İlahi veya İlahi olmayan bütün dinlerde şeytan, görülmeyen fakat varlığı içimizdeki “ NEFİS”le hissedilen azgınlık ve kötülükte çok ileri giden kibirli, asi, insanları saptırmaya çalışan varlık demektir. Kur’an-ı Kerimde ismi “ İBLİS” olarak geçer.
Melek de: yemeyen, içmeyen, erkeklik ve dişiliği olmayan, günah işlemeyen gözle görülmeyen ama varlığı içimizde “ VİCDAN”la hissedilen, Allah’ın emirlerine tam olarak itaat eden varlıklardır.
Çoğu kez şeytanı kazma dişli, çirkin suratlı, saçı, sakalı birbirine karışmış korkunç ve korkutucu varlık olarak viranelerde, karanlık ve izbe yerlerde düşünürüz. Melekleri de iyilik timsali olarak beyaz giysili , beyaz kanatlı varlıklar olarak göklerde uçtuğunu düşünürüz. Acaba düşündüğümüz gibi mi? Bu düşüncemizde doğru olan şey şeytan kötü ve kötülüğün timsali olup, insanı Allah’a isyan ettirmek ve ona olan inancını sarsmak için insanları sapıtarak dünyada her iki cehennemi kazandırmanın gayreti içindedir. Bütün cabası bu yöndedir. İnsanlara günah işlettiği, kendine arkadaş edindiği için sevinir. Melek de şeytanın zıddına insanları şeytanların iğvasından korumaya çalışır. Bu iki görünmez varlıktan şeytanı karanlık izbe yerlerde, meleği de göklerde aramayalım. En yakınımızda ve içimizde arayalım. Nasıl mı?
Allah her insanı yaratırken içine manevi bir terazi koymuştur. Bu terazinin adı: “ VİCDANDIR” Her dinin din âlimleri ile bazı filozoflar vicdanın sesini “ Tanrı fısıldaması “ olarak kabul ederler.
Kaf 16-19: “ İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz. Sağında , solunda oturmuş iki alıcı (yaptıklarını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız. O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın.
Peygamberimize göre de: Meleklerle, şeytanlar kesinlikle bizimle beraberdirler.
“Muhakkak ki şeytanın ve meleğin insanoğlunun kalbi (vicdanı) üzerinde yönlendirici tesiri vardır. Şeytanın tesiri, kötülüğe sevketmeye ve hakkı yalanlamaya, meleğin tesiri ise hayra doğru ve hakkı tasdik etmeye yöneliktir. Meleğe âit hayra yönelik tesiri gönlünde hisseden kimse bunu Allah’tan bilsin ve Allah’a hamd etsin. Kendisini kötülük tarafına çekmeye çalışan bir tesir hisseden kimse de kovulmuş şeytanın şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınsın.” buyurdu. (Buhârî,
Kısacası şeytan ve melek daimi olarak içimizde bir savaş halindedirler. Şeytan ve melekten hangisinin galip geleceği de bize aittir. Siz okurlarımı bu gerçeği daha iyi ifade edebilmem için sizlere hikaye ile arz etmeye çalışayım:
Yaşlı adam kulübesinin önünde torunu ile birlikte oturmuş az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahtı. On iki yaşındaki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup dururlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli olacak iken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu. Merakla sordu dedesine.Yaşlı adam, bilgece ve tatlı gülümsemeyle torunun sırtını sıvazladı.
-Onlar, benim için iki simgedir evlat, dedi.
-Neyin simgesi dedeciğim? diye sordu çocuk. Yaşlı adam, derin bir nefes alıp rahatladıktan sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı.
-Melek ile şeytanın simgesi evladım.. Aynen şu gördüğün köpekler gibi. Melek ve Şeytan içimizde sürekli mücadele eder, durur. Onları seyrettikçe ben, hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları, dedi. .Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa kazananı da olmalı, diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara yenisini ekledi.
-Peki, hangisi kazanır bu mücadeleyi dedeciğim? dedi. Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem ,o kazanacak. İçimizdeki şeytanı beslersek şeytan; içimizdeki meleğin fısıldamasını dinlersek melek kazanacak, diye cevapladı dede.
Gerçekten bir iş yapmaya kalktığımızda içimizde o işin yapılması ve yapılmaması konusunda iki duygunun çarpıştığını hissederiz. İyi ise “yap” diye fısıldayan meleğin simgesi vicdan, “yapma” diye fısıldayan da şeytanın içimizdeki sesi “Nefis”tir. Dedenin dediği gibi biz meleğin ve şeytanın fısıldamasından hangisine uyarsak o güçlenecek ve bizi o yönlendirecektir. Sürekli meleğin fısıldamasını dinlersek, şeytan bizden umudunu keserek elini ayağını çeker. Şeytanı dinlersek melek elini ayağını çeker bizi şeytana terkeder. Hangisini besleyeceğimiz ve hangisini semirteceğimiz tamamen bizim irademize bağlıdır.
Nitekim yüce Peygamberimiz de bu konuyu şöyle özetlemiştir. Uhud Harbinden dönerken Medine’ye yaklaştığında ashabına “Küçük harpten büyük harbe dönüyoruz.” buyurmuştur. Bunun üzerine Sahabeler sorarlar: “Ya Resûlullah, bundan daha kötü bir harp mi olur? Zira siz bu savaşta mübarek yanağınızdan yara aldınız, dişiniz kırıldı.” dediklerinde, Peygamberimiz, “En büyük savaş insanın kendi nefsiyle, kendisiyle yapmış olduğu savaştır.” diyerek içimizdeki nefse (şeytana) dikkat çekmiştir.
Hikayemle örtüşen sosyal medyadan aldığım paylaşımların yorumunu da takdirlerinize sunuyorum.
1-Gusül abdesti farzdır ve her Müslümanın olmazsa olmazıdır. Geçenlerde sosyal medyada bir bayan etrafına topladığı birkaç bayanla ” GUSÜL ABDESTİNE HAYIR” pankartıyla protesto yürüyüşü yapıyorlardı. Bu gösteriyi yapan kadınlar belli ki gusül abdesti almadıkları halde gusül abdesti alanlardan neden rahatsızlar? Gusül abdesti alanlar onlara:” niye boy abdesti almıyorsunuz?” dediği var mı?
2-Cuma namazına gitmeyen ünlü gazeteci, Cuma namazına gidenlerden neden rahatsız? Cuma namazına gidenler bu gazeteciye “ Niye cumaya gitmiyorsun?” diye bir söylemi var mı?
3- Narin olayında Tavşantepe köyünde “cami var, minare var, kuran kursu var, ezan okunuyor” diyerek, yapılan menfurca cinayeti hiçbir ilgisi olmadığı halde şeytani mantıkla dinle ilgilendirmeye çalışıyorlar
Ama dünyanın en meşhur üniversitelerin bulunduğu Chicago, Sorbonne, Oxford üniversitesinin bulunduğu şehirlerde kulakları çınlatırcasına kilise çanları çalıyor. Bu üniversitelerin bulunduğu kentlerde olan rezilliklerden batıda kiliseleri sorumlu tutan var mı?
4- Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Erbaş “ Şahadet kelimesini bilmiyormuş” develerin dahi güleceği bir iftira. Bu iftirayı atanın “Şahadet ve Tevhit “ kelimesinin ne olduğunu biliyor mu acaba?
4-Köyün gözaltına alınan İmamın telefonda : “ polisler porno resimler bulmuş.” Bir defa imamın telefonun polisler değil, Jandarma almış ve jandarma da bunu yalanlamasına rağmen hala bu iftira sosyal medyada köpürtülerek yayılmaktadır. Bu iftirayı köpürtenler bu imam kardeşimizin cemaati, eşi ve çocukları karşısındaki durumunu empati yapıp hiç düşündüler mi? Kendilerine böyle bir iftiranın yapılmasına razı olurlar mı?
5-Bütün bu asılsız iftiraları yayanların dini bir kaygu ile değil, din görevlileri şahsında dini aşağılamak. Amacıyla yaptıkları aşikardır.
Buna karşılık :
1- Fransa’da 70 yılda kiliselerde 330.000 cinsel tacizin olduğu Katolik piskoposlar konferansında papazlar tarafından dillendirilmiştir.( İnternet)
2-Almanya’da 1946 ile 2014 yılları arasında Katolik kilisesine bağlı rahipler tarafından 3600 küçük çocuk cinsel tacize uğramıştır. Hatta Amerika’da bir kilisede 136 cinsel tacizde bulunan rahibin filmi bile çekilmiştir.( İnternet)
3- Ülkemizde yaşayan Yahudi asıllı Türk vatandaşlarının Gazze savaşına katılmalarının yanında, ülkemizde bulunan kilise ve havraların yanlışlıkları özellikle fener patrikhanesinin ülkemiz aleyhinde çevirdiği fırıldaklar gündeme gelmezken, var mı yok mu, ezan, cami ve din görevlilerimize olan düşmanlığının altında ne yattığını siz okurlarımın idrakine bırakıyorum.
Mahallenin ahlaksız kadını, mahallede yer edinebilmesi için bütün mahalledeki kadınların kendisi gibi olmalarını istermiş. Din ve dindarlardan rahatsız olanlar da ahlaksız mahalle kadını gibi inananların da kendileri gibi olmalarını isteyerek içlerindeki kara köpeği( Şeytanını) memnun etme cabası içindeler.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım meramı Rabbim Bakara 165 de: “ İnsanlardan bazıları Allah’ın peşi sıra ortaklar edinir de ( onları ) Allah’ı sever gibi severler.” Sözün bittiği yer. Nasıl inananlar inandığının yolunda hizmet etmeye çalışıp , Allah’a layıkıyla kul olmaya çalışıyorlarsa, onlar da inandıklarını hoşnut edip ona kul olmaya çalışıyorlar.
Hiç merak etmeyin Firavun ve Nemruttan günümüz nemrutlarına kadar Allah’ın dışındakileri dost edinip, Allah’ı sever gibi onları sevenler bugüne kadar arpa boyu kadar yol alamamışlardır. “ Ben “ALLAH’ı yer yüzünden kovacağım “ diyen Lenin’in komünist rejimi ancak 74 yıl yaşayabilmiştir. Komünizm yıkıldıktan sonra kiliseler harıl harıl dolmuş taşmıştır. Her kurumda yanlışlıklar olabilir. Evet yanlışlar elbette dile getirilir bir daha yapılmaması için. Ama iftiraya hayır. Unutmayın ki dinimizde iftira Bakara 191 de: Fitne öldürmekten daha şiddetlidir.” Buyrulmaktadır.
Yazımı ünlü bir tarihçinin sözüyle bitireyim: “ Dünyayı dolaşınız! Dünya üzerinde edebiyatsız, kültürsüz, yolsuz, okulsuz, elektriksiz köyler ve kentler bulabilirsiniz. Ama asla “ MABETSİZ” ve “ MABUTSUZ” köyler ve kentler bulamazsınız. Bu toplumlar içinde deist, ateist, agrostik insanlara rastlayabilirsiniz. Ama tarihin eskimiş sahifeleri bugüne kadar dünyada tümüyle dinsiz bir topluma rastlamamıştır.”
Yüce peygamberimiz: “ Kişi sevdiği ile beraberdir.” Buyuruyor. Bu ölümlü dünyada herkesi sevdikleriyle, ahirette de sevdiğiyle buluşması duasıyla… AMİN... www.kadirkeskin.net.
Yorumlar
Kalan Karakter: