Şimdi bu ikisi arasında ne bağlantı var diye soracaksınız, ama o bağlantıyı yazının ortalarında anlamış olacaksınız.
Covit-19 Sürecinden beri milletimize yapılan bu baskılara hukuken bir gerekçe bulmaya, bir anlam vermeye çalışıyorum. Her ne kadar birçok hükmü bu gün uygulanmayan “Kadük” diyebileceğimiz bir kanun olsa da bence “Hıfzısıhha” kanunundan dolayı aşı baskısı bile hukuken tartışılabilir bir şeydi (Hukuken doğru olduğunu söylemiyorum, sadece tartışılabilir…)
Ama sağlıklı çocuklara (Topuk kanı-işitme testi gibi) genel tarama testlerinin zorunlu tutulmaya çalışılmasından sonra kesin bir şekilde anladım ki biz; “BAĞIMSIZ BİR ÜLKE DEĞİLİZ!”
Birleşmiş Milletler bünyesindeki, Siyonist ilaç kartellerinin güdümündeki Dünya Sağlık Örgütü tarafından ülkelere dikte edilen ve (Zorunlu olduğu iddia edilen) bu uygulama; insan bedenine zaruri bir sebep olmadan dokunulamayacağına dair (İnsan haklarına dayalı) tüm hukuku reddediyor ve anne-babanın çocuk üzerindeki velayet hakkını da yok sayıyor.
Yani amaç belli; çocuklarımızı elimizden almak… Daha doğrusu “Devletin çocuklar üzerinde öncelikli hakkı olduğu” gibi bir kavramı yerleştirmeye çalışıyorlar ve devlet adına da bu işi (İlaç sektörü ile kanka olan) yarı özel sağlık sektörüne bırakıyorlar.
Ülkemizde özellikle Sağlık-Aile-Tarım Bakanlıkları batının talepleri doğrultusunda hareket ediyor ve bu yönde politikalar üretiyor, zaten bunu; sağlığımızın, aile yapımızın, tarımımızın çok kötü durumda olmasından, nüfusumuzun gittikçe azalmasından açıkça anlıyoruz, bu kötüye gidişin sadece siyasi yetersizlik veya idari beceriksizlikle açıklanmak mümkün değil.
Ülkemizdeki doğalgazı, petrolü ve toryum gibi madenleri çıkartamıyor olmamızı, topraklarımızın ortasında 36 adet ABD-NATO üssü olması gibi şeyleri saymıyorum bile, bunları kanıksadık… Ama artık çocuklarımızın kanı (Dolayısı ile DNA’sı) anne-baba rızası olmasa bile (Bir bahane ile) zorla alınmaya çalışılıyor ve bunun devamında da zorunlu tedavi (Otomatik olarak) geliyor! Yani bu sistem yerleşir ise artık çocuğunuz için zararlı olduğunu düşündüğünüz bir tedaviyi-testi-ilacı reddedemeyeceksiniz, bunlardan dolayı çocuklarınız zarar görür ise hakkınızı da arayamayacaksınız, çünkü standart tıbbi prosedürlerin uygulandığı durumlarda sağlık çalışanları korunuyor!
Çocuklara anne-baba izni olmadan hiçbir tıbbi müdahale yapılamayacağı birçok kanunda açıkça yazılmasına rağmen (1219 m.70/f.I, c.1 ve HHY 24/1 gibi ) bu kanunlar yok sayılıyor. Çünkü o güç artık bunu istiyor… Günümüzde Devlet ve şirket kavramlarını birbirinden ayıran çizginin iyice inceldiği, tıp sisteminin gittikçe özelleştiği düşünülür ise bunun büyük bir sorun olduğu açık!
Bu sürecin bizi anne-babanın rızası olmamasına rağmen cinsiyet değişikliği ameliyatlarına getireceğini de düşünüyorum, batıdaki bazı ülkelerde bu uygulama şu anda var. Bu gelişmelerin gelecek neslin yozlaşmasına hizmet edeceğine hiç şüpheniz olmasın.
19 yaşındaki Semih Çelik’in (Kendisi ile aynı yaştaki) iki kız çocuğunu öldürüp intihar etmesine şaşırıyoruz, bu konuda basındaki görüşleri takip ettiğimde bir cani fenomeni üretilmeye çalışıldığını görüyorum, yani bütün suç yerden biten bu (Erkek) canilere yeterince ceza verilmemesi gibi gösterilmeye çalışılıyor, halbuki 19 yaşındaki bir çocuk böyle şeyler yapıp intihar ediyor ise suç onu doğru yönlendirmeyen ve hasta ise doğru tedavi edemeyen sistemdedir.
Günümüzde gittikçe artan bu sorunların bence sebebi açık; çocuklarımız artık bizi duymuyor, dinlemiyor, geleneklerimiz ve kültürümüz ile bağlantıları tamamen kopmuş durumda, çocuklarımızın zihinleri artık internet, medya, sosyal medya ve bunlara hâkim olan şeytani akıllar tarafından kontrol ediliyor. İşte bu yüzden işlenen bu garip ve vahim cinayeti (Ve benzerlerini) sadece 19 yaşındaki bir çocuğun cani olmasına veya toplumda artış gösteren kadına şiddet ve cinayetleri furyasına bağlamak çok sığ bir yaklaşım olur doğrusu… Bu çocuk neden ruh hastası olmuş, hangi internet sitelerini takip etmiş, neden 5 kez hastaneye yattığı halde sorunları çözülememiş, hangi ilaçları kullanmış… Bunları da sorgulamak lazım bence!
Gençler arasında yaygın olan uyuşturucu ve antidepresan kullanımı, okul önlerine adeta karargâh kurmuş olan uyuşturucu satıcılarının önlenemez yükselişi de ayrı bir problem. Toplumları yozlaştırarak yöneten o güç artık çocuklarımızın bedenlerini, cinsiyetlerini, sağlığını, hatta yaşayıp yaşamayacaklarını da (Tamamen) kontrol etmek istiyor, yani bize tam anlamı ile hayvan sürüsü muamelesi yapmak istiyor, yapıyor da NETEKİM…
Kısaca biz "BAĞIMSIZ OLDUĞU YALANI İLE” esir tutulan bir Milletiz.
Hatta biz "O SAVAŞI" da aslında kazanamadık!
Eğer hapiste doğmuşsanız ve gerçek özgürlüğü hiç tatmadı iseniz "ÖĞRETİLDİĞİ VE İZİN VERİLDİĞİ KADAR ÖZGÜR" olmayı bağımsızlık zannedersiniz ve bunun farkında olmadığınız için gerçekten özgür olmak için bir çaba da sarf etmezsiniz.
Bu yüzden halkın önemli bir kısmı "Matrix" filmindeki gibi sisteme inanmış (Aslında uyutulan) insanlardan oluşuyor, bunlar gerçeği haykıran insanları; uyumsuz, komplocu hatta terörist gibi görüyorlar.
Çoğu insan gerçeği görecek zekâsı olduğu halde kolayı seçer, gözlerini (İdrakini) kapatır ve yalanlara teslim olur. Çünkü gerçek insanı mutsuz eder, gerçek insanı bir şeyler yapmaya iter, gerçek insanın uykularını kaçırır.
Çünkü yalanlar tatlıdır, gerçekler ise acıtır ve insanlar sürekli bir kâbus içinde yaşamak istemezler, normal bir hayatları olsun isterler, mevcut aksaklıkların-sorunların ise siyasilerden kaynaklandığına, hükumetin değişmesi ile sorunlarının çözüleceğine inanmak isterler, ancak futbolla-dizilerle-ekonomik sorunlarla-sahte siyasi çekişmeler ile (Günümüzde bunlara LGBT, seks ve uyuşturucuda eklendi.) uyutulan bir milletin esaretten kurtulması çok zordur!
Cahillerin ortak özelliğinin; “Başkalarını kolayca cahillikle suçlayabilmeleri” olduğunu görmüşümdür. Bir parça aklı olan insan (Ne kadar öğrenirse öğrensin) aslında çok az şey bildiğini, doğru bildiğinden de şüphe etmesi gerektiğini idrak eder.
Yazımı büyük bir âlim olan İmamı Gazalinin sözü ile bitirmek istiyorum; “Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe ererdi”
Avukat Cüneyt Bülent Şeker