BİR TOPUK KANI TARAMASI HİKAYESİ
Adana’da bir baba yaşadıklarını anlattı, biz de bu hikâyeyi hem diyalog hem de yorumlarımızla aktarıyoruz.
Eşi üç hafta önce Adana Şehir Hastanesi’nde sezaryen ile doğum yaptı. Doğum öncesinde dilekçelerini vermiş, aşı ve topuk kanı alınmasına izin vermemişlerdi. Ancak doğumdan ertesi sabah İl Sağlık Müdürlüğü’nden bir memur hastaneye gelerek anneyi ikna etmeye çalışmış:
“Neden topuk kanı aldırmıyorsunuz? Sizi mahkemeye vereceğiz.”
Diyerek anneyi tehdit etmiş.
Anne, “Verin, ne olacaksa olsun.” demiş. Memur, “Bir şey olacağından değil, ama uğraşırsınız mahkemeyle,” diye tehdit etmiş. Anne ise, “Uğraşırız.” diyerek kararlılığını sürdürmüş. Bunun üzerine, sanki onay alınmış gibi hastane çıkışına izin verilmiş.
(Bizim yorumumuz: Daha yeni doğum yapmış lohusa bir annenin yanına gidip topuk kanı için hesap sormak nasıl bir yaklaşım? Böyle bir durumda tekrar karşılaşan aileler, önce gelen kişinin kimliğini ve görev belgesini istemeli, tehdit edildiğinde telefon kamerasını açıp delil toplamalı, orada bulunan kişilerle bir tutanak tutulmalı ve ardından adli işlem başlatmalı. Çünkü bu tür baskılar tehdit niteliğinde olup, TCK’na göre suç teşkil eder. Bunların hukuki sonuçları olur.)
Hastaneden çıkış sonrası aile, sağlık ocağına giderek Onam Belgesini imzalayarak red kararı verdi. Bu gibi durumlarda Avrupa Biyotıp Sözleşmesine atıf yapılarak sözleşme gereğince aşı yapılmasına ve topuk kanından hastalık taranmasına izin verilmediği ayrı bir dilekçe de verilmelidir. Dilekçenin bir örneği CİMER üzerinden de gönderilmelidir.
Bir hafta içinde İl Sağlık Müdürlüğü’nden memurlar eve gidip bebeği görmek istediklerini belirtmişler. Anne izin vermeyince tutanak tutup ayrılmışlar. Ertesi gün ise İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüğünden görevli memurlar eve gelmişler. Eve giremeyince kapıdan babanın mesleğini ve maddi durumlarını sorgulamışlar.
Sanki mesele topuk kanı değil, ailenin yaşam tarzı!
(Ne ilginçtir ki; iş topuk kanına gelince iki bakanlık da inanılmaz bir hızla devreye giriyor.)
Tam bir hafta sonra Aile Sağlığı Merkezi’ndeki ebe, aileye whatsApp üzerinden bir PDF belgesi gönderdi. Evet, yanlış duymadınız: Çocuk Mahkemesi tarafından bir haftalık bebek hakkında “tedbir kararı” alınmıştı. Tebligatta, ailenin 15 gün içinde itiraz edebileceği yazıyordu. Aile de itiraz edeceklerini söyledi.
Buradan Adana İl Sağlık Müdürü Halil Bey’e küçük bir öneri (!) var:
Madem bu kadar hassassınız, bebek ana rahmine düştüğü anda aile sağlığı merkezinde anneye şu soru sorulsun:
“Topuk kanı ve aşı yaptıracak mısınız?”
Anne “Hayır.” derse, hiç vakit kaybetmeden mahkemeye başvurun, doğmamış bebeğe tedbir koydurun. Hatta yetmez, temsili kayyım atayın. Yoksa anne doğum yapamasın, çünkü “halk sağlığını tehlikeye atıyor”(!)
Kimse kusura bakmasın, izahı olmayan şeylerin mizahı olur.
Aile, uzun bir dilekçe hazırlayarak hem akademik hem de hukuki açıdan topuk kanı zorbalığını delilleriyle mahkemeye sunmaya hazırlanıyor.
Not: Doğum öncesinde “Avrupa Biyotıp Sözleşmesi”ne dayalı dilekçe vermek, onam belgelerini imzalamak çok önemli. Çünkü bu gibi olayları takip eden adli süreçlerde haklılığınızı başka türlü kanıtlayamazsınız. Bu davaların Anayasa Mahkemesine ve gerektiği durumda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmek zorunda kalındığında bu belgeler çok önem taşıyacaktır.
Son söz: Sağlık sisteminin derdi gerçekten halk sağlığı mı, yoksa “Dünya’nın en payalı ilaçları olan SMA ilaçları için hasta taramak ve bulmak mı? Aileler üzerine adli ve idari sistemin yaptığı faşizan baskıların başka bir anlamı var mı?
Benzer baskıları anlatmaya devam edeceğiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: