“ Sakın Gözüme Gözükme Bayramda da Evime Gelme!”
Hafta sonları pansiyon öğrencileri, pansiyon müdür yardımcısının
izniyle ailelerinin yanına giderler. Biz de yemeklerin israf olmaması için
pansiyonda kalan öğrenci sayısına göre yemek çıkarırız.
Bir hafta sonu lisemizin birinci sınıfında okuyan ve okul
pansiyonunda kalan dört öğrenci, Pansiyon Müdür Yardımcısı M. Selim
Bal’dan köylerine gidecekleri gerekçesiyle izin alırlar; fakat bu öğrenciler
ailelerinin yanına gitmezler. Çantalarına, battaniye, mutfaktan da tabak,
çatal bıçak alarak Gediz Nehri kenarında bir bağ damına giderler, ağlarını
nehre atarak avladıkları balıkları kızartarak yiyip keyiflerince bir hafta
sonu geçirmeyi düşünürler. Nihayet nehir kenarına giderler, oltalar nehre
atılır, beklemeye başlarlar. Bir ara oltanın birine balık takılır. Oltayı
çekerlerken olta, nehrin ortasında bir söğüt ağacına tıkılır. İçlerinden biri
heyecanla nehre girer, oltaya takılan balığı tutmak için. Yüzme bilmeyen
veya çok az yüzme bilen bu öğrenci balığı tutayım derken nehrin
akıntısına kendini kaptırır, boğulmak üzeredir. Arkadaşları bağırıp
çığırmaya başlarlar; çünkü diğerleri de yüzme bilmiyor. Bu bağırış ve
çığırışları duyan yakında bulunan bir bağ sahibi koşarak gelir, boğulmak
üzere olan bu öğrenciyi kurtarır ve Devlet Hastanesi’ne getirir.
Bu durum hastane polisi tarafından bana da haber verildi. Ben de
çok acil olarak hastaneye koştum. Öğrencinin durumunu iyi görünce içim
rahatladı ama bu arada olayın içyüzünü öğrenince içimden çok kızmaya
başladım. Ertesi gün öğrenci hastaneden taburcu edildi. Durumu gayet
iyi. Ben diğer öğrencilerle beraber hepsini odama çağırdım. Son derece
gerginim. Biri boğulup ölseydi ben ailelerine ne cevap verirdim diye,
öğrencileri karşıma aldım. Dedim ki “Bu yaptığınız suçla artık pansiyonda
kalmanız mümkün değil. Devlet’in battaniyesini, tabak çatalını dışarı
çıkarmışsınız. Bu davranışınız yüz kızartıcı bir suçtur. Hadi bunları da
geçelim. Ya sen! Bağ sahibi Erdal Bey olmasaydı, Allah korusun boğulup
ölseydin, baban gelip benim yakama yapıştığında ben ne cevap
verecektim?” dediğimde, son derece korku içinde olan öğrenci: “Hoca’m
benim babam sevinirdi.” demesin mi? Cevap tuhafıma gitti ve kulağını
çekerek; “Sen bir de ukalalık mı yapıyorsun?” dediğimde, öğrenci; daha
çok korkarak “Hayır Hoca’m.” dedi ve cebinden çıkardığı ve babasından
gelen bir mektubu bana uzattı. İlk anda bir anlam veremedim; fakat
mektubu okuduğumda dondum kaldım. Metnini aşağıya yazıyorum.
Bakalım sizin tepkiniz ne olacak?
“Sakın bayramda evime gelme. Bayramı ve karne tatilini
dayının yanında ve köyde geçir. Annen ve deden de ilk bayram
günü köye gidecekler.Benim evime gelip bana gözükme, benim
başımı belaya sokma. Tarlada iğneyi atıp nereye gitmeyi
düşünüyorsan oraya git. Ama benim evime gelme, Kurbanda
da gelme. Ben seni unuttum, sen de beni unut. Salımdan (tabut)
tutma, cenazemi de kılma. Kabir başıma da gelme!..”
Mektup korkunç. Mektubu okuyunca adeta şok oldum. Bir baba
evladına nasıl bu denli ifadeler kullanabilir? Biraz önceki sinirim tamamen
gitti. Bu defa öğrencinin gözlerine derince baktım, gözleri benden ilgi,
sevgi ve şefkat bekliyordu.
Pansiyon Müdür Yardımcım ve Müdür Başyardımcım Hikmet
Öymener’le görüştüm ve bu öğrenciyi koruma derneğinin himayesine
aldık. (H.Ş.) gibi o da üniversiteyi bitirdi. Şu anda Manisa’da bir kamu
kurumunda çalışmaktadır.
Diğer öğrencilere de yaptıkları suçun pansiyondan atılmayı
gerektirdiğini, köyden gelmeleri ve kalacak bir yerleri olmadığı için
kendilerine son bir kez daha şans tanıdığımı belirterek disipline havale
etmeyeceğimi söyledim. O öğrencilerden bir tanesi de şu anda sanayide
çok iyi bir konumda çalışıyor. Bu nedenle eğitimciler olarak hiç bir
öğrenciyi harcama lüksüne sahip değiliz.
Bu vesile ile idrak etmekte olduğumuz Ramazan Bayramınızı tebrik
eder, başta Filistinli kardeşlerimiz olmak üzere İslam dünyasına hayırlı
huzurlu bayramlar temenni ediyorum.www.kadirkeskin.net
Not: Yeni çıkan “ İbretli Yaşanmış Anılarla OKUL MÜDÜRLÜĞÜNÜN
GÜNLÜĞÜNDEN “ adlı kitabımdan.
Yorumlar
Kalan Karakter: