla özellikle çarpıtmak istiyor olsa gerek ki buna bile tenzzül ederek ciddi-ciddi dile getirip buradan yürüyebiliyor.
Tabi bunu yaparken bir taraftanda kendi "fizyoloji" bilgisiylede (!) havasını atıyor.. Böylece aslında kendinide satıp reklamını yapıyor.
Oysaki bu durum, tıpkı yoğun bir trafikte ilerlemeye çalışan bir aracın "ilerleyememesi" gibi bir durumdur. Teknik olarak tekerlekler dönüyordur, ama istenen verimde ve hızda değildir.! Mesela "Trafik kilit" deyildiği zaman hiç yürümeyen bir trafik değil çok yoğun ve işlevini yerine getiremeyen trafik kastedilir.
Özetle; Bu meselede de ortada fiziksel bir engelden ziyade işlevsel bir problem sözkonusudur. Ama doktorumuz bir şeyleri kafaya fena halde sarmış olsa gerek ki bunu bile affetmiyor ve buradanda "nasıl vururumun" derdine düşüyor..
3. Ateş Tedavisinde Su Etkisi Meselesi;
Acaba Modern Tıbbın Gözlüğü mü Bulanık.?
Dr. Altay Cem Meriç, Aidin Salih'in ateşi düşürücü kimyasal ilaçlara karşı çıkmasını eleştirirken, bakın nasıl bir "sünnet" cambazlığına soyunuyor;
"Peygamber Efendimiz'in sıtmadan vefat ederken ateşinin suyla düşürüldüğünü, bunun sahih bir sünnet olduğunu" belirterek bununla güya Aidin Salih'i kendi silahıyla vurmaya çalışıyor.
İşte Tıbb-ı Nebevi'nin ruhu tam da buradadır! Yani doğal yollarla, vücudun kendini iyileştirme mekanizmasına destek olarak, zararlı kimyasallara başvurmadan şifa aramak...
Dr. Aidin Salih'in karşı çıktığı şey; Vücudun savunma mekanizması olan ateşi, kimyasal ilaçlarla ve ani şok yöntemlerle baskılamanmasıdır.
Zira ateş, vücudun hastalıkla savaştığının bir işaretidir. Peygamber Efendimiz'in suyla ateşi düşürmesi, acaba kimyasal bir ilaca başvurmakla aynı şey midir? Bu kadar basit bir ayrımı yapamayan bir "doktorun" Aidin Salih'i eleştirmesi, trajikomik bir durumdur.
Biri fıtrata uygun bir yöntem, diğeri ise vücudun dengesini bozan bir müdahaledir.
Anlaşılan Doktor Altay Cem Meriç "sünnet"i bile modern tıp gözlüğüyle yorumlamaya çalışırken, o gözlüğün camları buğulanmış, hatta belki de kırılmış.!
4. Hacamat, "Üfürme" mi, Kadim Şifa Mirası mı.?
Dr. Meriç, videosunda hacamatı doğrudan "uydurma" olarak nitelendirmese de, Aidin Salih'in sunduğu reçetede yer alan hacamat gibi uygulamaların bilimsel bir temeli olmadığını ve denenmesinin mümkün olmadığını dile getirmiştir. Hatta bu detaylı kombinasyonları "üfürme" olarak ifade etmiştir.
Bilimle kutsanmış gözüken bir zihin için ne kadar da kibirli bir kelime seçimi değil mi.?
Kendisi tabiki denememiş olabilir, kendisine zor gelmişde olabilir ama bunu, onun hakkında iddia etmesi yada onun tecrübelerini alaya alması en hafif tabir ile bir ön yargıdır.
Doktor Meriç, hacamatın eğer düzgün bir şekilde yapılsa "tedavi olunabileceğini" aslında söylüyor. Demek ki bu eski ve çok bilinen şifa yöntemine prensipte karşı değil.. Peki o halde, Aidin Salih Hanımefendi'nin kitabında yer alan ve sünnetin ruhuyla uyumlu olan, bütünselliği esas alan hacamat kombinasyonlarını neden "üfürme" olarak yaftalıyor.?
Yani kendi ifadeleri ile hacamatın potansiyelini kabul ederken, Tıbb-ı Nebevi'nin bütüncül yaklaşımını ve sahih hadislerle desteklenen bir şifa pratiğini bu denli küçümsemesi tutarsızlığının ve konuya yüzeysel yaklaşımının en açık kanıtı değil mi.?
Bir taraftan "olabilir" derken, diğer taraftan "üfürme" demesi bilim kisvesi altında yatan çelişkili duruşunu ele vermektedir sanki..
Demek, aslında Aidin Salih'in hacamatı sunduğu "şeklini, detaylı kombinasyonlarını ve bütüncül felsefesini" kabul etmeyip, buna odaklanıp özelikle bunları "üfürme" olarak nitelendiriyor..
Bu ise ona karşı bilinçli bir kasıt olduğunu düşündürüyor.. Demek derdi ve asıl HEDEFİ Aidin Salih.
5. Gerçek Düşman Kim.?
Doktor Meriç'in tüm bu eleştirileri, videonun genel atmosferi ve üslubuylada birleşince, akıllarda ciddi bir soru işareti bırakıyor:
Bu yaptığı, acaba bir bilimsel eleştiri mi, yoksa belirli bir yerden "talimatla" gelmiş bir "itibar suikastı" girişimi mi.? Bizce meçhul tabiki.
Merhume Aidin Salih, bebeklik aşılarındaki o büyük ve gizli tuzakları, gıda sektöründeki zehirleri, modern tıbbın krizlerini deşifre ederek binlerce, on binlerce hatta belkide yüzbinlerce ailenin hayatını değiştirmiş ve böylesine zor bir zamanda ve ağır saldırı altında sağlıklı gelişen nesillerin öncüsü olmuştur.
Bu hizmetleri sayesinde birçok aile, çocuklarını o "masum" görünen aşıların ve modern tıp dayatmalarının pençesinden kurtarmıştır. Aidin Salih'e bu konuda duyulan minnet, sözcüklerle dahi ifade edilemez..
Peki, Aidin Salih'in bu "gerçekleri deşifre etme" cesareti, birilerini acaba rahatsız etmiş olabilir mi.? İnsan tabiki bunu düşünmeden edemiyor.
Doktor Altay Cem Meriç'in, "Aidin Salih'in kitabının 300.000 satmış olmasına çok şaşırdığını" dile getirmesi, rahatsızlığının aslında ne kadar derin olduğunu gözler önüne serişininde bir ispatı gibi..
Kim bilir, belki de bu "eleştirilerin" ardında, hakikatin gün yüzüne çıkmasından rahatsız olan bir takım güçlerin fısıltısı vardır. Bu, tıpkı güneşin doğuşundan rahatsız olan yarasaların çığlığı gibidir!
Unutulmamalıdır ki, İslam'da az yeme ve bedeni zinde tutma prensibi, "Allah'a en sevimli olanınız beslenmeyi en az, bedenen en hafif olanınızdır" gibi doğrudan bir hadis metniyle olmasa da, genel hadislerin ruhuyla ve Peygamber Efendimiz'in (S.A.V.) sade yaşam tarzıyla örtüşmektedir.
Doktor Meriç'in, hadislerin genel ruhunu, manasını ve hikmetini kavrayamaması, LAFIZDA takılı kalması ve buradan yürümesi onun sadece Tıbb-ı Nebevi'ye değil, aynı zamanda İslam'ın yaşam felsefesine olan uzaklığını da kanıtlar niteliktedir sanki.
Özetle;
Dr. Altay Cem Meriç'in videosu, ne bir bilimsel eleştiri ne de samimi bir düşünce beyanı olmaktan uzaktır. Bu, adeta kendi kendine yaptığı bir "bilim" şovudur.
Şu videoda yaşananlar, duymadığı ve aklının almadığı her hadisi direkt UYDURMA diye yaftalayıp reddetme eğiliminde olan, dahası Tıbb-ı Nebevi'nin hikmetini kavrayamayıp modern tıbbın dogmalarına sıkışıp kalmış bir zihniyetin hazin bir tablosudur sanki.
Merhume Dr. Aidin Salih Hanımefendi, sadece bir tıp doktoru değildi. Aynı zamanda Allah'ın yeryüzüne gönderdiği bir nevi beşeri bir şifa elçisi gibiydi. Ben acizane buna inanıyorum.
Onun mirası, Dr. Meriç'in sığ "bilimsel" eleştirileriyle lekelenemez, bilakis daha da parlayacaktır inşaAllah.. İnsanlar MODERN TIP başlığı altında yapılan ihanetlerle yüzleştikçe Aidin Salih'i mumla arayacaktır..
Ve hakikat, er ya da geç mutlaka ortaya çıkacak ve kendi yolunu bulacaktır. Tıpkı karanlık bir gecenin ardından doğan güneş gibi..
Bu video ile yazacak aslında daha çok şey var. Fakat yazımızda çok uzadı..
Şimdilik bu kadar ile iktifa edelim. Gerek görürsek ancak o zaman devamını yazarız belki.
Selam, Dua ve Hürmet ile..
İlgili Video Linki; https://youtu.be/ahqvRTeqDv4?si=EvDIlBqA6CvqXLPO&utm_source=MTQxZ
.
Yorumlar
Kalan Karakter: