Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlar. Rahmetli Terzi Adnan Turan
kardeşimin Ramazan aylarında yaptırdığı İstanbul gezilerine yalnız katılan 85 lik
bir dede, eşli katılan bazı beylerin hanımlarına “ Aşkım, hayatım, gülüm vs.”
hitaplarına özenerek İstanbul’dan köydeki eşi yaşlı teyzeye açtığı telefondan”
Hayatım, aşkım seni çok seviyorum.” der demez, telefondaki eşi:” Sus
terbiyesiz, İstanbul’a ayak basar basmaz ahlakın bozuldu. Çabuk dön oradan”
diyerek telefonu kapatır. Bu teki karşısında yaşlı dedenin bütün sevinci
kursağında kalır. Döndüğünde : “ Neden böyle yaptın?” dediğinde yaşlı
teyzemiz” 63 yıldır evliyiz sen bugüne kadar böyle bir laf söyledin mi?
İstanbul’da çıplakları görünce mi beni hatırladın?” dediğinde, dede bir türlü
meramını teyzeye anlatamaz.
Benim değil psikologların tespiti.” Erkekler gözleriyle kadınlar da kulaklarıyla
severlermiş.” Bu sözün ne anlama geldiğini anlatmak için sitemden veya “ Okul
Müdürünün Günlüğünden “ adlı kitabımdan İstanbul’dan holding sahibi
Boğaziçi Mimarlık fakültesinde okuyan kızının ilkokul mezunu üstelik de terör
örgütleriyle ilişkisi olan bir delikanlıya kaçışını anlatan “ ŞAFAĞIN SESSİZLİĞİNİ
BOZAN TELEFON” başlıkla bölümü okursanız bu sözün ne kadar gerçekçi bir
tespit olduğuna hak vereceksiniz.
Geçenlerde alışveriş yaptığım bir esnafla görüşürken, üç çocuğu olduğunu ve
oğlunun arkada bir çocuk bırakarak boşandığını üzülerek söyledi. Ve şu itirafta
bulundu. “ Hocam “ Telafisi Olmayan Pişmanlıklar “ adlı kitabını okudum.
Kitaptan esinlenerek 39 yıllık eşime “ Seni çok seviyorum, sen de beni seviyor
musun? “ dediğimde eşimin gözlerinden inci gibi yaşlar dökülerek :” Ben
seninle evlenmeden 4 yıl öncesinden 16 yaşından beri seviyorum. Ama
evlendiğimizden bugüne 39 yıl geçti. Ama sen bana bir gün olsun seviyorum,
demedin.” dediğinde duygularımı ifade edecek kelimeler boğazımda
düğümlendi.
TV.lerde yayınlanan kadın programlarında arkasında iki üç çocuk bırakarak evi
terk eden kadın sayısı erkekleri solladı. Kaçtıkları erkeklerle, bıraktıkları
eşlerini fiziki görüntü olarak kıyaslamak mümkün değil. Kaçtıkları erkekler
ekranda gördüğümüz kadarıyla kadın parası yiyen tam bir kadın cambazı
olmuşlar. Yüzlerinde meymenet yok. Peki, bu kadınlar niye bunlara kaçıyorlar?
Lütfen “ ŞAFAĞIN SESİZLİĞİNİ BOZAN TELEONU” ya sitimden, ya da
kitabımdan okuyun. Çünkü izaha yerim müsait değil.
Hayatta olması gerekirken öldükten sonra bir cenaze dönüşü arkadaşımın
ağzından duyulan pişmanlıkları siz okurlarımla paylaşırsam konu daha iyi
anlaşılmış olur.
Vefat eden 48 şıllık hayat arkadaşını defnettikten sonra, dönüşte baktık ki
dostumuzun iki gözü iki çeşme. Elbette üzülecek, gözleri yaşaracak ama bir
çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sakinleştirmek, dertleşmek, teselli etmek
için kendini yalnız bırakmadım ve iş yerimin yazıhanesine götürerek biraz daha
teskin etmek istiyordum. Gelen kahvelerimizi yudumlarken dostuma :
“Üzülmekte haklısın, ama neden bu kadar gözyaşı döktüğünü sorunca: “ Göz
yaşlarını sildikten sonra; Eşim dünya iyisi ve güzeli bir insandı. Ne yazık ki, ona
hayırlı bir eş olamadım. O bana her daim iyilik ve güzellikle davrandı. Fakat ben
hep kbalık ettim. Ve onu çok üzdüm. Çok sevdiğim halde bir gün olsun ‘ seni
seviyorum” demedim. Böyle sürpriz bir ölümü hiç beklemiyordum. Sanki
kıyamete kadar beraberliğimiz hep sürecekmiş gibi zannederek ona olan
sevgimi, bağlılığımı, hatta aşkımı hiç ama hiç ifade edemedim. Hep bir gün
söylerim diye erteledim. Şimdi mezara koyduktan sonra söylemek neye yarar
ki? O benim çilemi 48 yıl çekti. İkisi kız, ikisi erkek dört çocuğumu en güzel
yetiştirdi. Çocuklarıma en güzel terbiyeyi verdi. Okullarda arkasından hep o
koşturdu. Problemleriyle yakından hep o ilgilendi. Bana’ Senden sonra ölmeyi
çok isterim. Çünkü seni yalnız bırakamam, sen kendine bakamazsını .’ derdi
rahmetli. Şimdi ben yalnız kalakaldım. Bundan sonra nasıl yaşarım bilemem?
Kendisi Umreye gitmeyi çok isterdi. Bense hep erteledim. Gelecek yıl
götürecektim ama nasip olmadı.”
Evet eşimizi mezara koymadan hayatta iken kıymetini bilelim de, sonunda
TELAFİSİ OLMAYAN PİŞMANLIKLAR YAŞAMAYALIM. Kabre koyduktan sonra
akıtılan gözyaşları, duyulan pişmanlıklar fayda vermiyor.
Neyzen Tevfik, arkadan gelen karısıyla komşusu Tahsin beye bir gün çarşıda
rastlar. “ Hayrola komşum arkanda eşinle nereye böyle?” dediğinde, komşusu
Tahsin bey:” Hanımı dün gülerken gördüm. Ön dişlerinden ikisi çürümüş,
dişçiye götürüyorum.” deyince, Neyzen şaşırır “ Yalan söylüyorsun!” “ Neden
yalan söyleyecekmişim?” dediğinde, Neyzen TevfiK: “ Seninle yaşayan insanın
yüzü güler mi hiç? diye taşı gediğine koyar.
Bugün bir çok bayların işyerinde mesai arkadaşı bayanlara gösterdiği ilgiyi,
inceliği, nezaketi, güzel sözleri maalesef evdeki eşlerine gösterip eşlerinin
kulaklarını doldurmadığı gibi, evdeki bayanların da günlere giderken
gösterdikleri öz bakımlarını kocalarına gösterip onların gözünü doldurmadığı
için aile yaşantılarında sıkıntılar yaşanmaktadır. İki üç çocuğunu arkada bırakıp
da sıcak yuvalarını terk eden bay ve bayanların bu yanlışlarına bir de bu
yönden değerlendirmede yarar görüyorum. Unutmayalım ki evren boşluk
kabul etmiyor. Boş bırakılan gözlerle, boş bırakılan kulakları dolduracak sosyal
medyada bir sürü bay ve bayan profesyonel fırsatçılar var.
Lütfen bu yazımı okuduktan sonra evinize döner dönmez eşler olarak birbirinize
sarılın ve birbirinize hem gözlerinizle, hem de sözlerinizle birbirinize sımsıkı
sarılarak sevdiğinizi utanmadan, sıkılmadan söyleyin.
Nitekim peygamberimiz de: “Seven sevdiğine, sevdiğini
söylesin.”buyurmaktadır.www.kadirkeskin.net
Not: 16.12.2021 günü Manisa’nın önde gelen iş insanlarından değerli dost
Sayın Reşit ÜRPER bey kardeşimin davetiyle iş yerinde tadına doyum olmayan
bir sohbetle hasret giderdik. Kısmet olursa sohbetimiz 17.12.2021 Cuma günü
saat : 17.00 de ETİ Personeline yönelik “ EŞLERİN HAYAL DÜNYASINDAN
GERÇEK HAYATA PİŞMANLIK İÇİNDE UYANIŞLARI “ konulu seminerimle devam
edecek. Bana zaman ayırarak misafir eden Saygı Değer Reşit ÜPPER beyefendi
kardeşime teşekkürlerimi sunarım.
Yorumlar
Kalan Karakter: