"Ey âşık bu dünyada sıkıntı çek,
Çektiğin sıkıntı ve eziyetleri rahatlık bil,
‘Hû’ sohbetini kuran yere kendini vur,
Vuran âşık muradına yeter dostlar.
Gerçek âşıklar daima diri, ölmüş değil;
Ruhları yer altına girmiş değil;
Zahid-abid bu mânayı bilmiş değil;
Gerçek âşıklar ahâlinin Hızır’ı olur."
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi
"Ahmet Yesevi Bayrak isimdir.
Türkçenin egemenliğini ve doğru müslümanlık anlayışını temsil eder. Doğru müslümanlık anlayışı nedir? Ahmet Yesevi'nin ortaya koyduğu anlayıştır. Din yalnızca Allah içindir. Riya, gösterişcilik, din sömürücülüğü, nefrete ve inancın yitirilmesine yol
açar. Bize gerekli olan Ahmet Yesevi'den Atatürk'e uzanan Türklüğün doğru çizgisidir."
Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî
2010 yılında başlayan tasavvuf okuma ve okuduklarımı hayata geçirme öğüdüyle büyük değişim-gelişim sürecinde, yol göstermesi niyazımla dualarıma icabet eden, Rab'bimin karşıma çıkardığı kaynaklardan en önemlisiydi belki de Hoca Ahmet Yesevî.
"Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen;
Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen;
Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen;
Ben-sen diyen kimselerden geçtim işte."
Rastladığım bu dörtlüğünün daha ilk dizesi ile ruhum, gönlüm, elim- ayağım tutuşmuştu adeta. Nedeni neydi, nasıl bir etkilenmeydi bu başta anlayabilmek imkansızdı. Sözünü ettiği gönlü kırıklardan olmamdı belki sebep. Öyle büyük bir coşku seline kapılmıştım ki!. Büyük bir aşkla bu coşku sağanağının önünde sürüklenirken anlayabildiğim tek şey yolumun onun yolu olduğu idi.
Türkistan'daki dergâhında bulunan bir kitabede, neredeyse bin yıl önceden, ocağında yetiştirdiği talebelerinin, Anadolu ve Balkanlar'da nerelere yayılıp dergahlarını kurarak ilim irfan saçacaklarının bir harita üzerinde nokta olarak belli olduğunu okuduğumda da adeta büyülenmiştim. Divanını okudukça artıyordu aşkım ve merakım.
Kimdi, Besmele ile başlayarak hikmet söyleyen, taliplerine inci, cevher saçıp yol gösteren bu yüce Pir-i Türkistan! Ocağında yetişerek yollara düşüp ilk olarak Horasan'a yurt kurmuş, Anadolu ve Balkanlara yayılarak ilim-irfan dergâhlarını açıp, Hakk'tan aldığı güç ile her köşeye uzanıp ışık saçmış, karanlıklarda kör, çöllerde susuz kalmış, daralmış, çorak gönülleri ummana eriştirip, aydınlığa çıkarmış Anadolu'nun manevi mimarları, Horasan erenlerinin, Türk-İslam Tasavvufunun koca hocası imiş meğer o!..
Göğsümü kabartan büyük bir coşku hissiyle adını duyduğum an nabzımın hızlandığı bu koca hocaların hocası, hazreti pire karşı büyük bir sevgi duyduğumu fark ettim ve heyecanla okuyup öğrenmek, yolunu takip etmek diledim.
Geçen bin yıl içerisinde önemini yitirmeyen, öğrenmeye, düstur edinmeye hayatî ihtiyacımız olan ilkelerinin şaşmazlığı, doğmadan yüz yıllar önce, nasibi olan, cennetten gelen hakiki ilmin sembolü hurmayı Cebrail (a.s.) aracılığıyla gönderenin yüce Allah ve hurma ile birlikte Pirin sıkı sıkıya bağlı olduğu peygamberimizin ahlakı, edebi, sünnetinin sembolü hırkasını, göreve talip olan Arslan Baba'ya emanet edenin ise bizzat sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) olmasından ileri geliyordu mutlaka.
Dergâhında yetiştirdiği erenlerin, Anadolu ve Balkanlardaki görev yerlerinin, bin yıl önceden kitabe haritada nokta halinde belli olması gibi onun yüce görevi de ezelden, yüce planlayıcı tarafından takdir edilmişti belli ki. Türklere İslam’ı tanıtan ve sevdiren pir, her yüz yılda bir gelen, bir halkası Yunus Emre'miz ve bilinen gelmiş son halkası da büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan, mukaddes görevli Türkler zincirinin halkalarından en önemlisiydi muhakkak.
Tarihte büyük başarılara imza atmış, İslam’ın yayılması, temsili ve bekçiliği mukaddes göreviyle, canla-başla, aşkla savaşarak galip geldiği ülkelerin sadece topraklarını değil, İslamın ve Türklüğün esası sevgi, merhamet ve adaletle davranarak insanlarının gönlünü de fethetmiş, kendisine ait, Türkçe gibi musikî güzelliğinde, zengin bir dili, Pir Hoca Ahmed Yesevi'nin önemli sentezi ile özümsediği İslam gibi güzel bir dini, sınırsız zenginliği çeşitliliği, zengin örf ve adetleriyle büyük bir millet iken, sahip olduğumuz bu eşsiz değerleri bırakıp batı taklitçisi, İslamın özüyle bağdaşmayan, dört halife dönemindeki hizmet makamı halifeliği saltanata çevirmiş olan Arap kültürü özentisi bir ülke haline gelmiş olmamız ne acı...
Bu gün yaşadığımız acıların, yoksunlukların sebebi de bu muhakkak. Tek çare de bir an önce özümüze dönmemiz. Türk-İslam Tasavvufu kaynaklı ilim-irfan ışığıyla donanıp kendi değerlerimize sahip çıkmamız. Hakkınca anlayarak, örnek alarak izlerinden yürüyebilmekle...
İlla Aşk/ Adevviye Şeyda
Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.
Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup
"İkinci defter" sözlerini açtım ben işte.
Sözü söyledim, her kim olsa cemale talip
Canı cana bağlayıp, damarı ekleyip,
Garip, yetim, fakirlerin gönlünû okşayıp
Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergahına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu
O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp indim ben işte.
Ümmet olsan, gariplere uyar ol
Ayet ve hadisi her kim dese, duyar ol
Rızk, nasip her ne verse, tok gözlü ol
Tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.
Medine’ye Rasűl varıp oldu garip
Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili
Cefa çekip Yaradan'a oldu yakın
Garip olup menzillerden geçtim ben işte.
Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla
Mustafa gibi ili gezip yetim ara
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir
Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.
Aşk kapısını Mevlâm açınca bana değdi
Toprak eyleyip "Hazır ol!" deyip boynumu eğdi
Yağmur gibi melâmetin oku değdi
Ok saplanıp yürek, bağrımı deştim ben işte.
Gönlûm katı, dilim acı, özüm zalim
Kur'an okuyup amel kılmıyor sahte alim
Garip canımı harcayayım, yoktur malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.
Altmış üçe yaşım ulaştı, geçtim gafil;
Hakk emrini sıkı tutmadım, kendim cahil;
Oruç, namaz kazaya bırakıp oldum ergin;
Kötüyû izleyip iyilerden geçtim ben işte.
Vah ne yazık, sevgi kadehini içmeden,
Çoluk-çocuk, ev-barktan tam geçmeden
Suç ve isyan dûğümünü burada çözmeden
Şeytan galip, can verirkende şaştım ben işte.
İmanıma çengel vurup kıldı gamlı,
Mürşid-i kamil Hazır ol!" deyip saçtı koku
Lânetli şeytan benden kaçıp korkusuz gitti kirli
Allah'a hamd olsun, iman nuru açtım ben işte.
Mürşid-i kamil hizmetinde gidip yürüdüm;
Hizmet kılıp göz yummadan hazır durdum;
Yardım etti, Şeytanı kovalayıp sûrdüm;
Ondan sonra kanat çırpıp uçtum ben işte.
Garip, fakir, yetimleri sevindiresin;
Parçalayıp aziz canını eyle kurban;
Yiyecek bulsan, canın ile misafir
Hak'tan işitip bu sözleri dedim ben işte.
Garip, fakir, yetimleri her kim sorar,
Râzı olur o kulundan Allah.
Ey habersiz, sen bir sebep, kendisi saklar;
Hak Mustafa öğüdünü işitip dedim ben işte.
Yedi yaşta Arslan Baba ya verdim selâm;
"Hak Mustafa emanetini eyleyin armağan"
İşte o zamanda binbir zikrini eyledim tamam
Nefsim ölüp lâ-mekâna yükseldim ben işte.
Hurma verip, başımı okşayıp nazar eyledi
Bir fırsatta âhirete doğru sefer eyledi
"Elveda" deyip bu âlemden göç eyledi
Medreseye varıp, kaynayıp coşup taştım ben işte.
Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikayetçi ;
Allah şahid, öyle kula "Siccin" hazır
Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.
Sünnetlerini sıkı tutup ümmet oldum:
Yer altına yalnız girip nura doldum;
Hakk'a tapanlar makamına mahrem oldum,
Bâtın mızrağı ile nefsi deştim ben işte.
Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir eyledi
Çırpındırıp halka ağlamaklı eyledi
Zikr söyletmeyip şeytan ile dost eyledi;
Hazırsın deyip nefs başını deldim ben işte.
Kul Hoca Ahmed, gaflet ile ömrün geçti;
Vah ne hasret, gözden, dizden kuvvet gitti;
Vah ne yazık, pişmanlığın vakti yetişti;
Amel kılmadan kervan olup göçtüm ben işte.
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi
Yayınlanma :
21.08.2021 15:35
Güncelleme
: 21.08.2021 15:35
YAZARIN DİĞER YAZILARI