Maslow’un İhtiyaçlar Teorisi’ne göre ihtiyaç basamaklarının üçüncü sırasında ‘sevgi ve ait olma’ ihtiyacı vardır. Teoriye göre fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarımızı karşıladığımızda doyurmamız gereken bir diğer ihtiyaç ise sevgidir.
Baktığımız zaman bize en başta bu ihtiyaçların tümünü karşılayan ilk kişi annemizdir. Peki her birimiz bu ihtiyaçları tamamen doyurabiliyor muyuz? Evet, demeyi çok istediğim sorulardan birisi olabilir şu an kendisi… Maalesef herkes bu konuda aynı şansa sahip olamıyor. Bunu danışanlarımdan birinin sözüyle örneklendirmek istiyorum. Ailesiyle ilgili çalıştığımız bir seansta bana şöyle söylemişti: ‘Hayatım boyunca başımın okşanmasını bekledim, hiçbir zaman ailemden o şefkati göremedim, bu yüzden hep birilerinden sevgi dilendim.’ O gözlerini tek bir noktaya odaklamış sözlerine devam ederken ben de derin bir yutkunuşun ardından onu dinlemeye devam ettim. Kendisi aslında birçok insanın farkında olmadan yaşadığı o hissi birkaç cümleyle özetlemişti. Sevgisizlik ve onu doyurmak için dolaşılan farklı bedenler, farklı ruhlar…Başka bedenlerde dolaşırken içinde bulunduğumuz bedeni görmezden geliyoruz çoğu kez. Acıyı tatlıyı, hüznü mutluluğu paylaştığımız bizi… Hele ki en çok teşekkürü ona borçluyken…
Bu zamana kadar hiç kendi başını okşadın mı? Kendine hiç sarıldın mı mesela? Birçoğumuzun bunun hayalini kurarken bile garipsediğini hissedebiliyorum. Alışmadık çünkü, hikayeyi hep başkalarında tamamlamayı tercih ettik. Hatta bunu yaparken kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak onlara ‘daha çok’ öyle davrandık. Sonunda ne gördük ya da bir karşılık bekleyerek mi yaptık gerçekten her şeyi? Bu soruyu cevaplarken kendine dürüst olmanı istiyorum. En çok kendinin buna yani sevgine ihtiyacı var çünkü. Bunun psikolojideki karşılığı ‘öz şefkat’ sen nasıl adlandırmak istersen diye şu ana kadar bu terimi kullanmadım yazımda. Çünkü, bu köşenin yazarı ben olsam da asıl hikayenin yazarı sensin…
Psikolojik Danışman Nurgül DEMİR