Yaşanmışlıklara, yapılan hizmetlere saygı duymak, onları
unutmamaya ve hatırlamaya yönelik çabalara vefa denir. Geçmişini
ve yapılan hizmetleri, eski arkadaşlıklarını çok çabuk unutan kişilere “
vefasız “ denilir. Sözlerinde duran ve geçmişinde hizmet üreten
insanları unutmayanlara da “ Vefalı” ya da vefakâr denilir.
Afyonluyum, Manisalı değilim ama çoluk çocuğumun karnını
Manisa’da doyurdum, çocuklarımı Manisa’nın okullarında okuttum.
Dolayısıyla doğduğum yeri unutmadığım gibi doyduğum şehre de
vefasız olamazdım. Çünkü Manisa’yı ve Manisa’ya hizmet edenleri
sevdim ve onları geleceğe taşımak için de “ Manisa’nın Bilinen ve
Bilinmeyen Değerleri” başlıklı kitaba dönüşecek yazı serimi
başlattım. Başladığım işin ne kadar zor olduğunu bilerek bu işe
girdim. Çünkü Buna benzer “ Bir Göç Hikâyesi” adlı kitap yazan
arkadaşın “ Yok benim kayın pederimi yazmamışsın, yok bizim
bağdan bahsetmemişsin” vs. gibi eleştirellere maruz kaldığını
söylemişti.
Milyonluk şehirde Manisa’ya hizmeti geçen kardeşlerimin tamamını
bilmek ve yazmak elbette mümkün değil. Yarım asırdır Manisa’da
ikamet eden biri olarak tanıdıklarımla, Manisa’nın akil adamlarının
tespit edip bana verdikleri isimleri yazmaya çalıştım. Ayrıca
Manisa’ya çok büyük hizmeti geçen bazı büyüklerimizin de isminin
kitabımda olmadığı görüldüğünde: “ A!!!!! bunlar niye yazılmamış”
diye itiraz edeceğiniz isimlerin kitabımda olmaması, benim kusurum
değil, çocuklarının ve torunlarının, büyüklerinin yazılmasına müsaade
etmediklerinden dolayıdır. Ama yine kusurum olmayacak mı? Elbette
olacak. Benim kusurlarımı inşallah başka kardeşlerim telafi eder.
Vefa duygusu peygamberimizin bize bıraktığı en güzel hasletlerinden
biridir. Mekke’yi fetih ettiğinde Kâbe’nin anahtarını teslim eden
henüz daha Müslüman olmayan Osman Bin Talha’ya Kabe’nin bakımı
ve Kabe’ye gelen hacılara olan kusursuz hizmetlerine karşılık bir vefa
duygusuyla anahtarı tekrar Osman bin Talha’ya vermiştir.
Bir gün yaşlıca bir Bayan Efendimizin hane-i saadetlerine geldiğinde
peygamberimiz hemen ayağa kalkar altındaki minderi yaşlı kadına
takdim eder. Hz. Aişe bu manzara karşısında biraz şaşırır.
Peygamberimiz: “ Ya Aişe! Bu gelen hanım Hatice’nin ahbabıydı.”
buyurur. Değil anne – baba ölen eşinin arkadaşına olan vefa duygusu
Büyük şehirlere gittiğimde en çok ziyaret ettiğim sahaf diye tabir
edilen eski kitap satan dükkânlardır. Nitekim Manisa’da da en çok
uğradığım yer Beşeri Kitabevidir. Mehmet Bey kardeşimi tebrik
ediyorum. Sahibi olduğu Beşeri Kitabeviyle Manisa’da büyük bir
kültür hizmeti vermektedir.
Geçenlerde İzmir’e gittiğimde Kemeraltı’nda eski kitap satan
dükkânlara uğradığımda Elif Naci’nin ” Anılardan Damlalar” kitabı
gözüme ilişti. Hemen koltuğumun altına sıkıştırarak satın aldım.
Okumaya başladığımda Eski Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel’in
vefa duygusuna ve hizmetlerine hayran kaldım. Zaten Milli Eğitim
Bakanı denildiğinde eğitimcilerin aklında üç Milli Eğitim Bakanının
ismi hatırlanır. 1- Hasan Ali Yücel 2- Tevfik İleri 3- Mehmet Vehbi
Dinçerler. Şayet bakanımız Mehmet Vehbi Dinçerler’in icraatlarını,
ardından gelen bakanlarımız muhafaza edilebilseydi, bugün Milli
Eğitim Bakanlığında yaşanılan sıkıntılara daha az muhatap olunurdu.
Rahmetli Hasan Ali Yücel’in vefa duygusunu sizinle paylaşmak
istiyorum. Bakanlığı döneminde siyasi otoritenin tabutluklara tıktığı
ve Çin işkencesine maruz bıraktığı “ Bu vatan Kimin?” şiirinin sahibi
Orhan Şaik Gökyay’a el altından haber gönderir, bugün zevkle
okuduğumuz şark klasiklerinin tercümesini ona yaptırır. Sadece
Orhan Şaik Gökyay mı? hayır daha başka mağdur arkadaşlarını da el
altından birtakım görevler vererek onları aç açıkta bırakmaz.
Ben de Manisa’da izi olan büyüklerimize Manisalılar adına vefa
duygusunu ifa etmek amacıyla ismini zikrettiğim kitabımın yazıları
dolayısıyla olumlu yorumların yanında, bazı olumsuz yorumlar da
alıyorum. Diyorlar ki “ Sözünü ettiğin kişileri sanki gökten zembille
inmiş, zemzemle yıkanmış gibi anlatıyorsun.” diyorlar. Kusur arayan
göz maalesef hüner göremiyor.” Ben de diyorum ki “ Arkadaş sen
mükemmel misin? Yazdıklarımın Manisa ve insanlık adına ya
yazılarıyla, ya kitaplarıyla, ya makamıyla, ya da parasıyla karınca
kararınca bir hizmeti olmuş. Senin varsa, seni de yazayım diyerek
dedemin şu nasihatini anlatıyorum.
Rahmetli dedem İbrahim Çavuş’un okuma yazması yoktu. İlim değil,
ama irfan sahibiydi. Nur içinde yatsın. Bir gün bana dedi ki: “ Oğlum
Kadir iki gözlü heybeyi hayatta omzundun hiç indirme. Gördüğün
şeylerin iyisini ön gözüne, kötüleri de arka gözüne fırlatıver.” derdi.
Ben de dostlarımın iyi taraflarını heybemin ön gözüne, kusurlarını da
arka gözüne fırlatıveriyorum. Heybemin ön gözündeki iyileri ve
iyilikleri raflara taşıyarak Manisa’nın yarınına bir mektup bırakmaya
çalışıyorum. Umarım bir yanlışın içinde değilimdir.
Bu arada yolda, yolakta, trafikte, sokakta, apartmandaki komşunuzla
bir sıkıntı yaşamak istemiyorsanız, dedemin nasihati gereği siz de
omzunuzda bir heybe taşıyın. Gördüğünüz iyileri ve iyilikleri ön
gözüne, yanlışları da arka gözüne fırlatıverin. Göreceksiniz hiç kimse
sizinle ne yolda, yolakta, trafikte ne de apartmanda sizinle kavga
edecek bahane bulamayacaktır.www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: