Tarihte ünlü Pers padişahlarından biri, yığınla para harcayarak süslemeleri
altın ve gümüşten olan bir saray yaptırmış. Saray, tamamlanıp atlastan ve
ipekten kumaşlarla dayalı döşeli hâle geldiği zaman, saray erkânına ve padişahın
yakın mesai arkadaşlarına sarayda bir davet vermiş. Padişah, bu arada ülkenin
ileri gelenlerini de çağırmış. Bütün davetlilere, önce sarayı gezdirip sonra
mükemmel bir sofraya oturtmuş.
Padişah, yemek sonrası davetlilere : “ Sarayı gezdiniz , içinizde bir
eksik kusur göreniniz var mı? ” diye sormuş. Herkes, hep bir ağızdan
hayranlığını ifade etmişler ve demişler ki: “ Dünyada bundan daha güzel
daha muhteşem bir saray yoktur.” Bunun üzerine davetliler arasındaki bir
zahit ayağa kalkıp : “ Padişahım, sarayınız gerçekten dünyada eşi benzeri
görülmeyen bir saray… Bu muhteşem sarayda ancak bir delik
bırakmışsınız. Onu da kapatırsanız, sarayınız gerçekten bir cennet bahçesi
olacak.” der. Padişah: “Ben böyle bir delik görmedim.” diyerek davetlilere
döner :“ Siz gördünüz mü ? ” Davetliler hep bir ağızdan: “ Hayır,
padişahımız, saray muhteşem, hiçbir kusuru olmadığı gibi dünyada da
eşi benzeri yok” derler. Bunun üzerine zahit: “ Azrail’in gelince gireceği
deliği kapatmamışsınız, padişahım .” der. “ O deliği eğer tıkamazsanız; ne
saray ne taç, ne de taht kalır. Tam yaşanılacak yer ama baki değil. cennet
gibi ama ölüm çirkin yüzünü gösterecek. O yüzden buraya hiç
ayrılmayacakmış gibi yerleşme. Dizginleri bırakıp dünya sarhoşluğuna ve
şehvetine kapılma!” diyerek padişaha ve davetlilerine unutamayacakları bir
ders verir.
Dün öyle de bugün farklı mı? Dünkü saraylara taş çıkartacak akıllı evler,
villalar yaptırıyoruz ama Azrail’in gireceği kovuğu kapatmak aklımıza
gelmiyor. Gelse de zaten kapatmaya aklın gücü yetmiyor.
Bun doğma, büyüme Manisa’lı değilim. Mevlânâ ile Şems arasında
yaşanan bir olaydan esinlenerek “ Yalancılar Kahvesi” adlı bir kitap yazdım.
Denemek için doğma büyüme Manisalı, aşağı yukarı on beş arkadaşıma
sordum. “ Manisa’da kaç tane yalancılar kahvesi var?” diye. Bana avcı
kahvelerini saymaya başladılar. En az 15 kişiye sordum. Nihayet, dedim ki
”En büyük yalancılar kahvesi mezarlıklardır.” Çünkü atım, arabam, villam,
akıllı evim, bağım, bahçem var, diye gururlanan hiçbir kardeşim, sahip
olduklarını Kırtık ile Çatal Mezarlığına götüremiyorlar .” dedim. Birçok
arkadaşım: “ Kırtık Mezarlığı” dediler. Ama Manisa’nın en eski mezarlığı
olan “ Çatal” mezarlığının ismini bile söyleyemediler. Bu 15 kişiden
eksikliğini her zaman hissettiğim yakın dostum, okuyan bilgi ve irfan sahibi
bilge Terzi merhum Adnan Turan kardeşim bildi. Rabbim kendilerinin
mekanını cennette ali eylesin. Amin.
Yüce peygamberimiz “ Size kalıcı iki nasihat bırakıyorum: Biri sesli
“Kur’an”, diğeri sessiz “Ölüm” buyurmuştur. M. Akif Ersoy’un “ İnmemiştir,
Kur’an hele şunu hakkıyla bilin/ Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak
için!” diye haykırırken, Kur’an’ı bilenler de Kur’an’ı ölü kitabı haline
getirdiler. İşimiz gücümüz perşembe ve cuma günleri geçmişlerimizin ruhuna
Yasin okumak olmuş ama o Yasin Suresinin içinde ne var ? diye, merak
edenimiz pek az.
Orada, Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “ Ey Âdemoğulları! Size şeytana
tapmayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. ’’ demedim mi? “ Ve bana
kulluk ediniz, doğru yol budur.’’ demedim mi? Şeytan sizden pek çok
milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz? İşte bu size vaat
edilen cehennemdir. İnkârınız sebebiyle oraya girin. O gün onların
ağızlarını mühürleriz, yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da
şahitlik eder. Kime uzun ömür vermişsek, biz onun gelişmesini tersine
çeviririz. ( 90-95 yaşına gelen büyüklerimizi düşünelim, empati kurup bir de
kendimizi o yaşta düşünelim. Daha önce bildiklerimizi bilmez hale geliyoruz,
âdeta bir bebek gibi bakıma muhtaç hale düşüyoruz.)
Çalışırken dersine girdiğim bir sınıfta “Hocam! Yanan ve kül olan
insanı veyahut denizde kaybolup balıkların yediği insanı, Allah nasıl
toplayıp diriltecek? Nasıl elini ayağını toplayıp da hesap soracak? ’’ diye
masumane bir soru sordu. Ben de dedim ki : “ Yavrum, akşam evde oturup
kumandayı eline aldığında Ankara’dan İstanbul’a hatta dünyanın diğer
yerlerinden yapılan TV yayınlardaki resimleri ve sesleri , nasıl küçücük
bir kutuda toplanıyorsa , mini minnacık bir radyoda Ankara ve
İzmir’den çalınan şarkıları toplanıp dinleyebiliyorsak, Allah bizden
daha mı âciz ?
O, yaratıp dağıttığı insanları, tekrar tekrar toplamaya kadirdir. Hem de
işlenen suçları tespitte en önemli bir delil olan ve bugüne kadar yaşayanlarla
hâlâ yaşamakta olan birbirine benzemeyen insanların parmaklarını Kıyamet
Suresinin 3. Ayetinde : “ İnsanın kemiklerinin bir araya
toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, biz onların parmak uçlarını bile
aynen eski hâline getirmeye gücümüz yeter.”
Bu defa öğrencim ikinci bir soru sordu: “ Hocam, kusura
bakmayın ama bu el ayak nasıl konuşacak? ” dedi. Ben de “ Yavrum ,
insanoğlu bir demir parçası olan CD’ yi kıvrımlarından konuşturuyor
da Allah elimizin kıvrımlarından bizi niye konuşturmasın ?”
dediğimde…
Öğrencim: “Tamam, hocam . Kafamdaki tereddütleri giderdiniz.” diyerek
teşekkür etti. Sıkıntı şudur ki : Cenab-ı Hak’kın kudretini kendi gücümüze
kıyaslıyoruz. Onun kudreti sınırsızdır. Bir şeye “ Ol ” demesi yeterlidir.
Evet, biz yine padişahın sarayına dönelim. Sarayın deliğini
kapatamadığı için ne padişah kaldı , ne de vezirleri.Onların başlarına gelenler
bizim başımıza da gelecek. Dünya meşgalesi ve sınırsız dünya hırsıyla
Rab’bimizi unutmayalım. (Haşr Suresi 19. Ayet) : “ Allah’ı unutan ve bu
yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi
olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir. ”
Evet, dostlarım, biz dünyadayken Allah’ı unutmayalım ki, yarın ahrette de
Rab’bimiz bize sahip çıksın. Yazımı bir halk ozanının deyişiyle noktalayayım.
Dereler aktı gitti /Kurudu vakti geçti
Nice han, nice sultan/ Tahtı bıraktı gitti.
Dünya bir penceredir/ Herkes baktı gitti.
www.kadirkeskin.net.
Yorumlar
Kalan Karakter: