“KADINA YÖNELİK ŞİDDET – MEDYA” ve HAKAN ERDEM
( Genç evliler ile Anne- babaların okumaları tavsiyesiyle)
Geçtiğimiz ay çok satanlar içinde yerini alarak raflara giren “ KADINA YÖNELİK ŞİDDET ve MEDYA “ adlı kitabın yazarı yakışıklı Sevgili Hakan Erdem bey kardeşimi oğlum gibi severim. Kendisiyle yolum mahkûm olarak değil, Selçuk Üniversitesi adına “
DEĞERLERİMİZE RAĞMEN NEDEN BURADAYIZ?” konulu konferansımla Konya cezaevinde
kesişti. Hakan bey de, cezaevleri görevlisi olarak konferans sonucunda, savcı beyin odasında tanıştırıldım. Göz iziyle demir kapılar arkasına ilk defa girdiğim Konya cezaevinde mahkûmlara ne anlattığımı ben de bilmiyorum. Ama başta Hakan Erdem bey olmak üzere yetkililerin ilgisini çekmiş ki beni iki defa Ankara- Sincan cezaevi olmak üzere Adana’dan, Ankara, Kütahya, Afyon, Manisa ve İzmir’e kadar ilçeleri dahil girmediğim cezaevi kalmadı. Cezaevlerindeki gençlerin göz yaşları akıtarak pişmanlık itirafları, liselere verdiğim seminerlerimin içeriğini zenginleşirdi. Bu yüzden Liselerde gençler seminerlerimi ilgi ile dinliyorlar.
Yazar Hakan Erdem, Selçuk üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezundur.” Kadına Yönelik Şiddetin Basında Sunumu “ konulu Yüksek Lisansını Selçuk üniversitesinde tamamlamıştır. Yazar Hakan Erdem aynı zamanda Cezaevleri Genel Müdürlüğünün çıkardığı “ DEĞERLER “ dergisinin de editörüdür. Zengin içeriği ve ünlülerle yaptığı keyifli röportajları ben de izliyorum. Kısacası ele aldığı “ Kadına Yönelik Şiddet ve Medya “ adlı kitap çalakalem yazılmış bir kitap değil. Etraflı ve derin bir incelemenin mahsulüdür. Kendisini kutluyorum.
Akşam haber bültenlerinin dışında TV. Ekranlarına bağımlı biri değilim. Haberlerde beni en çok ilgilendiren şehit haberleri çok şükür son zamanlarda devletimizin gücü ile baya azaldı. İkincisi ise orman yangıları ile kadınlara olan şiddetle, kadın cinayetleridir. Bu üç haberi dinlerken yüreğim sızlıyor,
Kadına olan şiddet ve taciz sadece ülkemizin problemi değildir. Ülkemizde görülen bu problemin aynısı dünyanın her ülkesinde oran olarak farklı olmakla birlikte hala ülkelerin ilk sırada yaşadıkları bir problemdir. Bu problemi yaşamamak veya azaltmak için ülkemizde ve dünyada alınan tedbirler, çıkarılan yasalar maalesef problemi azaltacağı yerde, yıldan yıla arttığı Hakan bey kitabında belirtilmektedir.
Kitapta gördüğüm kadarıyla dünya sağlık örgütüne göre Amerika, dahil Avrupa’da kadına şiddet ve cinayetler azımsanmayacak derecede yüksek. Avrupa da %40 olan kadına şiddet, diğer ülkelerde de buna yakın bir orandadır.
Ülkemizde TÜİK verilerine göre 2002 den sonra %34 oranında olan kadına şiddet, devletin kadına yönelik pozitif ayrımcılığına rağmen azalmamış ve sürekli artmıştır. Erkek hegemonyasının sonucu olarak kitapta kadınlara yönelik şiddetin çeşitlerini söyle sıralanmıştır. Psikolojik şiddet, sembolik ve ayrımcılık şiddet, fiziksel şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet, tek taraflı ısrarlı şiddet, flört şiddeti, dijital şiddet, Mobing şiddet olarak sıralanmıştır.
Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi ve ortadan kaldırılması konusunda Birleşmiş Milleler Genel Kurulunun 34/ 180 sayılı kararı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek kadının güçlendirilmesi için alınan kararlar dahi kadın mağduriyetleri yukarıda da arz ettiğim gibi maalesef azalmamış ve artarak devam etmektedir.
Kitapta ilk defa 1882 yılında literatürde yer alan Feminizme de yer verilmiş. Fransız aktivist Hubertine Aucbert tarafından ortaya atılan feminizmin gelişme evrelerini anlatarak ilk feminizm dalgası sanayileşme, liberal ve sosyal politika ortamında çıkan 19. Yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda kadınların oy verme ve siyasete katılma ile ilgili tartışmalar, kadınlar ve erkekler arasındaki farkların gündeme gelmesine sebep olmuştur. Bazıları da kadınların erkeklerden ahlaki olarak üstün olduğunu ve bu nedenle sivil alanda var olmalarının kamusal davranışı ve politik süreci iyileştirdiği de iddia edilmiştir. Ancak bu görüşün bazı radikal kesimleri konuyu erkek düşmanlığı haline getirdiği de bir vakıadır.
Kadına şiddet konusunda 2000 li yıllarda kadın örgütlerinin cabalarıyla özellikle yasal alanda haklarını kazanmak için mücadele ağlarını geliştirmelerine rağmen, maalesef kadına şiddet ve kadın cinayetleri istatistikler de gösteriyor ki her geçen yıl kadına şiddet ve kadın cinayetleri önlenememektedir.
Maalesef kadına şiddet, günümüzün problemi değildir. Arkeologların 3000 yıl öncesine ait yaptığı tarihi kazılarda mumyalanmış kadın cesetlerinin %30 ile 40 arasında kemiklerinin kırık olduğu tespitiyle kadına fiziki şiddetin yeni olmadığı, insanın var oluşundan beri görülen dramatik olay görülmektedir. Ortaçağda Avrupa’da ise kadınlara karşı güç kullanımının bir sınırı olmadığı, özellikle dönemin Hristiyan Avrupası’nda cadı avları, kadını iblis ilan edip kadını cezalandırmaları ayrı bir trajedik bir vakıadır. Pekâlâ 3000 yıl öncesinin orman kanunlarına ve günümüzün de medeni kanunlarına ve üstelik de pozitif ayrımcılığa rağmen neden önlenemiyor?
Kitabın sonuna doğru medyada kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin yer aldığı haberlere ve medyanın bu konuyu ele alış üslubuna yer verilmiştir. Kitap ülkemizde ve dünyada kadına şiddet konusunu bilimsel ve istatistiki verilere göre alanında hazırlanmış mükemmel bir eser. Genç yaşta böyle bir esere imza atan Sayın Hakan Erdem Bey kardeşimi kutlarım.
Ancak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine gelince; burada şahsi görüşlerimi de şöyle ifade etmek istiyorum. 1985 yılında kardeş okulumuz vasıtasıyla Almanya’ya gittiğimde, Doç.Sayın K. Çobanoğlu arkadaşım yatsı namazı için İngolstadt’ta Manisa Camisine götürdü. Namazdan sonra caminin lokalinde vatandaşlarımızla tatlı bir sohbetten sonra gecenin geç vaktinde ayrılırken, sohbette bulunan Niğdeli bir kardeşimiz camide kaldı. Camiden ayrıldıktan sonra arkadaşım Kemal Çobanoğlu’na “A.’nın neden camide kaldığını ve evi yok mu?” diye sorduğumda, Kemal Çobanoğlu: “ Evi var ama 16 yaşındaki kızı polise şikayet etmiş : “ Babam bana şiddet uyguluyor “ diye. Polis de A.’ya, bir ay evden uzaklaştırma cezası vermiş, dediğinde adeta şok olmuştum. İnsan nasıl evinden uzaklaştırılır, diye. Geçtiğimiz yıl yatsı namazından sonra Kani beyle Şeyh Fenari camiinden çıktığımızda bahçenin bir köşesinde bankın üzerinde battaniye altında yatan birini gördüm. Kani beye : “ Kim bu garip?” dediğimde “ Eşinden evden uzaklaştırma cezası alan biri.” dediğinde, Kani beye “ Almanya’yı yakaladık” diye espri yaptım. Şimdi de basında görüyoruz ki kocasını evden uzaklaştırıp dostunu eve alanlar, diktirdiği elbiseye veya bindiği taksiye para vermemek için terziye ve şöfonlara vs… şantaj yapanlar. Haklı veya haksızlığı araştırılmadan evden uzaklaştıranların cebinde para var mı? Nerde kalacak, nerde yiyecek, nerde banyo- tuvalet yapacak. Nerde, nerde nerede sorularını sormaya devam edebilirsiniz.
Aileye yönelik seminerler veriyorum. Genç genç bayanlar seminer sonunda “ Hocam sizinle yalnız görüşeceğim” diyor. Dinliyorum inanır mısınız? Üç aylık, bir yıl, iki sene, üç sene evli kalmışlar boşanmışlar. Nitekim geçtiğimiz yıl evlenen 575.891 çiftten,182.437 çift boşanmış.. Boşanma sebebini dinliyorsun. İnanır mısınız incir çekirdeğini doldurmayacak bir hadise. Maalesef buna da sebep anne- babalar. O yaşlarda ekmek, su, hava kadar cinsellik de ihtiyaç. Bu yaşta kim olduğuna bakılmadan edinilen dost hayatı. Hiçbir dost hayatı veya sosyeteye göre nikahsız mutlu beraberlik, nikah kadar bağlayıcı değildir. İstediği gibi çıkmayınca kurtulmaya çalışan gençler kurtulamıyor. Dikkat ederseniz cinayetlerin çoğu dost hayatı yaşayanlardan ibarettir. Böyle giderse kadın cinayetleri matematik sayıya göre değil, aritmetik sayıyla artacaktır.
Onun için evliliklerin üçte biri boşanma ile sonuçlanıyorsa o ülkede kadın cinayetleri bitmez. Önemli olan boşanmaları önlemek. Aşkla yapılan evlilikler aşkla ayakta kalmıyor. Aşkla devam etseydi cennet hayatı, dünyada yanmaya başlardı. İmzalardan sonra aşk tatile çıkıyor. Yerini sabır- sevgi – saygı- sadakate bırakıyor. Bir de evliliklerde dilimize sahip çıkacağız. Kol kırılıyor, baş yarılıyor affediliyor ama dilden çıkan incitici bir söz kalbe bıçak gibi saplanıyor, asla unutulmuyor. Genç evliler şunu asla unutmamalıdır. Her ikisinin de yumuşak karnı birbirlerinin anne- babalarıdır. Karşılıklı olarak anne- babalarına gösterdiği saygı gençlerin evliliklerini pekiştirir.
Alman ve Türk aile yapısı üzerinde Almanya’da iken rahmetli meslektaşım Riederer Frans ile konuşurken, Alman ailesinin durumunu Almanya’da bir yurttaşımızın yaşadığı bir olayı anlatarak izah etmişti. Evli bir Türk genci eşine bir tokat atar. Genç bayan kurşun asker gibi babasına koşar. “ Baba! Kocam denecek adam kızına bir tokat attı. Ondan intikamımı al.” Baba: “ Hangi yanağına attı?” “ Sağ yanağıma” “ Dön bakayım” Baba da kızının sol yanağına bir tokat atarak “ Git kocan olacak o adama söyle ben de onun karısına bir tokat attım. Ve intikamını aldım.” der. Riederer devamla “ Almanya’da oğluna, kızına tokat atacak baba ve anne kalmadığı için Alman ailesi bu duruma geldi.” dedi. İçimden “ Maalesef bizde de günden güne azalıyor” dedim.
Biliyorum evlerde prens ve prenseslerin büyütüldüğü günümüzde aklınız almadı ama boşanmalar sonu en büyük zararı gençler ile ıstırabı da anne babalar çekiyor. Kızı, oğlu boşanıp da çocuklarıyla baba evine dönen çocukları ve torunları yüzünden sabahın erken saatlerinde evden çıkıp, akşamın karanlığında evine dönen emekli arkadaşlarım var. Çocuklarımıza olan sevgimiz- merhametimiz gerçeği görmede gözümüze perde olmasın. Hep “ EVET … EVET… EVET… ile büyütülen prens ve prensesler yarın elin oğlundan- kızından “ HAYIR” kelimesi duyduklarında “ PSİKOLOJİK ŞİDDET GÖRÜYORUM” diye yaşlı gözlerle kapınıza gelen kızınız, hem kendi hayatını, hem de sizin hayatınızı zehir etmesin. Kadına şiddeti kadınlar lehine çıkarılan pozitif ayrıcalıklı yasalarla önlemek mümkün değil. Ancak Boşanmaları önlemekle önlenir. Boşanmaları önlemek için de eşlerin kendilerinde bin bir kusur olmasına rağmen mükemmel eş aramaktan kaynaklanmaktadır. Evvel zamanların birinde doğduğu kasabadan çıkarak mükemmel eş arayan bir delikanlı köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşarak yıllar sonra bekâr olarak kasabasına döner. Bütün dost- akraba toplanır. “Mükemmel eş bulamadın mı? “ “ Buldum” der “ Niçin evlenmedin?” “o da benim gibi mükemmel bir erkek arıyormuş.” diye cevaplar. Şunu iyi bilelim ki mükemmel varlık sadece ve sadece “ Rabbimizdir” Günümüzde bin bir kusurlu gençlerin kusursuz gençle evlenmesi mümkün değildir. Sadece yapacakları iş, bekârken iki gözü değil, dört gözü açıp uygun bir eş bulmaktır. Uygun bulduğu eşle evlendikten sonra da iki gözden birini kapatarak evliliğini devam ettirerek dünya cennetini yaşamaktır.
Hakan Erdem Bey kardeşimin “ KADINA YÖNELİK ŞİDDET ve MEDYA” adlı kitabı, kendi alanında yazılmış en güzel kitaplardan biri. Kendilerini tekrar tebrik ediyorum. Kitap vesilesiyle ben de kendi düşüncelerimi ifade etme fırsatı buldum. Yeni eserlere imza atmanız temennisiyle teşekkürler, Hakan Bey kardeşim.
www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: