O AMCA DAĞITMIŞ BİZ DE TOPLAYALIM
Öğrenmeyi öğrenmek, karmaşık soruların çözümünde anahtar bir rol üstlenir. Kendine güvenin kazanılmasında önemli bir araçtır. İranlı ünlü matematikçi Meryem Mirzakhani öğretmenine sorduğu kaliteli sorular sayesinde Nobel ödülü kazanmıştır. İsterseniz konuyu biraz daha açayım.
Öğrencileri Meryem Mirzakhani’ye Matematik Nobel ödülünü nasıl kazandığını sorduklarında, Mirzakhani nazik bir tebessümle öğrencilerine döner ve şöyle cevap verir. Haklısınız, tüm dünya üniversitelerinde, okullarında binlerce değil on binlerce matematik profesörü ve öğretmeni arasında beni seçtiler. Fakat ben bu ödülü almamı anneme borçluyum. Öğrenciler büyük şaşkınlık içinde sorarlar. “ Annen de matematikçi mi idi?” Hayır, annem matematikçi değil, öğrenimi de sadece ilkokuldu. Öğrenciler “ Nasıl olur Hocam, matematik ödülü almanızda ilkokul mezunu olan annenizin ne gibi katkısı olabilir? Mirzakhani her zamanki tevazu içinde konuşmasını şöyle sürdürür Şimdi bakın, dediğim gibi ben anneme çok şeyler borçluyum. Çünkü bütün anneler çocukları okuldan eve döndükleri zaman onlara şöyle sorarlar: “ Evladım bugün öğretmenin sana soru sordu mu?” Oysa benim annem okuldan eve gelince ilk işi bana şunu sorardı. “ Kızım bugün öğretmenine hangi soruları sordun?” Böylece annemin bana öğrettiği soru sorma ve sorgulama hevesi bende giderek arttı. Tüm öğrencilik hayatımda bu yönde hazırlık yaptım. Her akşam yatağa girmeden hangi soruları soracağımı hazırladıktan sonra yatağıma girerdim. Sordum, soruşturdum, sorguladım, okudum ve araştırdım. Sonuçta işte böylece matematik dalında Nobel Ödülü almaya hak kazandım. Dediğim gibi, bu ödülü almama annem sebep olmuştur. Huzurunuzda anneme minnet borçluyum,” diye öğrencilerin sorularını cevaplar.
Bazı meslektaşlarımız öğrencilerin soru sormalarından pek hoşlanmazlar. Hatta bazıları öğrenciyi “Ukalalıkla” itham ederler. Ben ise derslerimde öğrencilerin soru sormalarından çok hoşlanırdım. Akıllarına ne geliyorsa sormalarını isterdim. Bildiğimi cevaplar, bilmediğimi de okur araştırır ertesi derste cevaplamaya çalışındım.
Bir gün öğrencilerimizden Z. P. Parmağını kaldırarak “ Hocam geçenlerde bize ailecik misafir yakın bir akrabamız geldi. Allah’a inanmadığın söyleyerek, “öldükten sonra dirilmenin dinlerin uydurduğu bir hikâye” dedi. Ben söylediklerini size sormak için aynen yazdım okuyabilir miyim?” “Bir adam denize düşse, balina adamı yutsa, balina da et olsa, balinayı balıkçılar tutsa, parçalara bölerek satsa, bunu onlarca adam yese, adamların biri Türkiye’de, biri Amerika’da, biri Almanya’da ölse, biri yangında ölse, birisi toprağa gömülüp ot olsa, koyun yese et olsa bu denize düşen adamı Allah nasıl ve nerede bulacak?”
Öğrenciyi rahatlamak ve onere etmek için ben de Öğrenciyi tebrik ederek böyle bir güzel soru sorduğu için teşekkür ettim. Eğer o amcayı görürsen onu da tebrik ediyorum çok zeki bir adam olduğunu ona söyle onu da tebrik ediyorum.” dediğimde öğrenciler de şaşkınlık içinde benim nasıl bir cevap vereceğimi bekleyerek inanılmaz bir dikkat kesildiler. Ve devamla:
“Sevgili Z. O amca dağıtmış gel biz de beraber toplayalım diyerek soruyu cevaplamaya başladım. Ve dedim ki: “ Bak o amca dağıtmış. Peki ama o amca nereden geldi? En az 80 kilo olarak tahmin ettiğim o amca, annesinden dünyaya geldiğinde 3,veya 4 kilo idi. Ana rahmine düştüğünde gözle gürüldemeyecek kadar küçücük bir su damlacığı idi. Allah onu 80 kiloya getiresiye kadar dünyanın her tarafından topladı. Kafkaslardan Kuzey rüzgarları, Afrika’dan güney rüzgarları esti geldi. Antalya’dan domates, Adana’dan karpuz Karaman’dan bulgur, Konya’dan un, Rize’den çay ,Akhisar’dan zeytin, Manisa’dan üzüm, Edirne’den peynir, Anamur’dan muz, Amasya’dan elma, Hicazdan hurma geldi. Bunların oluşması için de gökyüzünden ısı geldi. Yani senin benim, o amcanın ve hepimizin oluşması için yer ve gök elbirliği etti, bizler meydana geldik. Ölümlü insanoğlu bile TV vericisi ile Ankara’dan, İstanbul’dan hatta dünyanın öte köşelerinden havaya yaydığı görüntü ve sesleri bizler bir düğmeye basınca ekranda toplayabiliyoruz. İnsan havaya dağıtılmış bu sesi, görüntüyü toplayabiliyorsa, insanı yaratan Allah niye yarattığı insanı tekrar toplayamasın?” dediğimde, öğrenciler hep beraber “evet hocam toplar “ diye tasdik ettiler.
Yine devamla. “ Z. Oğlum inanmayanların bu türlü soruları yeni değil. Aynı soru bir başka şekliyle Müşrik Ümeyye Bin Halef tarafından peygamberimize de sorulmuş. Yasin suresinin son sahifesinde geçer. Umeyye Bin Halef çürümüş kemiği eline alarak peygamberimizin huzurunda ufalayarak “ Bu çürümüş kemikler mi dirilecek?” dediğinde, Peygamberimiz de: “ O kemik hiç yok iken nasıl kemik haline getirilmişse, çürüdükten sonra da toplayacak olan O’dur.”
Sonuç: Bakmak şahitliği, görmek derinliği ifade eder. Bakmak sadece gözle olur. Görmek akıl-kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir. Bakmak bir göz hareketi, görmek bir şuur faaliyetidir. Bakışta geçicilik, görüşte seçicilik vardır
Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır. Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varır hayranlık duyarız. Bakan gözle yaratılan insanoğlu, kara topraktan yaratılan o güzelim siyah, mavi, yeşil gözlerle yaratanını görememişse o gözler ancak iki oyuktan ibarettin.
Bakan değil, gören göz, var olan her şeyde Tanrı’yı, var olan her şeyi de Tanrı’da görür. Şunu unutmayalım ki, Evrende var olan her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi, mutlaka sonu da vardır. Bizim de bir başlangıcımız ve sonumuzun olduğu gibi. Ama sonumuz da kesin kes yanarak, yenerek yokluk ve kara toprağın altında kaybolmak değildir. Sonbaharın sonunda kemikleşen ağaçların yaşadığımız kış mevsiminde yağmurların yağması, güneşin de toprağı yalaması ile baharın yeşil yaprakların fışkırması, binlerce değil, milyonlarca sayısız bitki, çiçek, çiğdem ve kır laleleri boyunlarını uzatıp toprak üstene çıktığı gibi” Gökyüzü yarıldığında, yıldızlar döküldüğünde, denizler fışkırdığında, kabirler boşaltıldığında, herkes önden neyi gönderdiğini ve neyi geride bıraktığını bilecek.” ( İnfitar suresi) Abese suresinde de:“ Kişi kardeşinde kaçacak, annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacak. O gün onlardan her kişiye yeterli bir işi vardır. O gün nice yüzler vardır ki pırıl pırıldır. Gülmekte ve sevinmektedir. O gün nice yüzler de vardır ki üzerinde toz vardır. Onları karanlık kaplayıverir. İşten onlar kâfirlerin ve facirlerin ta kendisidir.”
Dağılanların toplanıp dirilteceğimiz günde Rabbimiz bizi ve sevdiklerimiz yüzü aydınlık kullarından eylesin. Amin…
www.kadirkeskin.net
Yorumlar
Kalan Karakter: