İlişkilerde en sık duyduğum cümlelerden biri şu: “Konuşuyoruz ama bir türlü anlaşamıyoruz.” Aslında burada mesele konuşmak değil, anlaşılma arzusu. Çünkü çoğu zaman insanlar dinlenmek için değil, cevap vermek için konuşuyor. Ve bu da ilişkilerin en büyük çıkmazına dönüşüyor: iletiyormuş gibi yaparken aslında birbirimizi duymamak.
Modern hayat, ilişkileri kolaylaştırmıyor. Hızlı tempolar, artan stres, ekonomik zorluklar, dijitalleşen iletişim biçimleri… Tüm bunlar çiftler arasında hem fiziksel hem duygusal mesafeler yaratıyor. Birbirine dokunan ama temas etmeyen, aynı evde yaşayan ama ayrı dünyalarda hisseden çiftlerin sayısı hiç az değil.
İlk adım, iletişimi yeniden öğrenmek. Çünkü çoğu çift, kavga etmeyi değil, sağlıklı tartışmayı bilmiyor. Duygular birikiyor, beklentiler dile getirilmiyor, her kriz geçmişin yaralarını da yanına alıp büyüyor. Oysa ilişkide zamanında kurulan bir cümle, ileride büyüyecek bir kırgınlığı önleyebilir.
İkinci adım, empati. Basit gibi görünse de, karşımızdakinin ne hissettiğini gerçekten anlamaya çalışmak ilişkilerin kimyasını değiştiriyor. “Ben olsam ne hissederdim?” diye sormak bile çoğu zaman büyük bir kırılmayı önleyebiliyor.
Bir diğer önemli başlık da ilişkide bireysel alanı korumak. Her şeyin birlikte yapılması, sürekli temas hâli, uzun vadede bıkkınlık yaratabiliyor. Bir ilişkinin sağlıklı olması, iki bağımsız bireyin ortak bir alan yaratabilmesine bağlıdır. Ne senin her an onunla olman gerekir, ne de onun her şeyini seninle paylaşması. Dengede kalabilmek, sevginin sürdürülebilirliğini sağlar.
Ve elbette, profesyonel destek almaktan çekinmemek. Çift terapisi hâlâ bir tabu gibi görülse de, aslında ilişkinin bakımını yaptırmak gibidir. Nasıl ki diş ağrısında doktora gidiyoruz, ilişkide de bir şeyler aksadığında bir uzmandan rehberlik almak son derece insani ve sağlıklı bir yaklaşımdır.
Unutulmamalı:
Bir ilişkiyi yürütmek, çaba ister. Ama bazen en büyük çaba, susup dinlemek, durup düşünmek ve gerçekten “anlamaya çalışmak” olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: