Çınar Babaya Kumru Selâlı Uğurlama
Yazma serüvenimde pek çok taziye yazısı yazdım. Sevdiklerime son vazifem bildim. Yazmadan rahat edemedim. Hepsinde duygu sağanağı yaşamakla birlikte bazılarında ciddi zorlandım ancak en zoru, canından parça olduğun baba için yazılacak olanmış meğer.
Kızlar babacı olur, babasından koşulsuz sevgi, güven duygularını alan babasının kızları çok daha güçlü olur, hayata sıkı sıkıya tutunur denir de birşey unutulurmuş.
Kaybedildiğinde artık babası doksan üçünde bir dede, kendisi altmışında iki evlat sahibi bir anne, hatta tatlı bir torunu olan bir babaanne de olsa, aşık olduğu babasını kaybetmiş, minicik yüreği sızlayan, burnunu çeke çeke ağlayan beş yaşında bir küçük kız olunurmuş meğer.
Öğrenmek için geldiğimiz bu dünyada en iyi öğrenme vesîlesi ölüm, en etkilisi de babanın son günlerine, ruhunu teslim etme anlarına an be an tanıklık etmekmiş.
Onbeş yaşımda yatılı okul sebebiyle gittiğim gibi, otuz beş yıl sonra yine tek başıma doğduğum topraklara dönme sebebim de, tam ihtiyaçları olduğu zamanlarında onlara minnet borcumu ödeyebilmem içinmiş. İyi ki dönmüşüm, iyi ki üç buçuk yıl birlikte yaşayarak hasret gidermişim; on bir yıldır her hastalandıklarında yanlarında olmuşum. En büyük kazanma, huzur sebebi buymuş. Aksi de vicdan azabıyla cehennemin ta kendisiymiş.
Manidar bir şekilde son hastalığı benim de hastalığımla kesişti. Nasılsa öncekilerde fazlasıyla görevimi yaptım vicdani rahatlığında olsam da uzaktan, telefonla hastalık sürecini yakından takip ettim. Elimden geleni esirgemedim. Bu kez refakat edeni olan kardeşimin, "Abla seni istiyor, ben iyi değilim, gelsin helalleşelim." diyor söylemiyle işin ciddiyetini anladım ve taksiye atladığım gibi gittim. Bir gün hastanede refakat etmekle ve son beş gününde heran yanında olarak vazifemi yapmaya çalıştım.
Doktorumuz yoğun bakıma alınması gerektiğini söylediğinde karar vermekte ciddi zorlandık kardeşimle. Anne babamızın tek vasiyetiydi yoğun bakıma ve morga bırakılmamak. Aksi halde hakkımı helal etmem tehditine aldırmamak kolay değildi. Çaresiz önümüze koyulan kağıtları imzalayıp güç bela evine getirebildik. Oralarda ya da yolda kaybetme korkusu berbattı. Yatağına yatırmayı nasib ettin, biraz süre de ver Rab'bim duasına icabet olsa gerek, beş gün verildi çok şükür.
Yirmi gündür birşey yiyemiyor, serumla besleniyordu. Yine çok manidar olarak aynen doğum öncesi, hamilelikte aşeren anneler gibi, o da ebediyete doğum öncesinde olduğu için belki, kış günü en sevdiği meyvelerden önce kavun, son günlerinde de karpuz istedi çınar babamız. Abim ve kardeşim bulup getirdiler. Çocuklarının onun için çırpınması, memnun etmeye çalışması sevindirdi onu. Ben de annem için kış günü kavun bulup getirmiştim dedi. Senin çocukların da senin için bulup getirdiler o yüzden dedim, tebessüm etti. Bir ince dilim kavun yiyebilmesi fotoğrafı, videosu çekilip kardeşlerle paylaşılacak kadar sevinç sebebiydi.
Babacığımız nasıl güzel bir amel işlemişse yetmiş dört yıllık, sabır, vefa ve sadakat timsali eşi her an yanında, hizmetinde olduğu gibi, son on yılda da bir kızı ve son üç ayında hatta tek hayatta kalan kız kardeşi de eklendi hizmet ekibine. Dört kadın bir kaşık çorba, muhallebi, bir yudum komposto suyu, sütlü kahve içirebilmek için çırpındıkça ikinci kaşığı, yudumu içemese de gördüğü ilgiden dolayı oldukça mutlu olduğu ela gözlerinin ışıltısından okunuyordu. Israrla evime götürün arzusunun gerekçesi bu olmalıydı. Bir yoğun bakım odasında, tanımadığı insanlar arasında, hortumlarla soğuk cihazlara bağlı, tek başına ölmek istememişti haklı olarak. Yaşı gereği pek çok organının yorgun, sistemlerinin çökmekte olduğunu bilsek de, hergün eve gelip serumunu, ilaçlarını yapan bir hemşirehanım, oksijen tüpü, hava cihazı gibi elimizden gelen tedavi koşullarını yerine getirmeye çalıştık.
Sondan üçüncü günde tansiyonu, nabzı yükseldi. Kalp krizi geçirdi. Biz telaş içinde iken o ilginç bir şekilde son derece sakindi. O hepimizin çekindiği celâlli babamız gitmiş, yerine son derece tevekkül içinde halim- selim bir adam gelmişti. Benim vaktim doldu kızım, sakın arkamdan çok ağlamayın dediğinde üzgün olduğumuz kadar şaşkındıkda. Helallik istedi. Bizim ne hakkımız olabilir, sen helal et dediğimizde bin kere helal olsun, ben böyle baba bakımı görmedim deyişinin dünyada karşılığı yoktu. Annemizle helalleşmeşleri tam bir duygu seliydi. Babamızdan duymaya alışık olmadığımız, hatta bildiğinden bile şüphem olan o cennetin kapısında yazılı cümleyi, "Lâ ilâhe illâllah Muhammedun Resûlullah" ı kendiliğinden söylediğinde hissettim ölümün soğuk nefesinden ziyade huzurla, selim bir kalple ruhunu teslim edebilme lütfunun paha biçilemez değerini.
Annemizin son günü olduğunu sürekli kaldırıp ellerine bakışından anlamasıyla etrafında pervane oluşu, ellerini tutup moral vermeye çalışması görülmeye değerdi. Sanki yetmiş dört yıl hiç kırmamış, bir dediğini iki etmemiş eşini uğurluyordu. Herşeye rağmen sevgi, vefa bu olsa gerekti. Bizim kendisini korumak adına serzenişte bulunduğumuz zamanlarda, "Yanlış düşünüyorsunuz, onun içinde merhamet var. Elinde olmadan öyle davranıyor. İki yıl arayla yedi çocuk oluverince, üzerine bir de dört yetimin sorumluluğu binince ne yapacağını şaşırdı. Yetiremeyeceğim korkusuyla kendini çalışmaya verdi, çok yoruldu. Sinirleri bozuldu." tespitiyle ariflik, kadirşinaslık da bu olmalıydı.
Kocasıyla birlikte hergün bağlarında çalıştığı halde evde de dur durak bilmeden saçını süpürge eden, her türlü cefaya rağmen içerideki güzelliği görüp hoş görebilen bu cennet gönüllü kadının; hem çalışmak, yorulmak istemeyen, hem de herşeyin en iyisine, lüksüne sahip olmak isteyen, kocasının getirdiğini beğenmeyip dırdır eden, hayatı kendisi ve ailesi için cehenneme çevirenlere örneklik adına mutlaka yazılması gerekiyordu.
İlk kez saçı sakalı karışmış ve rahatsız hisseden babamızı berberini çağırarak tıraş ettirdik. Bedenini vücut temizleme losyonu ve kantaron yağıyla temizleyip, gül suyuyla masajla ferahlatmaya çalıştık. Hergün yaptığımız gibi yatağını, üzerini değiştik. Ayaklarının altına vicks sürdük. Danıştığım hocamın önerisiyle yüzü kıbleye bakacak şekilde yatırdık. Oksijen, hava cihazı maskesini reddederek artık beni rahat bırakın dediğinde hava cihazının ilaç koyulan haznesine gül suyu koyup etrafında püskürterek frekansını yükseltmeye, ferahlatmaya çalıştım.
Artık hiç birşey istemediğini hareketlerinden anlayınca da, sadece o küçük bir kızken güven duygusunun timsali olan kocaman ellerini ellerime almak istedim. Kavrayamayınca tek elini iki elimin avuçları arasında sıkıca tutmak, bütün pozitif enerjimi ona aktarmaya çalışmak yanında yapılacak en iyi şey olduğunu bildiğim Kur'andan ezberimde ne varsa okumaya başladım. Bu esnada bir kez daha, benim söylememe eşlikle "Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah!" dedi çok şükür.
Kalp krizi geçirdiği esnada kendi tansiyonu da çok yükseldiği için olsa gerek, ölüm anında yanına sokulmadı annemiz. Bana bıraktı. Tam ikindi vakti oksijen tüpü bitti. Kapı çaldı, serumunu, ilaçlarını vermek üzere hemşirehanım geldi. O esnada gelen bir öksürükle yüzü morardı ancak hemen açıldı rengi. Hemşirehanımın ruhunu teslim sürecinin başladığını ifade etmesiyle tekbire başladım. Uzattığımız poşete bir damla tükürdü sadece. Ne kan, ne kusma, ne idrar, gaita çıkışı olmadı. Zaten yirmi beş gün birşey yememesiyle beden açlık tedavisi ile temizlenmiş, son beş günde mide kanamasıyla sindirim sistemi, barsaklar boşalmış, kavun, karpuz suyuyla içi yıkanmıştı. Bütün bunlar Rab'binin dünyaya geldiği gibi tertemiz yanına alma hazırlıkları imiş meğer.
Yüzünde öyle sakin, huzurlu bir ifade vardı ki sanki uykuya dalıyordu. Bu yüzden belki, öldüğüne inanmak zor oldu. Yanımızdaki kanepeden izleyen halamın gidiyor, gitti deyişine, negatif konuşma istemiyorum, dışarı çıkın aksi halde sert tepkim sevgili peygamberimizin vefatında "Onun için öldü diyen olursa kellesini uçururum!" diyerek kılıcını çeken Hz. Ömer ile aynı duyguyu yaşadığımın göstergesi olmalıydı. Hemşirehanım sonda ve serum yolunu çıkarmak istediğinde, ellerimle yüzüne, bedenine dokunup, ne olur serumu çıkarmayalım, hala sıcak bedeni, döner belki deyişim tam bir çocuk yakarışıydı. Kendine bakmayı bilen yakışıklı babacığımın cep aynası can verdiğinin testi için kullanıldı.
Maalesef kaybettik dedi hemşirehanım...
Artık çaresizlik, sessiz hıçkırıklarla, acaba hatamız, eksiğimiz, bize kırgınlığı varmıydı, görevimizi hakkınca yerine getirebildik mi endişesiyle yanaklarından çok yüreği yakan sıcacık gözyaşları zamanıydı. Yapabileceğimiz hiçbirşey yoktu. Hemşirehanımın bağlama işlerini de yapmak istemesiyle, anneciğimizin tıpkı çeyiz hazırlar gibi hazırlayıp yıllardır sakladığı kar beyazı Buldan çarşaflar, yumuşacık tülbentler ortaya çıktı. Kocası için ak yaşmağını parçalayıp vermesi sanki onu kokusuyla sarıp sarmalamak içindi. Bembeyaz çarşaflar içinde kundaklı bir bebek gibiydi koca çınarımız. Çam yarması gibi boyu, heybetiyle nasıl da dingin bir göl gibi hareketsizdi. Tam bir teslimiyet içinde, selim bir kalple, kızının okuduğu Kur'an eşliğinde, elleri ellerinde yarım saatlik duygu dolu bir zaman diliminde ruhunu teslim etmiş olması da bir lütuftu illa ki...
Sonraki dakikalar acını ilk paylaşmak istediğin iki evladına yazılan, büyükbabanızı kaybettik yavrum mesajı, o gün ve önceki gün gelip helalleşen abilere, yurt dışında oğlunun yanında olduğu için birgün önce görüntülü görüşmeleri sağlanan ablaya acı haberi ulaştırma; bir yandan aile hekimi, belediyeye bildirme gibi yasal gerekleri yerine getirmeye çalışma sevimsiz zamanlarıydı. Yine vasiyeti üzere morga götürülmek istenmesine izin vermeyerek son gecesini evinde, odasında geçirmesi vasiyetini yerine getirmenin huzuruyla arka odada, yetmiş dört yıllık hayat arkadaşını kaybetmiş acılı annenin yatağının dibine serilmiş bir şilte üzerinde en soğuk, en kesintili, en kısa uykuyla geçirilen tuhaf bir gece sonunda uçağa atlayıp gelen vefakar oğulun güven veren kollarıyla sarılıp bir nebze güç bulundu. Gasılhanede yıkanma, helallik almak üzere apartman önündeki hüzünlü tören sonrası tıpkı bir gelin alma konvoyu gibi kasabamızın yoluna dizildik. Doğum kadar hak olan ölüme, takdire karşı boynumuz kıldan ince idi...
Evimizin dibinde, neredeyse bitişik olan cami avlusunda taziye kabul ediş ve namaz saatini bekleyiş zamanlarında kadınların toplandığı abimizin avlusu yerine babamın tabutunun yanından ayrılmamak iyi fikirdi. Bir daha ona bukadar sokulma imkanı olamayacaktı. Ve yapabileceğin tek şey olan ezbere bildiğin sureleri, duaları okumak. Sessiz sessiz son söylemek istediklerini söylemeye çalışmak...
Cemaat öğle namazını kılıp avluya, tabutun önüne dizildiğinde zahmet edip gelen ve yanımda duran dört hanım dostla en arkada, oturduğumuz bankların önünde cenaze namazını kılmak üzere saf tuttuk. O sessizlik anında patır patır kanat sesleriyle irkildim. Başımı kaldırıp baktığımda caminin çatısına bir gurup kuşun geldiğini gördüm. Tam namaz başlarken minaredeki bir kumru guguk guk guguk guk diye ötmeye başladı. Namaz süresince kesintisiz öttü. Namaz bittiğinde sustu.
Geçtiğimiz yaz kaybettiğimiz, taziye yazısını yazmaya hala hazır hissedemediğim Erzurum'lu zikir ehli Nimet annemizin aynı gün öldüğü eşiyle gömüldükleri esnada kabirlerinin üzerinde bir gurup kuşun tavaf eder gibi uçuştuğunu, acılı evlatlarından dinlemiş olduğumdan acaba bu da öyle bir ilahi mesajmı düşüncesindeydim. Kasaba mezarlığında babası, abisi ve torunları küçük Zehra'mız ve Kader'imizin yanına babamızın gömülmesi esnasında da hep kabrinin başucunda durdum. Beline sıkıca sarıldığım oğlum ve yeğenimden güç almaya çalıştım.
Hocahanım olan arkadaşımın önerisiyle, Kadir suresini okumak üzere babacığımın üzerine atılan topraktan bir avuç almaya çalışırken toprak atmak istediğim zannedilerek elime bir kürek tutuşturuldu. Aşık olduğu babasının üzerine toprak atabilecek kadar güçlü bir kız olmuştum demekki. Attığım üç kürekten sonra aldığım bir avuç toprağa üç kere Kadir suresi okuyarak kabrinin üzerine, tıpkı gelinin üzerine bereket ve tatlı geçim için buğday, şeker savurur gibi savurmak, o surenin enerjisiyle babacığımın kabri ve o kabristantaki bütün kabirlere muhteşem, rahatlatıcı bir enerji yayılacağı bilgisi ve yapabileceğim herşeyi yapmaya çalışıyor olma duygusu çok rahatlatıcıydı.
Son vazifemizi yapma sonrası döndüğümüz baba ocağı çok soğuktu. Hayatımda ikinci kez nerede olduğumu bilemeden, kıbleyi şaşırarak, ters yöne yönelip namaz kılmaya çalıştığımı farkedip telafi etme çabası anları zihnim ciddi yorgun, bulanıktı. İyi ki oğul yanımdaydı. Kapıp evine getirdiği annesini nasıl rahatlatacağını çok iyi biliyordu. Duygu sağanağı ve gözyaşları eşliğinde hatıralar bir bir canlanıyor, bilge oğulun akıllı yönlendirmesiyle sırasıyla dökülüyordu.
Babacığımız iyilik sever, cömert bir insandı. Yedirip içirmeyi çok severdi. Köyümüze gelen devlet memurları, üzümlerimizi, karpuzlarımızı almaya gelen tüccarlar yıllarca aileleriyle birlikte de gelerek misafirimiz olurdu. Yazları yaşadığımız bağevimizde üzümlerimize zarar vermemeleri için büyükçe bir alanda telle çevrilmiş kümesimizde elliden fazla kesimlik piliç hazır olurdu. Canları sıkılıyordur düşüncesiyle tel kümesin kenarına oturup onlara masallar anlatırdım hatta. O Alaşehir'den babamı getirecek trenin saatini bilip, bağımızın kenarındaki incecik patika yoldan karşılamak üzere aşkla koştuğum, babamın da karşılayacağımı bildiği için bana rengarenk şekerler, mavi, pembe minicik mika bebekler getirdiği o masalımsı güzellikteki yıllarımıza ait, iyi ki yazmış olmakla, kitabımla kalıcı hale gelen eşsiz değerdeki hatıralar...
Artık günler oldukça tuhaf bir boşluk ve ince bir sızı ile geçiyordu. O cenaze namazı esnasında gelerek adeta selâ okuyan, cenaze namazı kılan kumrular aklımdan çıkmıyordu. Önceki gün anneme anlatmamla inanılmaz sebebi hikmeti ortaya çıktı. Tesadüfmüydü, bir ilahi mesajmıydı cümlem yarım kaldı. Anlattığım olayla annem birden heyecanlanmış, hüzünlü telli ela gözleri yaşla dolmuştu. Hiç şaşırmadım kızım. Babanız ömrünce kumruları besledi çünkü; kasabadaki evimizin balkonunda kumrular için yem kabı durur, özellikle onlar için buğday alır, kabı hiç boş bırakmazdı açıklaması sözün bittiği yerdi...
Anneciğimizin tespitiyle, babacığımız çocuklarına gelecek hazırlama gerekçesiyle kendini çalışmaya vermiş, namaza, ibadete hali vakti kalmayacak kadar dünya telaşına düşmüştü. Zengin olma hırsına kapılmak ve o yıllarda pek çok insanımızın düştüğü alkol v.s tuzaklarla onca hatasına rağmen, huzurla, selim bir kalple, Kuran'ı Kerim eşliğinde, kızının elleri ellerinde, tevhidle, tekbirle ruhunu teslim etmesinin, Rab'binin rahmetinin, affediciliğinin sebebi hikmetini düşünürken, üçü kız yedi evlat yetiştirme, üçü kız dört yetime hem amcalık, hem babalık yapıp evlendirme ve üç kız kardeşine hem abilik, hem babalık yapması yanında, tek bir gün ihmal etmediği, her ihtiyaçlarını karşılayıp, gerektiğinde sırtında taşıyarak anne- baba duası kazanma, yaptığı iyilikler, çalıştırdığı amelelerin paralarını anında ödemesi, üzerinde hiç kul hakkı olmaması gibi sebepler düşünmüştüm ancak kumruları bilmiyordum.
Yağmur birikintisi çukurundan su içemeyen köpeğe merhamet ederek ayağından ayakkabısını çıkarıp su içmesini sağlayan günahkâr kadının affedilip cennete layık görülmesi yanında, kedisini aç bırakan ibadetli kadının cehennemi boylaması ibretlik menkibede de görüldüğü üzere, güzel dinimizin özü sevgiydi, merhametti. Yüce Rab'bimizin affının, rahmetinin nereden geleceği de hiç belli olmazmış demekki...
Babacığımız kendine bakmayı bilirdi. Doğal olmayan hiçbirşey yemezdi. Heran sinek kaydı tıraşlı, yelekli takım elbiseliydi. Cep aynası, tarağı yanında illa hacdan hediye gelmiş, özel günlerde sürdüğü meşhur kokusu da olurdu. Evlerinden ayrılacağım gün düzeltmeye çalıştığım kanepenin arasından, adeta elime tutuşturulan, kimbilir nezaman oraya sıkışarak benim elime geçmeyi bekleyen de babacığımın bana hatıra bıraktığı kokusuydu...
Babamız, annemiz, önceki atalarımız ve de arkamızdan gelecek zürriyetimiz için yapabileceğimiz en hayırlı amelle, insanlığa faydalı işler yapmakla, yüce Rab'bimizin lütuflarının hakkını verebilmek, minnet borcumuzu ödeyebilmek niyazıyla...
Cümlemizin ölmüşlerine rahmeti, merhametiyle muamele eylesin. Mekanları cennet olsun. Vakti geldiğinde cemaliyle ödüllendirip, sevdiklerimizle cennette buluşabilmeyi de nasib eylesin.
Amin Ya Rab'bi!.
Adevviye Şeyda Karaslan
17 Şubat 2022 /Salihli
Çınar Babaya Kumru Selâlı Uğurlama
Yayınlanma :
17.02.2022 11:38
Güncelleme
: 17.02.2022 11:38
YAZARIN DİĞER YAZILARI