“Dili Uzun Olanın Ömrü Kısa Olur”
Köy çocuğuyum. Bildiğiniz gibi köylerde bağ – bahçe anlaşmazlıkları eksik olmaz. Çocukluğumda köyümüzde bu yüzden kavga eden iki köylümüzün kavgası sonucu, birinin diğerinin başına sert bir cisim vurması sonucu yaralanarak götürüldüğü hastaneden cenazesi gelmişti. Bunun üzerine köyünün âlimi değil, arifi olan merhum dedem İ: “ Dili uzun olanın, ömrü kısa olur.” demişti. Dedemin bu sözü dolayısıyla hep ölen rahmetlinin dilinin uzunluğunu merak ederek o yaşlarda ayna karşısında hep dilime bakardım. “Acaba benim dilim de uzun mu?” diye. Büyüdükçe dedemin bu sözünün kinaye olduğunu anladım. Hele Çin’li Lao Tzu okuyuncaya kadar.
Yüz yaşını aştığı söylenen Taoiz’min kurucusu Lao Tzu’ a sormuşlar: “ Bu uzun ömrü neye borçlusun?” Lao Tzu ağzını açarak: “ Bakın bakalım ağzımda diş var mı?” Cevap: “ Yok efendim” Bu defa ağzını kapatıp, açarak dilini çıkaran Lao Tzu: “ Şimdi yine bakın, dilim duruyor mu?” “ Evet efendim.” Lao Tzu: “ Uzun yaşamamın sırrı dilimdir. Yumuşaklık sertliğe her zaman galip gelir. Akan su damlasının mermeri deldiği gibi” diyerek soranlara merak ettikleri cevabı verir.
Her gün sağlıklı ve uzun yaşamak için konunun uzmanları ekranlarda hazır gıdalardan sakınmamızı, organik gıdalar tüketmemizi söylüyorlar. Bu arada “ Uzun Yaşamının Sırları” adlı kitaplar bile yazılmış. Hatta bütün dillere çevirisi yapılan “ 100 Yıl Yaşamanın Sırrı “ adlı kitabın yazarı Amerikalı Doktor Maoshing, insanlara 100 yıl yaşamayı öğretirken kendisi 42 yaşında, yine 35 yaşı, yolun yarısı olarak kabul eden ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı da 46 yaşında vefat etmiştir.
Uzun yaşama konusunda uzmanların görüşüne saygı duymakla birlikte, bana göre uzun ve huzurlu yaşamanın sırrı LAO Tzu’n ifade ettiği gibi “ DİL”i de gözardı etmemek gerekir. Çoğu kez duymuşuzdur. “ Cinayetlerde öldüren kadar, ölen de suçludur. “ diye. Seminer için gittiğim cezaevlerinde kanaatimi destekleyen örnekler dolayısıyla bu kanaate tamamen değil ama kısmen hak verenlerden biriyim. Şöyle k:
Önce cezaevlerinin profili konusunda siz okurlarıma biraz bilgi vereyim. Cezaevlerinde konuşmam için sahneye davet edildiğimde öncelikle simaları bir gözden geçiriyorum. Bazı simalar var ki içimden “ Allah’ım aman bu simalar buradan çıkmasın” diye, bazı simalar da o kadar masum görünüyor ki “ Allah’ım bu simanın burada işi nedir? “ diye içimden geçiriyor ve onlar adına üzülüyorum.
Yakında gittiğim bir cezaevinde sahnenin önünde zaman zaman gözü yaşararak beni dinleyen 20 – 25 yaşlarındaki temiz yüzlü delikanlıya seminer boyu gözüm takıldı. Seminer sonu müdür beyden müsaade alarak yaptığım sohbette tespitimde haklı olduğumu gördüm. Müdür beyden ilin elit bir ailesinin çocuğu olduğunu öğrendiğim gence:” Delikanlı sende buralara düşecek bir sima yok hayırdır?” dediğimde, delikanlının gözlerindeki yaşlar artarak devam etti. “ Hocam, babamın yeni aldığı yüksek sekmenli bir araba ile şehir içinde giderken sarı ışıkta durdum. Arkadan gelen alkollü bir sürücü bana arkadan çarptı. Aracımın arka stop lambaları kırıldı. Kendisine “ Kör müsün kardeşim neden dikkat etmiyorsun?” dediğimde, bana “ Sen kör müsün, neden sarı ışıkta geçmedin?” cevabı karşısında aramızda münakaşa başladı. Münakaşa küfürleşmeye ve fiili saldırıya dönüşünce öfkelendim. Belimdeki tabancayı çıkararak ateşledim. Tam kalbine isabet etti. Ve oracıkta öldü. Sonunda ben de kendimi burada buldum. Bir saniyelik öfkenin sonu, 40 yaşına kadar ömrümün en güzel yıllarını burada geçireceğim sayın hocam. Pişmanım hem de çok pişmanım. Aracımın hem trafik, hem kasko, sigortası vardı. Hasar da benim için bir cep harçlığı idi. Nasıl yaptım ben bu hatayı anlamıyorum.” diyerek gözyaşları içinde pişmanlığını dile getirdi.
Sevgili okurlarım, eğer araç kullanıyorsanız bu tür hadiseler her zaman, her yerde başımıza gelebilecek hadiselerdir. Ünlü İslam âlimi Gazali: “ İnsanlarla münakaşa etmeyin, münakaşanın sonucu kavga, kavganın sonucu elin ne tutacağı belli olmaz. Onun için sohbet edin, sohbetin sonucu dostlukla biter” diyor.49 yıldır ben de araç kullanıyorum. Zaman zaman trafikte ben de sorunlar yaşadığımda arabamdan iniyor, elimi göğsüme koyarak özür diliyorum. Muhatabım yumuşayınca orta yol buluyoruz. Onun için aile bireylerimin hepsi de çok şükür kariyer sahibi. Onlara diyorum ki “ Aman çocuklar trafikte hiç kimse ile münakaşa etmeyin. Karşınıza kimin çıkacağı belli olmaz. Hepiniz de sağlık sektöründe önemli görevler ifa ediyorsunuz. Siz gittiniz mi, sizin yerinizi doldurmak için en az bir 30 yıl lazım. Ama karşınızdaki serserinin birisi ise, onun yerini dolduracak sokakta bir sürü serseri var. Siz değerli okurlarıma da aynısını tavsiye ederek konumuza dönüyorum.
Cenab-ı Hak İmran suresi 133 de: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, ÖFKELERİNİ YENERLER ( Yutarlar), insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.” Peygamberimiz de : “ Öfke şeytandandır.” Buyuruyor. Büyüklerimiz de: “ Öfke baldan tatlıdır ama sonu baldıran zehrinden daha acıdır.” demişler. Adana’dan yüksek güvenlikli Ankara- Sincan dâhil İzmir’e kadar gitmediğim cezaevi kalmadı. Cezaevlerinin dolduran kardeşlerimizin kahir ekseriyeti maalesef “GELDİĞİNDE GÖZÜ KARARTAN, GİTTİĞİNDE DE YÜZÜ KIZARTAN ÖFKE YÜSZÜNDEN OLDUĞUNU ASLA UNUTMAYIN.” Hatta Salihli T tipi cezaevinde din görevlisi bir kardeşime rastladım” Hocam siz neden buradasınız?” dediğimde: “Sorma hocam! Ben kürsüden, minberden cemaatime ‘ÖFKELENMEYİN’ derken maalesef bir anlık öfke yüzünden buradayım. “ dedi. Nasıl cezaevleri öfke anında dilden çıkanlarla dolu ise, mahkeme salonlarında da boşanmaların en önemli sebebi öfke anında eşlerin ağzından çıkanlar olduğunu da aile seminerlerimde geç yaşta boşanan gençlerin pişmanlık göz yaşlarında görüyorum. Bu gözyaşları da bana “ Telafisi Olmayan Pişmanlıklar” kitabımı yazmama sebep oldu.
Sonuç: Öfkemiz anında dilin dışarı ne çıkaracağı, ne söyleyeceği belli olmaz. Yumruğumuzun etkisi kolumuzun uzandığı yere kadardır. Öfke halinde dilimizden çıkanın neye mal olacağı belli olmaz. Dilden çıkan söz, yaydan çıkan ok gibidir. Geriye dönüşü yoktur. Üstelik okun yarası belli bir müddet sonra ilaçla iyileşir ve kapanır. Ama söz hem beyni, hem de gönlü acıtır ve incitir. Kırılan gönlün tedavisi için bugüne kadar henüz daha bir ilaç keşfedilmemiştir.
Meramımı anlatmak için ne kadar çok söz ettim değil mi? Buraya kadar anlatmak istediğimi bizim Yunus bir cümle ile özetleyivermiş
“SÖZ OLA KESE BAŞI, SÖZ OLA KESTİRE BAŞI.”
Buna ilaveten evimizde, apartmanımızda, köyümüzde, kentimizde, iş yerimizde ve trafikte kısacası toplum içinde kavgasız, gürültüsüz huzur içinde yaşamak istiyorsak, Anadolu’nun manevi kandillerinden Hacı Bektaş velinin “ Eline, diline, beline sahip ol” sözünü de unutmayalım.
Selam ve dualarımla… www.kadirkeskin.net
Not: 17 Ocak Çarşamba günü 15 Temmuz Şehitler İmam- Hatip Ortakulu ile Halil Tokul Anadolu lisesi öğrencileriyle beraberdim. Okullarına davet eden Ortaokl Müdürü sayın Mehmet Ali Yavuz bey ile Halil Tokul Anadolu İmam-Hatip lisesi Müdürü sayın Serkan Unutkan beyefendi kardeşime çok teşekkür ederim.
Yorumlar
Kalan Karakter: