Almanya ile ilişkilerim, Almanya’da çalışan Doç Dr. Sayın
Kemal Çobanağlu’nun vesilesiyle tanıştığımız, Almanya’nın
İngolstadt şehrindeki Apian- Gymnasium Lisesi Müdürü sayın Dr
Frans RİEDERER ile Manisa Lisesi Müdürü olarak 1986 yılında
geliştirdiğimiz kardeş okul ilişkileriyle başladı. Daha sonra Manisa
Belediye Başkanı Sayın Zafer ÜNAL Beyefendi ile İngolstadt
Belediye Başkanı Sayın Peter SCHNEL’i iki meslektaş olarak
tanıştırdık. Kardeş okul ilişkileri daha sonra Kardeş şehir ilişkilerine
dönüştü. Hala bu ilişkiler devam ediyor. Emekli olduktan sonra da
ATİB ( Avrupa Türk İslam Birliği)nin daveti üzerine Darmstadt ile
Bielefeld şehirlerinde Türk çocuklarının din eğitimi çalışmalarında
bulundum. Dolayısıyla hem Alman toplumunu hem de orada yaşayan
işçi kardeşlerimizi ve onların çocuklarını yakından tanıma imkânım
oldu. Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri ile izlenimlerim:
Avrupa, diğer kültürlere kıyasla bireyselleşmenin en üst sınırında
yaşayan bir topluluktur. Özgürlük konusundaki adımları o kadar ileri
gitmiştir ki aile bağları bundan olabildiğince olumsuz etkilenmiş ve
ilişkileri soğumuştur. Özel hayatlarındaki kişisel istek ve arzularını
çok fazla merkeze aldıkları için ilişkilere olan ihtiyaç en aza inmiş ve
bunun sonucu olarak ‘‘ hayatın anlamsızlığı’’ ve birbirine olan ‘’
yabancılaşma” gibi sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bu sorunlara bağlı olarak madde bağımlılığı, alkol gibi
sorunlar olabildiğince yaygın olarak kullanılmaktadır. Bielefeld’de
çalışırken gördüğüm bir gençlik merkezi beni çok şaşırtmıştı. Polis
merkezine 200 metre mesafedeki bu gençlik merkezine tedavisi
mümkün olmayan uyuşturucu kullanan gençleri toplamışlar. Sabah
akşam gençlere günlük ihtiyacı olan uyuşturucuyu belediye
veriyormuş. Başka insanlara zarar verip rahatsız etmesinler, diye. Bu
gençlik merkezi de gösteriyor ki toplumu bir arada tutan değerler,
toplun üzerindeki etkisini yitirmeye başladıkça insan daha çok içine
dönmüş ve yalnızlık ona mutluluğu getirmiş ve mutluluğu yalnızlıkta
aramaya başlamıştır. Bu kaçınılmaz bir durum mudur bilemem?
Ancak şu anda Avrupa’daki psikoterapistlerin seanslarını işgal eden
konular daha çok bu yöndedir. Ve bugün Avrupa’da en çok iş yapan
psikiyatri doktorları olduğu söylenmektedir.
Buraya kadar olan tespitlerimi daha iyi anlamanız için
Almanya’da bizzat şahit olduğum birkaç olayı, size arz etmek
istiyorum. Darmstadt’da çalışırken Alman anne ile Türk babanın
evliliğinden olma 17 yaşında R. adlı bir delikanlı ile tanışmıştım. Bu
delikanlının durumuna Türkiye’den davetlim olarak gelen İl Özel
İdare Başkanı Hayrullah Solmaz da şahittir. Delikanlının babası, bir
suçtan dolayı hapse girmiş. Annesi, kocasını beklemeye niyetli
değildir. Delikanlının annesi daha sonra Alman bir polisle birlikte
yaşamaya başlar. On yedi yaşındaki bu delikanlı, babasının ve
Almanya’daki Türk akrabalarının da etkisiyle kısmen de olsa Türk
geleneklerine göre yetiştirilmiştir. Annesinin sevgilisi Alman, tam
olarak üvey baba da sayılmaz çünkü annesinin nikâhı hâlâ babasının
üzerindedir. Annesinin sevgilisinin evdeki yaşantısı, Türk örf ve
âdetlerine hiç de uygun değildir. Evde çıplak olarak dolaşması,
gözünün önünde annesine hayâ dışı davranışlarda bulunması
delikanlının onuruna dokunur ve annesinin polis olan sevgilisine
müdahale eder. Ama polis, güçlü kuvvetlidir. Delikanlıyı annesinin
gözü önünde döver.
Delikanlı, âdeta meydan dayağı yerken annesinin kılı bile kıpırdamaz.
Bu olaydan sonra R. Darmustadt Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB)
Emir Sultan Külliyesi’nin ( camisinin) yöneticileri: Sayın Lütfi
Öztürk, Mehmet Aksoy, İsmail Kahraman ve can dostum Dönerci
Metin Evrenos ile Başkan İlhami Ertürk Bey’lerin himayelerine
sığınır.
Yine İngoldat’da birebir şahit olduğum ikinci olay: Kardeş
okul dolayısıyla yakın ilişkiler içinde bulunduğum Gençlik Dairesi
Başkanı S. Mozer, şahsımı ve Müdür Baş yard. Arkadaşım Sayın
Hikmet Öymener ile birlikte evine misafir olarak davet etti.
Misafirlikten ayrılırken karı koca her ikisi de birer kartvizit takdim
ettiler. Kartvizite baktım soy isimler farklı idi. “Neden soy isimleriniz
farklı?” diye kendilerine sorduğumda :“ Evliyiz ama nikâhlı değiliz.”
diye cevap verdiler. “ Neden?” dediğimde: “ Bugün için birbirimizi
seviyoruz ama yarın için farklı bir durum olabilir.” dediler. İki tane de
çocukları olan S. Mozer ve eşine: “ Çocukların kayıtları nasıl oluyor?”
dediğimde “ çocukların kaydının Almanya’da problem olmadığını”
söylediler.
İşte Alman annenin çocuğuna olan sevgisi, merhameti ve kocasına
olan bağlılığı ve sadakati ve şahit olduğum Alman ailelerin durumu.
Bizzat şahit olduğum bu hadiseler Avrupa insanının cinselliği öne
çıkararak “ ben merkezli” yaşadığının küçük bir misali.
Yine bizzat Almanya’da şahit olduğum şu üçüncü olayla daha
çok şaşıracağınızı düşünüyorum. Bilefeld’de, bir akşam okul aile
birliği toplantısına katıldım. Toplantıya iki Alman polisi konuşmacı
olarak katıldılar. Polisin biri narkotikçiydi. Çat pat Almancamla kulak
misafiri oldum. Velilere bizim bildiğimiz şeyleri konuştu. İkinci
polisin konuşma konusu ise “ Almanya’da çocuklara cinsel taciz”
idi. Yeterli Almamcam olmadığı için konuşmalardan pek bir şey
anlamadım. Ama toplantı sonunda Bielefeld Alman Emniyet
Müdürlüğünün her dilde ( Türkçe, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca)
hazırlanmış 80 sahifelik bir kitapçık dağıttılar. Ben de tabii kendi
dilimizdeki kitapçığı aldım.Ve kitapcığı o gece bitirmeden uyumadım.
Daha kitapçığın 26. Sahifesinde dondum kaldım, sizin de yüzünüzün
kızaracağını tahmin ediyorum. “ ÇOCUKLARA CİNSEL TACİZ:
Almanya’da yakın sosyal çevrede seksüel anlamda şiddetin
suçluları, genellikle erkekler olmaktadırlar. Bunlar da çocuğun
tanıdığı ve güven duyduğu kişilerdir. Örneğin aileden birisi, baba,
üvey baba, üvey kardeş, annenin erkek arkadaşı, büyük baba,
amca ya da bir aile dostu, öğretmen olabiliyor.
Genellikle bu suçlular, çocuğun sevgisini, bağlılığını ve çocuğun
güvenini kullanarak sadece kendi seksüel ihtiyaçlarını gidermekle
kalmıyor, aynı zamanda itaat altına alma ve güçlerini ispat etme gibi
isteklerini de gidermiş oluyorlar. ( Wir wollen dass Sie sicher
leben www.polizei.propk.de) .
Bizdeyse ama böyle mi? Ana memesinden çocuğa yalnız
ihtiyacı olan gıda akmaz. Aynı zamanda ananın iman ve ahlaki
güzellikleri de intikal eder. Çocuğuna abdestsiz süt vermeyen ananın
hürmete layık iffetini, cenneti onun ayağının altına koyarak
mükâfatlandıran mukaddes emrin hikmetini ancak bu sırları çözerek
anlayabiliriz. Dikkat edin bu gün nelerden şikâyet ediyorsak mutlaka
temelinde sevgi eksikliği vardır. Sevgi birleştiricidir, bütünleştiricidir.
Bunların haricinde sadece cinsellikse maymun tabiatlılıktır. İşte
Avrupa insanının içine düştüğü girdap, budur.
Kim ne derse desin, geleneksel Türk aile yapısının oluşturduğu
yuvalar sevginin güzellikleriyle doludur. Günümüzü huzurlu,
yuvamızı güçlü kılacak sır, dün olduğu gibi bu gün de sevginin sihri
ve nikâhın kutsallığıdır. Batı diye özendiğimiz Avrupa ve Amerika
bizde olana hayrandır. Bizim kendini bilmezler de onların
kaybettiklerine hayrandır. Dünün kenar mahallerinde yaşayan ve
bugün âdeta gömlek değiştirir gibi koca veya kadın değiştiren bu
insanlar, ne yazık ki gençlerimize, yıldız diye takdim edilmeye
çalışılmaktadır. Ne kadar hazin değil mi? www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: