YAŞANTI OLARAK HAYATIMIZ İNSANA MI YOKSA ……… MI BENZİYOR?
Denizde en fazla yaşayan canlı Gröland balinası 200, karada kaplumbağa 190 yıl,karada ise en az ömrü olan kelebektir. Kelebeğin ömrü en fazla bir gündür. Bazı türlerinin de 6 saat olduğu da söylenir. İnsan bedeni ise yüz yıl yaşamaya uygun olarak yaratılmıştır. Gençlikte iliğe doymuş kemikler, dolgun kaslar ile gücünün doruk noktasına ulaşan insan bedeni, yıllar üst üste yığıldıkça, vücuttaki yeni doğan hücreler, yıpranan hücrelerin yerini alamayınca, kemikler ve kaslar zayıflamaya, gençlikteki gücü kuvveti kaybetmeye başlayarak Yasin suresi68: “ Uzun ömür verdiğimizi yaratılışta tersine çeviririz. Akıl etmiyorlar mı?” buyrulmaktadır.
Ben 68 kuşağındanım. Bizim gençliğimizde Sovyet komünizminin popüler olduğu dönemlerdi. O yıllarda rahmetli Necip Fazıl’ın çok meşhur bir sözü kulaklarımda kaldı. “ Otuz yaşına kadar komünist olmayan eşşektir, otuz yaşından sonra komünist olan da eşşek oğlu eşşektir.” derdi. Gençken “ dünyayı ben yarattım “ noktasında olan insanın, adımlarının çukura doğru yaklaştığında ömür muhasebesiyle hayatı adeta bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başlar. Gençliğinde farklı arayışlara yönelen insanoğlu, kendisinin ve insanların bir Yaratanı olduğuna dair sezgileri kendini uyarmaya başlar. Çünkü insanın yaratılışından beri bu sezgi hiçbir zaman ve hiçbir dönemde yok edilememiştir. Uzağa gitmeye gerek yok. “ Din afyondur.” söylemiyle “Din”e savaş açan komünizm, yetmiş yılda tarihin tozlu sahifelerinde yerini almıştır.
Bu nedenle insanı başka canlılardan ayıran en büyük özelliklerden biri, kendisinin ne olduğunu merak etmesidir. Canlılar arasında kendisinin ne olduğunu, nereden gelip, nereye gittiğini merak eden bir varlıktır. Bu nedenle de her zaman ve her çağda insanlar kendisini yaratan kutsal varlığı arama zorunluluğu duymuştur. Dolayısıyla insan kendini, diğer canlılardan farklı bir yerlere yerleştiriyor ve kendisine de o yerden bakmayı deniyor. Tarihin kaydettiği bir çok ateistler gibi, gençlik yıllarında inanç zafiyeti içinde olan Tolstoy bile ezeli kusuru içindeki hatasını idrak ederek deli gibi sabırsızlık içinde ahir ömründe : “ Tanrım bana bir inanç armağan et!” diye yakarmıştır.
İnsan, aslında özgür olarak yaratılmıştır. Zaten özgürlük de yaratılışında vardır. Ama bu özgür iradesi başıboş bırakılmamıştır. Fıtratına aykırı olacak şeylere, yasak konularak onu zarardan korumaya çalışılmıştır. Cennetteki yasağı da bu yönden değerlendirmekte yarar var. İnsana, yasak ağaca yaklaşma istidadı bu nedenle verilmiştir. Dolayısıyla yasakları işleme gücü de verilmiştir. Aynı şekillerde hayvana da yemesi ve yememesi gereken şeyler de vahyedilmiştir. Ama Hayvan yemesi gereken şeyleri yer. Yenilmemesi gereken şeylere asla meyletmez. İnsansa, yapması ve yapmaması gereken şeylerin tümüne meyillidir. Onu, bu meylinden alıkoyacak irade verilmiştir. Yani her şeyi isteme ve istememe hususundaki karar verme yetisi verilmiştir.
Hayvan ve melek için “ Her şey” mubahtır. Çünkü onlar ancak kendilerine mubah olan şeyleri yapabilirler. Yapabileceklerinden başkasını yapmaya muktedir olmadıkları için, yaptıkları şeylerin tümü kendilerine mubahtır. Oysa insan potansiyel olarak her şeyi yapabilir. Her şeyi yapmaya muktedir olduğu için de ona “ yapmaması gerekenler” hususunda sınırlar belirlenmiştir. İnsanın, insan olarak kalabilmesi, bu sırlara uymasıyla ortaya çıkar. Aksi takdirde hayvanlaşır. Hatta hayvan derecesinde bile kalamaz Hayvandan daha aşağı duruma düşer. Nitekim Cenab-ı Hak da Araf Suresi 179: “ :…bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır ama onlarla göremezler kulakları vardır ama onlarla işitemezler Onalar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır”
Hayvanlarda utanma olmadığı gibi Allah’a inanmayan insanda da utanma yoktur. Utanmayan insan da hayvanlaşır. Peygamberimiz “ Utanmayan istediğini yapsın” buyurmuştur. Dostoyevski de “ Tanrı yoksa her şey mubahtır” der.
Burada Nietzsche’nin tarihi bir sözünü hatırlayalım. “ Önünde yayılan sürüyü gözle bir: Ne dünü bilir, ne bugünü, bir o yana sıçrar, bir bu yana, yer uyur ve geviş getirir. Yeniden sıçrar sabahtan akşama, bugünden öbür güne, kısacık hayatında haz ve acılarıyla bağımlı, an’ın tepeciklerinde yaşar durur. Bu yüzden de ne bir üzüntü, ne de bir bıkkınlık duyar. “ Hayvanlar, sürekli bir unutuş içinde bulunduğundan onun tarihi yoktur. Hayvanlarda geçmiş ve gelecek yoktur. İleriye yönelik bir tasarı yoktur.
Rabb’ımız bizlere değer vererek yaratıkların en şereflisi olarak bu dünyaya gelmemizi takdir etmiştir. Bu şerefi koruyarak insan olarak mı, yoksa hayvanlaşarak yaşama tercihi, tamamen insanın kendine bırakılmıştır.
www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: