Gençlik, heyecanın baskın geldiği, duyguların isyan ettiği, aklın devre dışı kaldığı bir dönemdir. Bu dönemde gençler akıl almaz kararlar alır; akıl, mantık dışı durumlara girebilirler. Sonunda yaptıklarının yanlışlığını anlarlar. Bu yanlışlığın pişmanlığını da ömür boyu çekerler. Çekerler, ama artık çok geçtir. Bir defa ok yaydan çıkmış, öfkeyle, duygularla verilen kararın acıları yaşanmaya başlanmıştır.
İşte böyle hatalardan biri de çok sevdiğim, hanım hanımcık bir kız öğrencim (U.) tarafından üniversitede okurken işlendi. Eş seçimi konusunda, özellikle flört ederek evlenmek konusunda ibretlerle dolu bir öğrencimin acı anısıdır bu:
(U.)’nun öğrencilik yıllarında, samimi kız arkadaşlarının tesirinde kalarak birlikte çıkmaya başladığı gençle evlenmeye karar verir. Anne babası ayrı olan bu genç delikanlı, babasını bir kadınla beraber (U.)’yu istemeye gönderir; fakat çeşitli sebeplerden dolayı (U.)’nun babası diretir: “Hayır!” der, kızını vermez. Sonunu öğrencimden (U.)’dan dinleyelim:
“Sayın Hocam,
Bu mektubumu, benim oturduğum sıralarda oturan arkadaşlarıma oku ki onlar da benim durumuma düşmesinler. Özellikle sizin nasihatlerinizi kafalarının bir kenarına not etsinler. Sizi dinleyip de o güzel sözlerinize uymayan ablalarının ne duruma düştüklerini duysunlar da onlar benim çektiğim sıkıntıları çekmesinler diye yazıyorum.Evet, Sayın Hocam, arkadaşlarım vasıtasıyla bir kafede otururken tanıştırıldığım bir gence âşık oldum. Sevdiğim delikanlının, annesinden ayrı yaşayan babası, bir kadınla beni babamdan istediler. Cahil-cühela diye küçümsediğim babam, beni sevdiğim delikanlıya vermedi. O zaman saydığı gerekçeleri de çok gerçekçiydi. Ama... Ah, kafam, ah!..
O günden sonra kendi aileme düşman oldum. Benim arzu ettiğim gençle evlenmeme niçin izin vermiyorlardı? Ama biricik kızlarının kötülüğünü isterler mi hiç, diye düşünemiyordum. Üstelik evlenecek olduğum kişinin işi de, ailesi arasında sıcak bir bağı da yoktu.
‘Ben hele bir evleneyim; iş de olur, aş da olur,’ düşüncesiyle kendi kendimi avutuyordum. Sonunda kararımı verdim: ‘Ya o gençle ailemin rızasıyla evleneceğim ya da bu evden kaçacağım.’
Evet, inadımda samimiydim. Nihayet sevdiğim gençle evlenmeme mani olan ailemi de cezalandırmış olacaktım. Nereye mi? Doğru sevdiğim gencin yanına... ‘Ben geldim. Seninle olmama artık hiçbir engel kalmadı,’ dedim.
Bu davranışımı o da beklemiyordu. Şaşırdı. Ama madem bir kız kendi ayağı ile gelmiş, neden “Evet” demesin ki?
Ah kafam, ah! Hocam, lise yıllarımda dinlediğim sizin o güzel nasihatlerinizi can kulağıyla dinliyordum; ama aşk denen şey benim hafızamı sildi süpürdü.
Hiç itibarımı, gençliğimi, gururumu, namusumu düşünmeden, kendi ayağımla gittim. Nereye? Yaz tatiline giden arkadaşlarının öğrenci evine. Orada yaz tatili boyunca kaldık. Okullar açıldı, biz ne iş bulabildik ne de başka bir eve çıkabildik. Arkadaşları geldi. Evde bir kadın dört erkek kalmaya başladık. Ha bugün, ha yarın iş buluruz derken kendimize göre bir iş bulamadık.
Evde bir kadın, dört erkek… Gün geçtikçe arkadaşlarının bana olan bakışlarından rahatsız oldum. Bunu her ne kadar delikanlı olacak beyime ima ettiysem de bir tepki göremedim. Bunun karşısında âşık olduğum delikanlının ayağına kendi ayağımla gittiğim insan, bir anda gözümde küçüldü… küçüldü… adeta…
Kocam olacak adamdan bir anda soğudum ve nefret etmeye başladım. Nihayet kınasız, küpesiz, gelinliksiz, düğünsüz, derneksiz gittiğim delikanlının yanından, karnımda müstakbel bebeğimle ‘kabul etmezler’ korkusuyla babamın evine döndüm.
Cahil-cühela diyerek küçümsediğim babam, meğer melek gibi adammış. Yaptığım yanlışı bereket versin, bir gün olsun yüzüme vurmadı. İnsanın kendine yaptığı kötülüğü kimse yapmıyor. Altınken kendi kendime, kendimi bakır pul yaptım. Çok pişmanım ama telafisi mümkün olmayan bir pişmanlık...
Son çıkardığın “Telafisi Mümkün Olmayan Pişmanlık” adlı kitabını gözyaşları içinde ağlayarak bir solukta okudum. Keşke böyle bir kitaba başımda kavak yellerinin estiği o öğrencilik yıllarında karşılaşsaydım.
Sayın Hocam, insan en uzun anne-babasını; en çok da eşlerini severlermiş. Ama eşlerine olan sevgi bir gün nefrete dönüştüğü hâlde, anne-babaya olan sevgi hiç bitmez, ömür boyu devam edermiş.
Sayın Hocam, benim bu kafasızlığım, benim gibi gençliğini, namusunu, onurunu, kızlık gururunu düşünmeden elin kapısına giden ve gidecek olan kızlara ders olsun. Sizden ricam Sayın Hocam, bu mektubumu kitabınızın yeni baskısına koymayı asla unutmayın.
Ellerinizden öperim.”
Öğrencim (U.)’nun şahsında bütün gençlere özellikle şunu hatırlatmak istiyorum:
“Sevgili gençler, insanın en büyük mutluluğu kendi mutluluğu ve başarısı değil, çocuklarının mutluluğunu ve başarısını görmektir.”
Meslek hayatımda 7. Cumhurbaşkanı, Almanya – Ingolstadt Belediye Başkanı Peter Schnell’den aldığım ödüller dâhil, Manisa Valisi Mustafa Güvenç’ten “Şehrin Hazinesi”, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi tarafından “Kültür, Sanat ve Edebiyat Ödülü” olmak üzere, fiilî olarak çalışırken amirlerimden aldığım ödüllerin sayısını burada zikretmekten utanıyorum.
Şüphesiz ki bu ödüller beni ziyadesiyle memnun etmesine rağmen, açık yüreklilikle söyleyeyim ki beni hayatta en çok mutlu eden çocuklarımın mutluluğu ve başarısıdır. Kızımı beyaz gelinlikler içinde üç defa besmele ile beline bağlayıp çözdüğüm o kırmızı kuşaktan sonra kapımdan beyaz bir kelebek gibi gözyaşları içinde uğurlarken yaşadığım mutluluk, ömür boyu yaşadığım kendi mutluluğumu gölgeledi.
Genç kızlar! Ne olur, benim yudumladığım bu manevî hazzı sizler de babalarınıza yaşatın.
Gençlik yıllarında aklınızı duygularınızın emrine değil, duygularınızı aklın emrine verin. Şunu asla unutmayın: Bu yaşlarda yapacağınız bir hata ve yanlışın kirini, dedelerinizin yaşının silgisiyle temizleyemezsiniz.
Bu dünyada bir baba ve annenin en büyük imtihanı, evlatla olanıdır. Bu duyguyu baba-anne olmadan anlayamazsınız. Ne olur, baba ve annelerinize üzüntü değil, sevinç gözyaşları akıtmalarına vesile olun. www.kadirkeskin.net
Not: Manisa’da eğitimin duayenleri Sayın Mustafa Pala, Sayın İbrahim Dinçer, Manisa Lisesi’nde uzun yıllar beraber çalıştığımız mesai arkadaşım Sayın Mustafa Çağaydın beyle, Turgutlu Kaymakamı Sayın Selami Kapankaya Beyefendi’nin onayı, İlçe Millî Eğitim Müdürü Sayın Serdar Dinçer Bey’in oluru, Niyazi Üzmez Lisesi Müdürü Sayın Mehmet Yenir Bey’in de davetiyle 19 Mart Çarşamba günü Niyazi Üzmez Lisesi öğrencileriyle beraberdim.
Beni okuluna davet eden okul müdürüne, seminerimi pür dikkat dinleyen lisenin öğrencilerine teşekkür eder, kendilerine Rabbim’den zihin açıklığı temenni ederim.
Manisa Atatürk Ortaokulu ile Fatih Anadolu Lisesi Müdürlüğünde başarılı çalışmalarıyla tanıdığım, temsil kabiliyeti ile işinin ehli, görev heyecanı içinde bulduğumuz Sayın Serdar Dinçer Bey’i Turgutlu eğitiminin koltuğunda görmek, yakın dostum İbrahim Dinçer Bey’i olduğu kadar beni de mutlu etti. Ve kendisiyle gurur duydum. Sayın Serdar Bey kardeşimize de arkadaşlarımla beraber başarılar diledik. Cenab-ı Hak kendilerini mahcup etmesin. Âmin.
Yorumlar
Kalan Karakter: