KORKMA
İçinde bulunduğumuz ahir zaman hengamesinde, millet olarak, bir kez daha oldukça zor bir imtihandayız. Yüzyıl önceki işgal zamanlarını hatırlatan gelişmeler yaşıyoruz ancak; yaradılışla birlikte insanlığa ve ilahi nizamı korumaya memur yüce Türk Milletimize zarar verme, yoketme emelindeki düşman kahpeliğinin, içimizde hep var olan hainler de hainliğin zirvesindeler.
Bu kez cidden insanlıklarını tamamen yitirmişler ve çok iyi hazırlanmışlar. Çok ince detaylarıyla düşünülmüş bir adi planı adım adım sahneye koymaktalar. Tarih boyunca gördükleri halde unuttukları, ders alamadıkları gerçek apaçık ortada oysa. İlahî nizamı yaratanın kudreti üzerinde güç olamayacağı ve nizamının korunmasına memur kıldığı temiz ırk, İbrahim milletini hep olduğu gibi korumaya muktedir olduğu.
O sadece bir vakte kadar mühlet veriyor. Firavun'a verdiği uzun ömür sebebi, günahlarına günah katsınlar diye muhakkak. Kimin daha güzel iş yapacağına bakıldığı imtihan dünyasında herbirimizin de niyeti, gayreti ve yaptığı işe bakılıyor. Bakalım kimden korkuyoruz. Olması gerektiği gibi sadece Allah’tan mı, yoksa mülk ne Allah’ın, ne sizin, sadece bizim olmalı, Allah’a kul değil, bize köle olmalısınız, bizden ummalı, bizden korkmalısınız, yâni ilahınız biziz iddiasındaki zamane firavunlarından mı?
Yine yüzyıl önce, yüce Rab'bimizin lütfu ve ilahi yardımıyla, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde milletçe verilmiş bir kurtuluş savaşı sonrası, milli, büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy'umuz tarafından yazılmış, başka hiç bir milletin böyle bir istiklal marşı olmadığı tespitli muhteşem istiklal marşımızın "Korkma!" kelimesiyle başlıyor olması da o zamandan bu günler için yol göstericimiz, ışığımız olan Atatürk'ümüzün gençliğe hitabesindeki uyarıları gibi ilahi mesaj içeren bir SIR...
Özet olarak, Allah var, gam yok. Zira yüzyıl önce de bu cennet vatanın her köşesi kafir düşman çizmeleriyle kirlenmiş, yakılıp yıkılmıştı. Ordusu dağıtılmış, silahı, cephanesi yoktu. Cefakar halkı yıllar süren savaşlarla yorgun ve yoksuldu. Buna rağmen, 19 mayıs 1919 da Samsun'da başlayan bir umut ışığı, kongrelerle adım adım Anadolu'ya yayılan kurtuluş kıvılcımıyla bu büyük millet bütün dünyayı hayretler içinde bıraktığı bir destan yazdı.
Bugün de aynı ruhla, yine büyük birlik beraberlik örneği göstererek aynı kurtuluşu başarabilecek gücün damarlarımızdaki asil kanımızda mevcut olduğunu biliyoruz çok şükür. Sadece titreyip kendimize gelmemiz, birlik içinde imanımıza, vatanımıza, geleceğimize sahip çıkmamız gerekiyor.
Bu hengamede ve düşman kahpeliğin, hainler hainliğin zirvesinde iken; Nene Hatun'umuzun, anasız büyür, vatansız büyümez deyip bebesini bırakıp mavzeri kapıp koşması gibi bir çare de olası değil ne yazıkki. Zira ne cephe var, ne de korunacak tabya... Bu durumda, asla yılgınlığa düşmeden, neler yapabiliriz sorusuna bulabildiğimiz cevapları değerlendirmek zorundayız.
Ormanlarımızı koruma adına canını veren şehitlerimiz gibi, her birimiz birer nefer olmalı hainlere göz açtırmamalıyız. Dün evimin önündeki tepeden dağın zirvesine yürüyen dört beş genç adam gördüm. Öğlenin deli sıcağında dağda hayırlı bir iş için olmaları aklıma yatmadı ve hemen polise haber verdim. Ekip gönderip müdahale edildi. Belki büyük bir facia önlenmiş oldu.
Akşam saatlerinde az ilerdeki eski cephaneliğin üzerindeki dağda yangın başladı. İtfaiye araçlarıyla zamanında müdahale sayesinde, iki saat içinde kontrol altına alındı çok şükür. Yangın mahalline yakın olduğumdan evimden çıkıp kendilerine gelmem davetinde bulunanlar oldu sağolsunlar. Evimde kalıp dua etmek istediğimi ilettim teşekkürlerimle birlikte. Dün akşam paylaştığım, felaket anında yapmamız gerekenleri uyguladım o çok zor geçen saatler boyunca. Hepimiz için paylaşma kararı aldım.
Tabii ki önlemler, koruma, söndürme araçlarıyla elimizden geleni yapmalı, duaları da ihmal etmemeliyiz. Bir beldede bir kişinin, kıbleye dönerek ezan, tekbir, salavat, dua önerilerini uygulamasının felaketi enaz zararla geçmesine vesile olacağını bildirmiş alimlerimiz zira.
Selâmete çıkana dek sabah ve akşam namazları sonrası 21 Kureyş suresi okumamız önerisi de ne yapabiliriz feryadıyla aradığım günümüz büyük velilerimizden birine ait. Nuh as. duası olan ayetleri okumamız önerisi de Sa'd bin ebi Vakkas Hz.lerinden.
Bu arada kırkıncı gününde yangın felaketleri sebebiyle ara vermek zorunda kaldığım inziva sürecimde, çok manidar iki rüya gördüm. Bunları da sadece uyarı olduğu hissim ve aktarma görevim gereği yazmak zorunda hissediyorum.
İlk rüyam on gün kadar önceydi. Hacı Bayram Veli türbe ve camisi idi etrafında yürüdüğüm mekan; uzakta Ankara Kalesini ve bayrağımızı görüyordum. Gökyüzü ve dağlardan yanardağ püskürmesi gibi alevler yükseliyordu. Aman Allah’ım bu ne hayretiyle görüntülemek üzere çantamdan telefonumu çıkarıyorum ancak telefonum bir anda el bombasına dönüşüyor. İçinde alevleri görüyorum hatta. Az ilerdeki denizden bir avuç su alıyorum. Kalabalıklar görüyorum.
İlk rüyada gönlüme doğan yorum, yangınların telefonla, 5 G baz istasyonlarıyla ilgili olduğu. Bu arada Ormanlarımızın bir yakılma sebebinin de 5 G baz istasyonlarının yeşillik alanlarda çekmediği olduğu bilgisine rastlayınca uyarı olduğunu düşündüm. Bu istasyonların kurulma sebebinin virüs, bakteri yayılması, hatta Çin'deki ilk düşüp ölenlerin ölüm sebebi olan yüksek woltaj verilmesi olduğu bilgileriyle tefekkür sonucu; tedbir olarak, telefonlarımızı ve evdeki Wi-Fi alıcıları sürekli açık tutmama, uzakta bulunmayı uygulayabileceğimiz aklıma geldi.
İkinci rüyam bir hafta önceydi. Bir tezgah üzerinde 1 ml. kadar sıvı çekilmiş enjektörler vardı. Gayri ihtiyari, bilinçsizce birini alıp ağzıma boşaltıyorum. Bir anda önce dudaklarım, sonra tüm ağzım uyuşmaya başlıyor. Zehir olduğunu, hata ettiğimi anlayıp tükürüyor, ağzımı çalkalamaya başlıyorum.
İkinci rüyanın gönlüme doğan yorumu, sulara zehir, kimyasal karıştırıldığı oldu. Bilmeden alıyoruz bu kimyasalları. Nitekim yangın gününden itibaren Bodrum ve pek çok bölgeden sulardan zehirlenme şüphesiyle hastaneye koşulduğu haberi geldi.
Geçtiğimiz cuma günü, tam cuma vaktinde bende de ileri şiddette baş dönmesi ve bulantı belirtileri oldu. Namazımı duvara tutunarak zor tamamladım. Akşama kadar yatmak zorunda kaldım.
Bu konuda istişare ettiğim Kafkas kökenli tıp doktoru, alternatif tıp uzmanının çok güvendiği talebesi olduğunu bildiğim, bir süredir aldığım mizaca göre beslenme ve şifa önerileriyle benim de çok güvendiğim Nuray Ay kardeşim de hocalarının sulara kimyasal karıştırıldığını tespit ettiklerini ifade etti. Çare olarak neler yapabiliriz soruma da aşağıdaki önerileri gönderdi Allah razı olsun.
Tedbirlerimiz ve dualarımızla sonuna kadar direnmeye, imanımızı, vatanımızı, sağlığımızı korumaya gayrete, zalimlere karşı dimdik durmaya devam etmeliyiz. Yüce Rab'bimizin yardımı yetişecektir. Dünyadaki zulümlerin sebebi şer güçlere haddini bildirecektir.
Biz O'na sığınmaya, tevekkül etmeye, emir ve yasaklarına tam riayette bulunarak samimiyetle kulluğumuza devam edelim. Gerisini O'na havale edelim. Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler...
Birlik içinde imanımıza, vatanımıza, evlatlarımıza, geleceğimize sahip çıkabilmeyi, hepbirlikte asrı saadete erişebilmeyi ve insanlık alemini de asrı saadete taşıyabilmeyi nasip eylesin.
Amin Ya Rab'bi!.
Adevviye Şeyda Karaslan
03 Ağustos 2021
"Korunma için; Musluklara büyük mıknatıs koyun. Köy yumurtasının kabuklarını sirkeli suda bekletin yıkayın, kurutun, toz haline getirin. Kullanacağınız suyun içine 1 yemek kaşığı ekleyin. Sudaki zehirleri temizler. Bol bol ev yapımı elma suyu için. Tahin tüketin. Ballı, tarçınlı su için. Muhakak iyot kullanın. Spirulina kullanılması da faydalıdır. "
Şifacı Nuray Ay
KORKMA
Yayınlanma :
03.08.2021 16:04
Güncelleme
: 03.08.2021 16:04
YAZARIN DİĞER YAZILARI