ÇOK ŞÜKÜR BUGÜNLER GERİDE KALDI DERKEN
( Ürkek Bakışlı Bir Kız Öğrencimle İlgili Anım )
28 Şubatta başörtüsü ile ilgili cadı avının başlatıldığı günlerdi. Yorucu bir gününün sonunda çalan son ders zili dolayısıyla öğrenciler okulu terkediyorlardı. Milli Eğitim’den acil bir komisyon çalışması dolayısıyla Milli Eğitim’e çağrıldım. Öğrencilerin okuldan çıkışlarını bekledim. Bir süre bekledikten sonra okulun çıkış kapısına yöneldim. O an danışma kulübesinin arkasına saklanarak başörtüsünü bağlamaya çalışan bir kız öğrenciyi gördüm. Öğrenciye fark ettirmeden ben de danışma kulübesinin arkasına vardığımda aniden beni gören öğrencimiz sanki büyük bir suç işlemiş gibi elindeki baş örtüsü ile tir tir titrediği hala gözümün önünde. Kız öğrenci, çantasından çıkardığı başörtüsünü danışmanın camını ayna yaparak başını bağlamaya çalışıyordu.
“Ne yapıyorsun burada kızım?” dedim. Yüzü kızardı, utangaç bir ifade ile sanki ürkek bir tavşan gibi titremesi artarak, başını bağlamaya çalıştığını söyledi. Çünkü o günlerde ülkemizde başörtülü öğrencilere, başörtülü bayan meslektaşlarımıza ve kamu görevlilerine karşı büyük bir cadı avı yürütülüyordu. Akşam haberlerinde ekranların ilk haberi, okullarına alınmayan kız öğrencilerle, okullarda öğretmenlikten atılan bayan meslektaşlarımızın haberleri ve akan göz yaşları görüntüleri adeta zafer edası ile veriliyordu.
Bu atmosfer içinde öğrencimizin bu davranışını, benim hoş görmeyeceğimi sanıyordu. Ben de adını ve kimin kızı olduğunu, başörtüsünü aile zoruyla mı, yoksa kendi isteğiyle mi takıp takmadığını sordum. Adını, babasının adını söyledi ve yine ürkek bir ses tonuyla “başörtümü kendi isteğimle takıyorum.” dedi. fakat tavrımın ne olacağı konusunda endişeliydi, bunun farkındaydım. Onu rahatlatmak amacıyla: “Bak! A. Başını bağla, yakışırsa sana müsaade edeceğim. Hem de burada değil, gelip müdür odasındaki aynanın başında bağlayacaksın; ama yakışmazsa, başörtüsü takmana müsaade etmeyeceğim.” diye bir şaka yaptım. Öğrenci elleri tir tir titreyerek yarım yamalak başını bağladı. Ve kendisine dedim ki: “Başörtüsü sana çok yakıştı. Lisenin değil, Manisa’nın en güzel kızı sensin. Bundan sonra başını utanarak,sıkılarak, saklanarak değil de rahatça müdür odasına gel orada bağla.” dedim. Babasına da selam söylemesini istedim ve işim nedeniyle öğrencinin yanından aceleyle ayrıldım. Bu olaydan sonra zaman zaman öğrenciyi okul bahçesinde, okul çıkışında başını bağlarken görürdüm. Ondan sonra bu öğrenciyle hiçbir münasebetim olmadı. Mezun oldu, bir daha da bu öğrencimle karşılaşmam nasip olmadı.
Gel zaman, git zaman bu kız öğrencimiz okuldan mezun oldu ve diş hekimi oldu. Başka okuldan mezun arkadaşı, yakınım akraba kızına, benim öğrencim olduğunu ve beni çok sevdiğini, yaptığım iyiliği hayatı boyunca unutmadığını ve unutamayacağını, söylemiş.
Şu anda bir ilimizde diş hekimi olarak görev yapıyor. Okulda başörtüsü takarken benden çok korktuğunu söylemiş. O an benim onu azarlayacağımı, okuldan atacağımı sanmış; ama sonra o kadar memnun olmuş ki sanki dünyanın en güzel kızı kendisiymiş gibi hissetmiş. Kendisinin ifadesiyle o günden sonra başörtüsünü gururla takmış ve benim rahatlatan ve destekleyen sözlerimle kendisini, arkasına dağı almış kadar güvende hissetmiş. O günden sonra da başörtüsünü onurla taşımış. “Allah razı olsun Kadir Hocam’dan .” demiş.
Akraba kızımız konuyu, bana aktardığında bir eğitimci olarak hem çok sevindim ve hem de çok üzüldüm. Sevindim; ergenlik çağındaki bir kız öğrencime moral verip onu onare ettiğim için. Üzüldüm; Almanya’da , okullarda okuyan hiçbir işçi kardeşlerimizin çocuklarının başörtülerinden dolayı okuldan geri çevrilmeyip % 99’u Müslüman olarak görülen ülkemizde yıllarca başını örten kız çocuklarımıza okuma imkânı verilmeyişine.
O yıllarda bir taraftan “Haydi Kızlar Okula Kampanyası” açılırken, diğer taraftan okumak için okuluna gelen başörtülü kız öğrencilerin okullarına alınmayışı. Tarihte böyle bir yaman çelişki başka bir ülkede yaşandı mı ? Bilmiyorum. Üstelik bu çelişkinin anası, eşi ve kız kardeşi başörtülü olan Aziz Atamızın adına yapılması. Yıllardır aziz Atamız istismar edilerek başörtülü kızlarımızın okumalarına engel olunmasının mantığını bugün izah edecek biri var mı? Atatürkçülük ve laiklik adına yıllarca nice cevherlerin okuma haklarının elinden alanlar, ikna odaları kuranlar bugün Teknofestte, savunma sanayiinde ve kamunun muhtelif alanlarında vali, kaymakam, rektör, ilim kadını olarak tesettürlü bayan kardeşlerimizin başarılı hizmetlerini görüp de vicdanlarında bir burukluk hissediyorlar mı ki acaba?
Azgın azınlık artık şunu kabullenmelidir. Bu ülke sadece size ait değildir. Herkesin vergisini verdiği, doğurduğu çocuğunun vatani görevini yaptığı bu ülkede, sizin nasıl yarı çıplak giyinmeye hakkınız varsa, T.C. kimliği taşıyan herkesin de istediği gibi giyinmeye hakkı vardır. Üstelik bu densizlikleri anası, bacısı ve eşi kapalı “ Atatürkçülük” adına yapmanız ayrı bir garabet. Bu davranışınızla Aziz Atamıza en büyük düşmanlığı siz yapıyorsunuz. Şayet bu ülkede Aziz Atamıza şaşı bakanlar varsa, sizlerin densizliği yüzündendir.
Türk milleti vefalıdır,, hatırnazdır. “ Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Atasözü milletimize aittir. Milletimiz İlk Türk hakanı Teomen, Bumin kağan, Alpaslan, Fatih, Abdülhamit’en Aziz Atamız Atatürk’e kadar kan ve ter akıtarak bize vatan olarak toprak bırakan bütün devlet adamlarımızı kusurları ile beraber sever, hepsini de hürmet ve tazimle anarız. Yine tekrar ederek söylüyorum, eğer bugün ülkemizde Atatürk’e şaşı bakanlar varsa, bunun da sebebi Atamızı ve Jakoben Laikliği istismar eden azgın azınlık yüzündendir. Bu tipler, sosyal barışı zedelemenin yarında en büyük zararı da, bir türlü iktidara getiremedikleri, mensubu oldukları siyasi misyonlarına vermektedirler. Mensup oldukları siyaset temsilcileri geçmişte yaptıkları hatalardan dolayı milletle helalleşmeye çalışırlarken azgın azınlığın bu tür edepsizlikleri, yapılan olumlu gayretleri boşa çıkarmaktadır. TAŞ UZAKTAN GELMİYOR.
Örnek mi? İşte ülkemizde son birkaç ay içinde yaşanan trajediler:
1-) 4.9.2023: İzmir Foça’da yaşlı bir kadın: “ Atatürkçüyüz. Biz böyle insanlar görmek istemiyoruz” sözleriyle çarşaflı bir kadına hakaret eden yaşlı kadının görüntüsü cep telefonlarına böyle yansıdı.
2-) Trabzon Of Devlet hastanesinde sıra bekleyen başörtülü kadın, yaşlı bir kadının çirkin saldırısının hedefi oldu. Başörtülü kadına hakaretler yağdıran yaşlı kadına çevrede bulunanlar ve güvenlik görevlisi müdahale etti. O anlar çevredekilerin cep telefonlarına böyle yansıdı.
3-) Kocaeli’nde kendi halinde otobüste yolculuk yapan çarşaflı kadının arkasında oturan bir başka kadın:” Burası Türkiye Cumhuriyeti burada böyle yaşanmıyor” diye hakaret ediyor. Hakareti ve fiili tacizi diğer yolcular engelliyor.
4-) Yine Bursa’da toplu taşım aracında çarşaflı kadına “ Çarşafından tiksiniyorum. Bana değmesin.” diyen bir başka kadın.
Bu tür haberlerin örneklerini hala ekranlarda ve basında görmeye devam ediyoruz. İşte Aziz Atamıza en büyük zarar veren ve kemiklerini sızlatan bu çağdaş bağnazlardır.
Sosyal barışı zedeleyen bu azgın azınlığın Atatürk’cülüğünü, laikliğini ve çağdaşlığını siz değerli okurlarımın takdirlerine bırakıyorum.
Not: “ OKUL MÜDÜRÜNÜN GÜNLÜĞÜNDEN” adlı kitabımdan www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: