İnsanlar eşit organlarla dünyaya gelirler. Varlıklı aile çocuklarında üç göz, yoksul aile çocuklarında tek göz, tek ayak yoktur. Organlarda eşitlik olduğu gibi, fanilikte de eşitlik vardır. Yoksul aile çocukları fani olduğu gibi, yediği önünde, yemediği arkasında bal- kaymakla beslenen varlıklı aile çocukları da iyi besleniyor diye dünyaya kazık çakamıyorlar. İster gece kondu da, istersek saraylarda yaşayalım hepimiz de konaklarımızı bırakarak aynı yerde eşitleniyoruz.
Anne- babamızı seçen biz değiliz, hangi ülkede, hangi tarihte doğacağımızı kendimiz belirlemediğimiz gibi hangi tarihte , nerede, ne şekilde öleceğimizi de biz belirlemiyoruz. Nitekim Halil Cibran’ın eserlerinde geçer. Lübnan’ın en zengin adamı Eymen Bistani Beyrut’un en tepe noktasından denize nazır hakim bir tepede kendisine görkemli bir mezar yatırır ve orada gömülmeyi vasiyet eder. Ama ilahi kader farklı tecelli eder. Kendi özel uçağı ile bir seyahat esnasında uçağı okyanusa düşer, uçağı bulunur ama cesedine ulaşılamaz, o görkemli mezar boş kalmaz, ailesinden birine nasip olur.
Başta insan olmak üzere nefes alan, hareket eden her canlının başlangıcı ve sonu Allah’a aittir İslam alimleri, İslam’ın şartını da, imanın şartı gibi altıya çıkararak: 6.sı da “ Haddini ve hesabını bilmektir” demişlerdir. Bu dünyada haddini bilmeyen gülünç, hesabını bilmeyen de rezil duruma düşer.
İranlıların çok güzel bir ata sözü vardır. “ Nerde hareket, orada bereket vardır.” İnsan, iş beğenmemezlik yapmaz, hareket eder, çalışırsa, bir de hesabını, kitabını bilirse bu tür kişilerin rızkına Rabbimiz vekildir.
Nitekim ister zengin çocuğu, isterse fakir çocuğu olsun ana rahmindeki besin maddesi kandır. Dünyaya geldiğinden itibaren oksijen bedava, kalbinin kan pompalaması ücretsiz olup, her gün yemek yeme ihtiyacı ile birlikte sürekli şefkat ve sevgiye ihtiyacı vardır insanın. Allah insanı on günde bir yemek yiyecek, ayda bir nefes alacak, çocukken gördüğü şefkat ve sevgi ona hayat boyu yetecek şekilde yaratabilirdi. Ancak durum böyle değildir. Zengin, fakir her daim insanlar ihtiyaçlar içinde kıvranan bir varlıktır. Zengin ve fakir insanlar arasında az aciz, çok aciz diye bir ayrım yoktur. En sade insandan, holding sahiplerinden, devlet başkanlarına, kral ve kraliçelere kadar herkes acizdir, Allah’a muhtaçtır. Acizlik tartısında her şey, herkes eşittir. Ölüm karşısında her varlığın aciz ve eşit olması gibi.
Pekâlâ sıkıntı nerede başlamaktadır. İnsanların kulağına en itici gelen kelime “ BEN “ kelimesindedir. Kalbinin atışına, kanının akışına, sahip olamayan insan nasıl olur da kendini bir putçuk haline getirerek “ Ben yaptım” diyeceğine “ Ben yarattım” diyerek egosuna mağlup olabiliyor. Şeytan nefsine kurban olup “ BEN “ dediği için huzurdan kovulmadı mı? Şeytanı huzurdan kovduran “ Nefis” imtihan amacıyla akıl ve irade ile donatılan insana da verilmiştir. İmtihan amacıyla yaratılan insan, nefsini, akıl ve iradesinin emrine verirse melekleşir ve melek tabiatlı olur. Rabbimizi hoşnut ettiği gibi, çoluk çocuğunu da hoşnut eder. Akıl ve iradesini nefsinin hakimiyetine verirse ruhen şeytanlaşır, şeytanını hoş eder. Şeytanın dürtüsüyle işlediği kötü fiiller ( yalan. dolan ve zararlı alışkanlıklarla) itibar ve para kaybettiği gibi, hem de çoluk çocuğunu üzer. Nitekim İzmir’de annesine ve kardeşlerine zarar vermemesi için uyuşturucu kullanan bir babanın evden uzaklaştırmasını isteyen bir kız çocuğunun feryadını ve göz yaşlarını içimiz sızlayarak ekranlarda izledik.
Nefis, aynı zamanda her iki dünyada insanı köleleştirir. Merhum derviş ruhlu Ahmet Er abimiz de bu konuyu şöyle özetler:
Nefsin sana padişah
Sen de onun kulu isen,
Kurtulamazsın kölelikten
Gerçek bir padişah da olsan.
Bu dünyada nefsini padişah yapan, hem dünyada, hem ahirette gerçek bir köleliğe talip olmuş demektir. Oysaki zaman ilerledikçe ne padişahlık kalır ne krallık, ne de güzellik. Esen rüzgar gibi akan zaman her şeyi eskitir ve tüketir.
Rabbimiz hiçbir insanı bu dünyaya yalnız göndermemektedir. Bir omzunda melek, diğer omzunda da şeytanı ile beraber gönderir. Kaf suresi 16/19 “ And olsun insanı biz yarattık. Nefsinin olana vereceği vesveseyi biz biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturan alıcı iki melek vardır. Söylediği her sözde muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır. Bir gün ölüm sarhoşluğu gerçek olarak gelir. İşte senin kaçıp durduğun inkar ettiğin bu, denir.” İnsanlar bile insanların doğru ve yanlışlarını kamera ile kayıt altına alırken, Allah özene bezene, yaratıkların en şereflisi olarak yarattığı insanı hiç başı boş bırakır mı? Sağ ve sol omzumuzdaki gözetleyici melekleri, sürekli yaptığımız iyilikleri ve kötülükleri kayıt altına almaktadır. Şeytanı kazma dişli, acayip suratlı bir varlık olarak izbe ve köhne viranelerde değil, meleği de beyaz kanatlı bir kuş gibi gök yüzünde aramayalım. Her ikisi de içimizde, savaş halindedirler. Bunlardan hangisinin galip geleceği, rabbimizin hiçbir canlıya vermediği, sadece bize verdiği “ İRADEMİZE” bağlıdır.
Erenlerden biri haçça gider. Bakar ki İnsanlar Mina’da şeytan taşlıyorlar. Bizim eren de eline bir taş alıyor ve sinesine vurmaya başlıyor. Bunu gören arkadaşları ve yanındakiler soruyorlar. “ efendi neden kendini taşla dövüyorsun?” Efendi : “ Oğul! sizin buradaki şeytanla ne işiniz var? Siz kendi içinizdeki şeytanı taşlayın. Kendi nefsinizi terbiye edin, kendi özünüzü paklayın” der. Nitekim Hacı Bektaş Veli de:
Hararet nardadır, sacda değildir/ Keramet baştadır tacda değil,
Her ne arar isen kendinde ara / Kudüste Mekke’de hacda değil.
Şeytan da , Melek de içimizdedir. Nasıl mı? Bir iş yapmaya kalktığınızda içinizi dinleyin. İyi ise yap, yap.. diye fısıldayan vicdanın fısıldaması melek, kötü ise yap, yap… diyen nefsin fısıldaması olan şeytandır. Nitekim bazı erenler de vicdanın sesini Tanrı fısıldaması olarak kabul ederler. Hangisini dinleyeceğimizi Rab, bizim irademize bırakmıştır.
İnsana bazen iyi niyet ve iyi duygular galip gelirken, bazen de insan nefsinin aşağı ve bayağı duygularının esiri olur. Bu mücadelede başarılı olmak istiyorsak, manevi duyguları yudumladığımız sadece bu mübarek ayda değil, hayatımızın her safhasında içimizdeki kin, nefret, kötülük gibi kötü şeytani duyguları değil, Tanrı fısıldaması olan sevgi, merhamet ve şefkat gibi yüce duyguları besleyip büyütelim ki Rabbimiz bizden razı olsun.www.kadirkeskin.net
NOT:1- Resimler Konya- Sarayönü AİMH lisesi ve Ortaokul öğrencilerine aittir.
2-Konya – Sarayönü İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Ömer Yavuz beyin oluru, Mehmet Büyükyeğen Kız AİHLisesi Müdürü sayın Fatih Koyun beyin davetiyle Sarayönü okullarıyla beraberdim. Beni ilçenin okullarıyla buluşturan İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Ömer Yavuz beyefendi ile Okul müdürü Fatih Koyun bey kardeşime çok teşekkür ederim.
YARATILIŞTAN GELEN EŞİTLİK ve SONRASI
Yayınlanma :
06.03.2025 18:00
Güncelleme
: 06.03.2025 18:00


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: