Merhum Dedem, Arkadaşım Söylemez ve İmam-ı Gazali
Yayınlanma :
16.03.2022 15:22
Güncelleme
: 16.03.2022 15:22
Rahmetli dedem İbrahim Çavuş’un okuması yazması yoktu. Alim değildi ama
arif bir insandı. Köyde sözü sohbeti dinlenenlerdendi. Yazıma dedemden
dinlediğim bir hikaye ile başlamak istiyorum.
Köyün birinde genç yaşta arkadaşını kaybeden Ahmet, ölümden çok korkar.
Ölümün olmadığı bir yerde yaşama düşüncesiyle eşeğine binerek köy köy
dolaşmaya başlar. Mezarlığı olan köylerde konaklamaz. Bir köye varır ki köyün
ne içinde, ne de civarında mezarlık var. “ Köylerinde neden mezarlık olmadığını
köylülere sorar.” Köylüler mezarlığın ne olduğunu, gezgin Ahmet’e sorarlar: “
Mezarlık nedir?” “Mezarlık ölen insanların gömüldüğü yerdir.” Bizim köyde ölen
yok ki Mezarlık olsun. Ancak köyün karşısında yüksek dağı ve dağın başındaki
kayayı görüyor musun?” “ Evet, görüyorum” “ İşte o kayadan kimin ismi
çağrılırsa oraya gider ve bir daha geri dönmez. Köylüler de o kayanın arkasında
ne var, ne yok diye, merak edip, gidip bakmaz.” derler. Ahmet kendi kendine
kaya değil, isterse Azrail çağırsın ben gitmem.” der. Ve delikanlı Ahmet köye
yerleşir.
Köyde “Muhacir Ahmet” olarak anılan Ahmet köye yerleşir, iş tutar, evlenir
çoluk çocuk sahibi olur. Bu arada yıllar geçtikçe yaş da kemale erer. Bir gün
tıraş olmak üzere berberin önüne oturur. Berber yüzünü sabunlayıp, bir
yüzünü tıraş ettikten sonra köyün karşısındaki dağın başındaki kayadan “
Muhacir Ahmet!...” diye bir ses gelir. Bu sesi duyan Muhacir Ahmet, berberin
dur gitme! Demesine rağmen yüzü sabunlu yarım tıraşla dağın tepesindeki
kayaya doğru koşar ve bir daha da Muhacir Ahmet’i köyden gören olmaz.
Araf:34” Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar,
ne de bir an geri gidebilirler.”
Bugün Gazali’nin İhya-u Ulumid’din eserini okurken vefatıyla unutamadığım
dostlarımdan biri de merhum Ahmet söylemezdir. Merhum Ahmet Söylemez
kardeşim. Manisa’da 68 kuşağının rahmetle andığı bir isimdir. Ömrünü vatan –
millet aşkıyla tüketen, sonunda uzun yıllar yurt dışında vatan hasretiyle yaşayan
bu uğurda ağır bedeller ödeyen imanı kavi bir dostumdu. Çok fedakârdı.
Elindeki lokmayı dahi arkadaşlarıyla paylaşan fedakâr bir kardeşimdi. Taşıdığı
ağır yük kendinden önce kalbini yordu. Anlattığı, daha dün gibi hafızamda.
Almanya’da iken bir akşam kalp krizi geçirir. Ambulans gelir sağlıkçılar kendi
göksüne kalp masajı yaparlarken sağlıkçıların masajını, eşinin ve çocuklarının
feryat figanını dairenin çıkış kapısının üstünden bizzat seyreder. Ne zaman kalp
çalışmaya başlar, O da gelir bedenine girer. Gözünü açtığında aynı telaşı görür.
Şimdi akla gelen sorular: Gören et parçası göz mü, duyan et parçası kulaklar mı,
tadan, koklayan et parçası dil ve burun mu? Hayır, içimizdeki cevher “ Ruh”.
Fakat ruh nedir? Ruh hakkındaki bilgi Rabbimize aittir. Onun hakkında bize çok
az bilgi verilmiştir. Ağlamak, sızlamak, üzülmek ve sevinmek vs. gibi. Bunlar da
ruhun kendisi değil, ruhun tezahürleridir. Ruhun ne olduğu konusunda bilgi
sahibi olmak isteyen bilim adamları, ölmek üzere olan insanı cam fanus içine
almışlar bedenden ne çıkacak diye. Ama bugüne kadar hiçbir bilgi
edinememişlerdir. Genç – yaşlı ölen insanın bütün azaları kusursuz yerlerinde
ama görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. Yunus’un deyimiyle “ Ete kemiğe
büründüm, Yunus diye göründüm.”dizeleriyle bedeni en güzel bir şekilde
tanımlamıştır. Kısacası evveli bir damla su, ahiri de bir avuç gübre olan beden
ölümlüdür, ama ona canlılık veren onun içindeki cevher( Ruh) ölümsüzdür.
Onun içindir ki, herkes öleceğine inanır da yok olacağına inanmaz. İşte bu duygu
ölümden sonra ruhun devamlılığı, şuur altımızdaki mevcudiyetinden
kaynaklanmaktadır.
Buyurun aynı konuyu İslam’ın önde gelen âlimlerinden İmam-ı Gazali’den
dinleyelim.
Bir gün öğrencileri, İmam’ı Gazâli Hazretlerine: “Hocam! Ölüm nedir? Bize özel
olarak anlatır mısın?” demişler. Ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı
Gazâli Hazretleri “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani: “Tatmayan bilmez ki! Önce
kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş.
Öğrencileri: “Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız?”
dediklerinde gülümseyerek, yalnızca “İnşâAllah” diye cevap vermiş. Gerçekten
aradan çok geçmeden İmam’ı Gazâli Hazretleri ölümü tatmış ve öldüğü gece
öğrencilerinin rüyâlarına gelerek:- “Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün
ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim” demiş. “Abdestimi
tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm
meleğini beklemeğe başladım.
Lâilahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün
hücrelerim nur oldu. Başımı kaldırıp yukarı baktım. O nur’un etkisi ile evimin
tavanı cam gibi şeffaf olmuştu.
Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet’i gördüm ve Cennet’teki bir
melek bana, ya imam! İşte köşklerin, işte makamın diye Cennet’teki yerimi
gösterdi. Cennet’e bakarken, sevgili Rabbim’in İrci’ıy ilâ Rabbik (Rabbine dön)
hitabını duydum. O anda ruhum Allah aşkı ile cezbeye gelip, beden kafesinden
fırladı ve ben kendimi başka âlemlerde buldum.
Tekrar dünyaya döndüğümde, evimin çevresinde aşırı bir kalabalık gördüm.
Onlara, ne var? Ne oldu? Niçin toplandınız? diye ısrarla sorduğum halde hiçbiri
ne yüzüme baktı, ne de bana bir cevap verdi. İçeri girdim, hanımım ağlıyordu.
Ona da aynı şeyleri sordum ama o da cevap vermeyince, az önce yatmakta
olduğum odama girdim ve yerde yatan bedenimi görünce, hem öldüğümü, hem
de insanların niçin benimle konuşmadığını anladım”.
Bazı öğrencileri: “Hocam, yerde yatan bedenimi görünce öldüğümü anladım
diyorsun. Peki sen başka, bedenin başka bir şey mi?”
İmam-ı Gazâli Hazretleri gülümseyerek: “İnsanın aslı, özü, gerçek ve kalıcı kişiliği
Ruh’tur. Ruhsuz beden, kesilen kol, bacak gibi cansız bilinçsiz et, kemik
yığınıdır”.
Yine bazı öğrencileri: “Hocam, o daracık, karanlık kabirde Kıyâmete kadar nasıl
yatacaksın?” “Ah yavrum!” demiş. “Eğer kabirler dışarıdan göründüğü gibi dar,
karanlık ve sıkıcı olsaydı, Allah dostları birer zindan mahkûmu gibi oraya atılır
mıydı? Ana karnına göre dünya ne kadar geniş, güzel ve aydınlık ise, dünyaya
göre kabirlerimiz de çok daha geniş, güzel ve aydınlık” demiş.
Ölüme hepimiz inanıyoruz da sanki bizim semtimize uğramayacak gibi
yaşıyoruz. Bize bu duyguyu veren ölümden sonra ruhun canlılığı ve
devamlılığıdır. İşte ruhun bu hali bize yok olmayacağımız bilincini
uyandırmaktadır. Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım da budur.
Allah hepimize iman selameti versin. ÂMİN…www.kadirkeskin.net
Not: Konya- Karatay İlçesinde DÖGEP programı gereğince Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi öğretmenleriyle beraber oldum. İlgili idareci kardeşlerime çok teşekkür
ederim.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: