Merhum Hacı Hüseyin Dede( Nam-ı Diğer ŞEKERCİ
DEDE- 1914-1997) ( 31)
Resmî bir görevi olmaksızın 52 yıldır bereket kaynağı,
adeta bereket fışkıran küçücük bir kitapçı dükkânında,
yakından ve uzaktan gelen ister fakir isterse varlıklı insanlar
için bu dükkândan ne şeker, ne çorba, ne de ekmek eksik
olmuştur. Bu üç nesne sanki dükkânın içinden fışkırırcasına
bollaşarak her geçen gün artarak gelen giden herkese dağıtımı
yapılmıştır. Sadece insanlar değil kediler de 52 yıldır ciğersiz
kalmamıştır. Bu küçücük dükkândan çevrenin fakir ve
güçsüzleri her gün muntazaman ekmeklerini almakta, kediler
de günlük ciğer istihkakını muntazaman tüketmekmişlerdir.
Pekâlâ, bu küçücük dükkândan fışkıran bereketin sırrı
neydi?
Balkan Savaşı sırasında Zağra’da çok küçük yaşlarda
iken babasını kaybeden ve eniştesinin yanında çizmeciliğe
başlayan delikanlı Hüseyin Efendi, bir gün rüyasında manevî
bir işaretle gelene ve gidene dükkânında sofra açmaya
başlar.Gördüğü bu rüyanın tesiriyle gençliğinde cömertliği ve
hâl dili, insanlara öğüdü çevresindekileri etkiler. Zaman içinde
de yurt içinden ve yurt dışından gelen ziyaretçilerin uğrak yeri
olur. Her gelene avuçla şeker verdiğinden Hüseyin Efendi’nin
gerçek ismi unutulur ve “Şekerci Dede” ismi ile anılmaya
başlar. Hüseyin Efendi’nin yanına gelenlere avuçla verdiği
şekerleri alanlar, aldığı şekerlerin ev halkına yetecek kadar
çok olması yanına gelip giden insanların dikkatini çeker. Bu
durumun anlaşılmasından sonra Şekerci Dede, şekerleri
avuçla değil, paket içinde vermeye başlar.
Şekerci Dede’nin dükkânında her sabah çorba kaynar,
gelen zengin, fakir kim olursa olsun bu sofraya dâhil olur,
nasibini alırdı. Bu dergâhta sadece insanların değil kedi –
köpek gibi sokak hayvanlarının da payı vardı. Onlara da her
gün ciğer alınır, doğranıp karınları doyurulurdu.
Şekerci Dede’nin bu durumunu bilenler ziyarete gelirken
bir iki kilo şekerle gelirlerdi. Dükkâna gelen insanlar arasında
zengin fakir, hatırlı hatırsız ayrımı yapmaz, ihtiyacı olanın da
ihtiyacı karşılanırdı.
Bir sabah çorba içilirken Manisa sokaklarında meczup
olarak dolaşan ve elinden içki şişesi düşmeyen ( Ş. O) gelerek
Şekerci Dede'den içki parası ister. Şekerci Dede çekmeceden
çıkardığı bir miktar parayı bu meczuba içki parası olarak verir.
Dükkânda bulunanlar bu durumdan hoşlanmazlar. Bunu sezen
Şekerci Dede, “Verdiğim sadaka değil, bağıştır. Şayet bunu
vermeseydim dışarıda bir başka Müslüman’ı rahatsız eder,
zarar verebilirdi.” der. Şekerci Dede’nin bu davranışındaki
hakikati Almanya’da Bielefeld ‘de gezdiğim gençlik
yurdundaki uygulama ile daha iyi anladım. Belediye,
uyuşturucu kullanan ve tedavisi de mümkün olmayan gençleri
bu yurtta toplamış, bu gençler başkalarına zarar vermesinler
diye bizzat belediye doktoru kontrolünde sabah akşam 30'ar
gram uyuşturucu verilerek sakinleştiriliyorlardı.
Dükkânın kitap geliri çok cüzî olmasına rağmen gideri
ayda 4 ile 5 misli idi. Zekât ve sadaka olarak gelen paralar
bekletilmeksizin aynı gün içerisinde yoksullara intikal
ettirilirdi. Ekmek için gelen hiçbir yoksul geri çevrilmez, şayet
ekmek alınacak para yoksa bile ekmek borçla alınır, ihtiyaç
sahibinin ihtiyacı mutlaka karşılanırdı. Bakarsın ertesi günü
Manisa'dan, İstanbul'dan, Ankara'dan, Sivas’tan veya
Avrupa'dan gelen bir ziyaretçi, dükkânın borcunun ne
olduğunu bilmediği hâlde, rahmetli Şekerci Dede'ye bıraktığı
sadaka sayıldığında, borç miktarını fazlasıyla karşılayacak
kadar çıkardı. Onun dükkânı, görünüşte bir kitapçı dükkânı
idi, ama gerçekte bir yardım kuruluşuydu. 52 yıldır dergâha
gelen hiçbir yoksul, hiçbir sokak hayvanı karnı doyurulmadan
ayrılmamıştır. Ekmek için gelen hiç kimse ekmeksiz geri
çevrilmemiştir. Ölümünden sonra da hâlâ bu gelenek aynen
devam etmektedir.
Mana eri Şekerci Dede'yi biraz da fizikî olarak tanıtmak
istiyorum. Onu görenler ve yakinen tanıyanlar herhalde benim
bu söyleyeceklerimi tasdik edeceklerdir. Yaşı 90'nın üzerinde
olmasına rağmen pürüzsüz ve çizgisiz nuranî bir siması vardı.
Simasında, sanki 15 yaşındaki bir gencin yüzündeki tazelik
vardı. Şekerci Dede’yi çok değerli arkadaşım Fatih Anadolu
Lisesi Müdürü Rahmetli İsmet Sönmez’le sık sık ziyaret
ederken hemen Peygamberimizin Şu Hadis-i Şerifi aklıma
gelirdi. Peygamberimiz buyuruyor ki “Sizin en hayırlınız,
göründüğünde Zül Celâl'in hatırlandığı kişidir.” Şekerci
Dede'nin nuranî yüzünü gördüğümde hemen Rabbimizi
hatırlardım. Merhum arkadaşım İsmet Sönmez rahmetli de
kendilerini çok severdi. Birbirlerini çok seven bu iki
rahmetliyi Rabbimin de sevdiğini umuyorum. Umarım
Rabbim, bizlerin de sevdiği bu iki mübarek insanı cennetiyle
taltif etmiştir.
Cenab-ı Hak Al-i İmran 114:” Onlar Allah’a ve ahret
gününe inanır,iyiliği teşvik edip kötülükten sakındırır ve
hayır işlerde birbiriyle yarışırlar. İşte bunlar Salih
kullardandır.”
Şekerci Dede iyiliği teşvik eden, kötü ve kötülüklerden
sakındıran Allah’ın salih kullarından biriydi. Nitekim bir gün
yine İsmet Sönmez merhum arkadaşımla otururken bizimle
dükkanda olan ziyaretçilerden biri: “ Dede benim bir
komşum var. Komşuma iyilikten başka hiçbir kusurum
yok. Her türlü sıkıntısında ilk yardımına koşan ben ve
eşim, Burada riya olmasın diye yaptığımız iyiliklerden söz
etmek istemiyorum. Üzüntülerini paylaşıyoruz,
sevinçlerine hep beraber seviniyoruz Ama gel gör ki bu
komşumuz bizim aldığımızı, giydiğimizi ve bindiğimizi
hazmedemiyor hep gıybetimizi yapıyor. . Mesela en
basitinden onların çocuğu üniversiteyi kazandı ilk tebrik
eden biz olduğumuz halde ertesi sene bizim çocuğumuz da
üniversiteyi kazandı. Kapı komşumuz olduğu halde bir
‘hayırlı olsun demediler’ Ben bunlara ne yapayım?”
dediğinde, Şekerci Dede: “ Senin hiçbir şey yapmana gerek
yok. Hasetlik bir ateştir. Haset edeni yakar. Zaten o kendi
kendini yakıp tutuşturuyor. “ dedi ve ekledi. “ İnsanlar
iyilik yapılmaya layıktır. Sen de yaptığın iyiliği yapmaya
devam et! “ dedi.
İşte Hacı Hüseyin Dede, nam-ı diğer Şekerci Dede,
Rabbimizin buyruğu gereğince “ İyilikleri teşvik eden,
insanları kötülüklerden de sakındıran” bir mana eriydi.
Vefatında Manisa dışında olduğumdan cenaze namazını
katılmak nasip olmadı. Ama dostlarımdan dinlediğime göre
son yılların en kalabalık cenaze namazı imiş. Cemaatin
Hatuniye Camii'nin avlusundan Emekliler Parkı dâhil Valilik
önüne kadar taştığını, trafiği durdurduğunu, Manisa'da yakın
tarihte böyle kalabalık bir cenaze namazının kılınmadığını
Manisalı dostlarım bilhassa anlattılar.
Çatal mezarlığında medfun olan merhumun anısına,
sevenleri tarafından Manisa’nın Güzelyurt mahallesinde
yaptırdıkları “ Şekerci Dede Camisi ” ismiyle hatırasını
yaşatmaktadırlar.
Şekerci Dede'den söz ederken idealist eğitimci ve bilge
gönül adamı, değerli meslektaşım merhum İsmet Sönmez
rahmetliyi de anmış oldum. Bu yazımı okuyan tüm
dostlarımdan bu iki mana erinin ve âhirete intikal eden tüm
Manisalı hayır severlerin ruhlarını fatihalarla yâd etmelerini
özellikle istirham ediyorum. Ruhları Şâd Olsun. Amin…
www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: