Nevruz Bayramı
Yayınlanma :
21.03.2022 07:18
Güncelleme
: 21.03.2022 07:18
"Nevruzunuz canlar mübarek olsun.
Kalb-i mü'minâna bir sefa geldi
Nevruzunuz canlar mübarek olsun."
Didari
Geleneklerimiz
Türk Milletinin güzel geleneklerinden nevruz doğanın canlanışını kutlamak ve bizim de doğayla uyum içinde olmamız şartına dikkat çekmek adına kutlanır yüzyıllardır. Nevruz şenliği yanında bayrak, sancak sevdası da başkadır biz Türklerin. Allah'ının lütuflarından özellikle iki büyük nimetini öpüp alına koyar. Bir ekmeğini, bir de bayrağını-sancağını. Onlar kutsalıdır, asla yere düşmemelidir.
Savaşta bayrağı düşman eline geçmesin diye yutup Bayraklı Baba olmuştur hatta bir yiğit nefer, Gelibolu'da; Çanakkale boğazına nazır bir tepede yatar hala düşman eli sürdürmediği şanlı bayrağının yüzlercesi altında. Orada görev yaptığımız 92-99 yılları arası yedi yılda sık sık ziyaret imkanı bulduk, sünnet olan her çocuğun da mutlaka konvoyla ziyaret etmesi geleneği vardır hatta, oğlum da orada sünnet olduğundan biz de gitmiştik.
Büyüklerinin elini öpüp alnına koymak da bize mahsus, helali yarini ilk alnından öpmek de. Sadece milli bayramlarda değil, düğün evinde, asker uğurlamasında, bağ evinde, balıkçı teknesinde ve daha pek çok yerde bayrağımızı asarız hemen ilk.
Anneciğimin biz yedi evladını korumak için sık sık sobadan kömür küreğiyle aldığı köz üzerine dökerek tek tek hepimizin önüne getirip koklattığı, bütün evimizi saran dumanı ve kokusuyla, sonunda mışıl mışıl uyumamıza sebep huzuru sağlayan üzerlik otu da önemi yeni yeni anlaşılan güzel geleneklerimizden. Aktarlarda var hala, geçenlerde aldım hatta kokusunu özleyip, tütüttüm evimde.
Güzel geleneklerimizi yitirmek yanında, düğünlerimiz ve düğün müziklerimizin de artık millet olarak geldiğimiz yoz, kötü bir taklit batı özentisi hali çok üzücü. Otuz beş yıllık hasretle, ne hayallerle döndüğüm doğduğum topraklarda bu konuda da büyük hayal kırıklığı yaşadım, yaşıyorum ne yazık ki.
Artık köy düğünleri, asker uğurlama ve gelin kınaları bile adi bir klavye eşliğinde hoppaaaa eller havaya basitliğinde, neidüğü belirsiz müzikler ve hiç bir şeye benzemeyen sözde danslarla yapılıyor. Her gittiğim düğünde dayanılmaz eziyet çekiyorum bu yüzden.
Son gittiğim ağabeyimin torununun asker kınasında, askerin arkadaşları harmandalı oynamak üzere anons edildiğinde çok acı bir diyaloğa şahit olup kahroldum hatta.
Gençlerden birisi klavyeyi çalan müzisyene "Harmandalı olmasın." dedi. Kulaklarıma inanamadım, ağlamak geldi içimden.
Başka bir zeybekte ısrar etti çok şükür müzisyen. On dakika bile sürmedi zeybek oyunu koca gecede. En son vakit hep yaptığımız gibi doksan bir yaşındaki çınar babacığıma baston olma bahanesiyle babacığımla birlikte ben oynadım o gençlere nispet harmandalımızı.
Yapmayın çocuklar! Ekmeğimiz, bayrağımız kadar önemli zeybeklerimiz, halaylarımız, türkülerimizle geleneklerimiz de. Onları unutmak kendimizi unutmak demek, kaybolmak demek Allah korusun. Milletler inancı, dili, kültürü yok edilerek tarihten silinir. Bu tuzağa düşmeyelim, bir an önce kendimize gelelim, sahip çıkalım.
Rab'bimiz yardımcımız olsun, tarih boyunca hep yaptığı gibi Türk Milletini korusun. Amin Ya Rab'bi!..
Adevviye Şeyda Karaslan
2020/Salihli
Bir Köyü Olmalı İlla İnsanın
....Bayram sabahları, günler önceden bol cevizli baklavaları yapılmış, sarmalar sarılmış, temizliği bitmiş evimizde son düzenlemeleri yapar, en güzel örtüleri serer, yepyeni elbiselerimizi giyerek heyecanla babamızın ve ağabeylerimin namazdan dönüşünü beklerdik.
Bayramlarda panayır yerimiz olan yukarı mahalledeki kocaman çınar ağaçlarından birine kurulan salıncaklara sallanmaya gitmek büyük heyecandı. Sahi köyümüzün karakol civarında en az beş yüz yıllık gibi görünen içi kocaman mağara gibi olmuş bir çınar ağacı vardı. Hangi sebeple hangi acımasız kıydı da şimdi yok o çınar ağacı! Değerlerimiz gibi asırlık ağaçlarımızı da koruyamadık ne yazık ki.
Bayramlar kadar düğünler de çok güzel olurdu. Geceleri yeşil sarıklı, ak sakallı dedelerin abdest aldığı görülen deremizin kenarındaki pınarın başında, çınar ağaçlarının altındaki dibek taşında keşkekler dövülür, kazanlarla kuzu etli nohut, şehriye çorbası, irmik helvası gibi harika düğün yemekleri pişirilirdi.
Kız evinde akşam kına gecesi olur, gelin ağlatma havalarıyla hem ağlanır hem oynanırdı. Ertesi gün ellerinde uzun enli şişlerle, davul zurna eşliğinde harmandalı oynayarak gelin almaya gelen seymenlerin en önündekinin elinde kargıya bağlanmış ay yıldızlı al bayrağımız, ucunda da nazar değmesin gayesiyle bir tutam üzerlik otu olurdu.
Tutturmak için ya da bereket için belki en uca kocaman, Türklüğün sembolü kızıl elmaya nispeten olduğunu düşündüğüm kıpkırmızı bir elma da saplanırdı. Sarhoş naraları, kültürümüzle hiç ilgisi olmayan yoz müziklerle değil, buram buram Anadolu kokan türkülerle, oyunlarla, dualarla, ibadet gibiydi yüz yıllardır korunup gelmiş geleneklerimizden olan her ayrıntısıyla düğünlerimiz.
Tekbirlerle babanın gelin olan kızının beline bekaretin, saflığın sembolü olarak üç kez dolayıp dolayıp çözerek bağladığı kırmızı kurdeleden gayret kuşağı töreni esnasında ağlamamak mümkün değildi. Bembeyaz gelinliğin, duvağın üzerinden örtülen kırmızı yüz örtüsü ile atın üzerinde nazlı nazlı ne güzel dururdu hem ağlarım hem giderim diyen güzel gelinler. Küçücük de olsak hayran hayran seyrettiğimiz gelin biz kızların hayallerini süsler, hepimiz illa gelin olmak isterdik.
Koca evine varan gelin dualarla karşılanır, Allah’ın emaneti olarak kabul edilir, merdivenleri inip karşılayan, heyecandan eli ayağı titreyerek kırmızı yüz örtüsünü açan damadın helali eşini alnından öpüşü esnasında adeta nefesler tutulurdu. Başlarında bereket için ekmekler bölünür, merdivenleri çıkarlarken üzerlerine bereket getirsin, yeni ailesi ile tatlı geçinsin niyetiyle buğdaylar, şekerler saçılırdı. Biz çocuklar o rengarenk şekerleri kapışmak için yarışırdık. Ne güzel günlerdi.
Hiç kimse gurbette, küs değildi, kimse kimseye haset etmezdi. Düğünümüz varsa birlikte sevinir, cenazemiz varsa birlikte ağlardık. Askere gidecek gençlerimizi günler önceden her gün başka yakınında yemeğe davetlerle ağırlar, davul zurnalarla, vatanına kurban olsun niyetiyle kınalayıp uğurlardık. Gözü yaşlı sevdicekleri, nişanlıları, ya da taze gelin eşleri asker mektubu yolu gözler, hasretle teskere günü beklerlerdi.
Ya şimdi! Neden bozuldu sonra her şey? Bize, o güzelim köylerimize, geleneklerimize, tertemiz insanlarımıza neler oldu???
İlla Aşk /Adevviye Şeyda
"Allah Türk milletini, her yüzyılda bir sınar.
İnsanlık aleminde Türk’lük ulu bir çınar.
Bu gün başsız kalsak da, çıkar bir gün şamil.
Dünya tekrar görecek, insanlık olur kâmil.
Bütün özlem son bulur, Türk’lük kalkınca şaha!
Tüm canlar gurban olur, Adı büyük Allah'a."
Ali Dere (Derebey)
Nevruz bayramımız kutlu olsun...
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: