Hepimiz okul sıralarından geçtik kimimiz orta öğretimden kimimiz yüksek öğrenimden mezun oldu. Herkesin okul yılları ile iyi ya da kötü mazide kalan mutlaka bir can alıcı hatırası vardır. Kimisi yaptığı yaramazlıkları gülerek hatırlar kimisi ise bir müsamerede sergilediği performansı hatırlar. Şimdi burada bizim hatırlamamız gereken hocalarımızın bazen derse girdiğinde “Evet, çocuklar bu sefer dersimize zor bir yerden devam edeceğiz” cümlesi olmalı çünkü bu sefer yazımıza zor bir yerden başlayacağız. Ney mi o zor yer aslında ona zor yer değil de olayın “Bam teli” desekte olur. Zira bu yazıda bazen kalbe dokunacağız bazen de hangi kalbe dokunacağımızı seçeceğiz.
Aslında bir imtihan bu. Dünyaya geliş sebebimiz nasıl bir imtihan içinse. Geldikten sonrası da bir imtihan vesilesi. Annemiz Babamız bizim için bir imtihan. Şimdi hadi oradan insanın hiç annesi babası birer imtihan vesilesi olur mu diyeceksiniz. Aklını mı yitirdin sen diyeceksiniz. Ama bir durup düşündükten sonra değil annemizin babamızın aldığımız nefesin atığımız adımın bile birer imtihan olduğunu idrak edeceksiniz. İsra Suresi 23. Ayeti kerime de Yüce Rabbimiz Hz. Allah Azze ve Celle ne diyordu; “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” Annenize Babanıza “öf” bile demeyin diyordu. Peki, acaba bu yaşımıza kadar kaç kişi Annesine Babasına Öf bile demeden gelebildi. Eğer dediysek ve tövbe etmediysek şimdilik tövbe edinceye kadar imtihanı kaybedenlerden olduk demektir.
İmtihan soruları sadece Namaz kıldın mı? Oruç Tuttun mu? Şeklinde olmayacak. Bunlardan da sorumlu olacağız ama bunun yanında Haram, Helal mefhumları var, aldığımız nefesi hangi amaçla kullandık, ayaklarımızla nerelere gittik, ellerimizle hangi işleri yaptık, beynimizi ne ile meşgul ettik ne planlar ne projeler yaptık, kul hakkı yedik mi bu yemek illa ağız yolu ile değil bir başkasının hakkını bilerek isteyerek gasp ettik mi ya da mağdur olmasına sebep olduk mu? Alemlere Rahmet olarak gönderilen bu katinatın tek yaratılma sebebi olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyurmuyor muydu, “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” Şimdi bizim imtihanımız sadece namaz oruç muydu peki? Bu dünyayı çok seçmeli bir test sınavı gibi düşünün. Önünüzde her soruda birçok şık var seçmek doğruyu bulmak hakkaniyetli olmak kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamak elinizde ya da kendi nefsinize hangisi hoş geliyorsa onu seçip yolunuza devam etmekte elinizde. Herkes yaşadığı hayatında yani sınavın karşılığında elbet bir ödül ya da eza ceza mutlaka alacak görecek. Mizan terazisi boşuna olmadığı gibi Cennet ve Cehennemde hayal ürünü bir şey değildi.
Evet, işte burada seçemediklerimiz ve seçebildiklerimiz olarak kendi yol haritamız ortaya çıkıyor. Seçemediklerimiz de kişi, kendi annesini, babasını, kardeşini, kan bağı olan kimseleri seçemiyor. Bunlar o kişinin birinci derece imtihan oluyor. Ve en büyük darbelerde en büyük debdebelerde buradan çıkıyor. İmrenmenin yerini kıskanma ve hasetlik kapladığından beri yüreğimiz de biz kaybediyoruz imtihanı. Elimizde ki ile mutlu olmak yerine onda niye var bende niye yok dediğimiz anda içimizde ki nefis şeytanlaşıyor ve her şey bir anda mübah oluyor. Kim onu seviyorsa kim ona değer veriyorsa hemen bertaraf edilmeli ve ortadan kaldırılmalı. Çünkü dünya artık kendi etrafında dönmüyor, dönmediğini kendiside fark ediyor kendisini geliştirmek eldekiyle mutlu olmak yerine mikser olmaya gayret etmek daha güzel geliyor. Ve insan kaybediyor ama dünyalık kazançlar ve kararan kalp bunları görmeye engel oluyor. İmtihan kaybediliyor ama sanıyor ki o kazandı. Seçemediklerinden kazanç elde edebilmek onları oldukları gibi kabul ederken kendinin de onların içinde ne kadar yerinin olduğunu bilebilmekten geçiyor aslında. İşte en büyük imtihan bu “öf” diyecek miyiz demeyecek miyiz “kul hakkı” yiyecek miyiz yemeyecek miyiz?
Ve seçebildiklerimize geliyor sıra. Bunları sadece cismani insan olarak sınıflandıramayız. Yukarıda bahsettiğimiz gibi attığımız adımı dahi seçme hakkımız varken ben sadece kendime arkadaş seçeceğim demek imtihanda kopya çekmek gibi bir şey olur herhalde. Onun için seçebildiklerimiz de durum bence daha önemli ve değerli. Çünkü kendi irademizle, ölçerek tartarak gerekirse günlerce düşünerek karar verdikten sonra seçeceklerimizi seçiyoruz. En basiti bir telefon, bir araba ya da bir koltuk takımı alacağız kırk defa mağazaları geziyoruz, internet sitelerinde dolaşıyoruz forum sitelerinde eleştiri ve yorumları okuyoruz ondan sonra elimizde ki alternatifleri eleye eleye birinde karar kılıp alıyoruz. Tercih yapıyoruz. Yeni bir işe girdik ya da yeni bir ortama girdik ilk önce ne yapıyoruz bir iki gün herkesle mesafeli duruyoruz. İnsanları ölçüp tartıyoruz, oturuşuna kalkışına bakıyoruz, muhabbetlerini dinliyoruz ondan sonra içlerinden birisi kendimize daha yakın bulup onu eskilerin tabiri ile ahiterlik, dost ya da yenilerin söylemi ile kanka yapıyoruz. Tercih diyoruz seçiyoruz. Büyüklerimizin güzel bir sözü vardır hepiniz bilirsiniz mutlaka, “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” diye. Tercihlerimiz o kadar önemlidir ki onlar adeta bizlerin aynası olurlar. Ya bizim Cennetimiz ya da Cehennemimizde diyebiliriz onlara.
Seçemediklerinizle ve seçebildiklerinizle her zaman imtihanı kazananlardan olmanız, olmamız duasıyla…
Selam, Dua ve Muhabbetle…
Yorumlar
Kalan Karakter: