Pandemi sürecinde bir deneme yaptılar.
Evlerimize kapandık.
Evden çalışma, uzaktan eğitim, online alışveriş...
“Mağazaya gelme, bir tuşla istediğini al” dediler.
Hepsi birer denemeydi.
Ve şimdi, o deneyin sonuçlarını yaşıyoruz.
Hiç düşündünüz mü, nasıl başladı ve nereye doğru gidiyor?
İnsan hastalanır, yemek yer, izin ister, zam ister, tuvalete gider...
Ama robotlar?
Ne dinlenmeye ne de maaşa ihtiyaç duyarlar.
Tamamen robotik bir hayata geçiş bir anda olmaz.
Tıpkı kurbağa deneyinde olduğu gibi, yavaş yavaş, fark ettirmeden…
Önce evden çalışmayı kolaylaştırdılar.
“Yapay zekâ ile işler daha pratik” dediler.
Bugün seninle birlikte çalışıyor gibi davranıyorlar.
Ama yarın, “Artık sana gerek yok” diyecekler.
Muhasebeci...
Banka gişesi...
Kasiyer...
Hepsi insansız yapılabilir hale geliyor.
Bazı marketlerde kasalar artık sadece kartla ödeme alıyor.
Ürünleri sen okutuyorsun, kartı geçiyorsun, çıkıp gidiyorsun.
Kasiyer tamamen ortadan kalksa, kimse fark etmeyecek bile.
Reyon görevlisinin yerine robot koy,
10 kişinin işini tek başına yapsın, yeter ki şarjı bitmesin.
Aynı sistem muhasebeci için de geçerli.
Devlet yarın, “Vergi kaçağını önlemek için tüm muhasebe işlemleri yapay zekâ ile yapılacak” dese...
Bir gecede binlerce insanın mesleği yok olur.
Devlet hastanelerinde robotik ameliyatlar başladı bile.
Profesör doktor uzaktan bağlanıyor,
bir tuşla, bir komutla kendi eliymiş gibi operasyon yapıyor.
Yargıda da aynı sistem neden olmasın?
Bir gün hakim ve savcı yerine yapay zekâ karar verebilir.
“Teknoloji gelişiyor, ne var bunda?” diyebilirsiniz.
Ama mesele tam da burada.
Her şey bir yazılıma bağlı.
Ve yazılımlar da hacklenebilir.
Bugün en güvenli denilen sistemlere bile sızılmadı mı?
Yapay zekâ ile üretim kolaylaşırken,
insanlar yavaş yavaş sistem dışına itiliyor.
İşsizler ordusu büyüyor.
İnsanın yaptığı her işi robot yapabiliyorsa...
O zaman bu kadar insana gerçekten ihtiyaç var mı?
Belki de “nüfusu azaltmak” bile bu planın parçası.
Peki insanlar bir gün uyanır, ayaklanırsa?
O robotları üretenler kaçacak yer bulabilecek mi?
Bu yüzden her şey adım adım yapılıyor.
Ürkütmeden...
Yavaş yavaş...
Alıştıra alıştıra...
Artık elektrik ve su sayaçlarını okumak için bile insana gerek yok.
Uzaktan bağlantı ile saniyeler içinde okunuyor.
Asker, polis, gardiyan, bekçi...
Birçoğunun yerini robotlar alabilir.
“Ben Robot” filmi sadece bir kurgu değildi.
Aslında olacakların ön izlemesiydi.
Nakitsiz toplum düzeniyle birlikte bu süreç çok daha hızlanacak.
Ezanlar bile artık bir tuşla uzaktan okunuyor.
Yani teknoloji, sadece işimizi değil, hayatın ritmini de ele geçirdi.
Aslında bu sürecin adı Transhümanizm.
Yani insanı “yetersiz” görmek…
Onu geliştirmek bahanesiyle makineyle birleştirmek…
Duyguların, vicdanın, insani sınırların yerine algoritmaları koymak.
Transhümanizm, insana “sen eksiksin” diyor.
“Yorgunluksuz, kusursuz, duygusuz bir varlık olmalısın” diyor.
Ama aslında insana değil, insanlığa meydan okuyor.
Bugün bizi kolaylığa alıştırıyorlar,
yarın o kolaylıkların efendisi olacaklar.
Yavaş ama kesin adımlarla…
İnsanı hayattan değil, sistemden çıkarıyorlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: