Şimdi böyle de başlık mı olur?
Yine okunmak için farklı bir başlık mı attın? Dediğinizi duyar gibiyim. İnanın eskiden böyle şeyler duymazdım ya da düşünmezdim ama ben bile değiştiysem düşüncelerim artık birden fazla olduysa herkes her şeyi düşünebilir diyorum yani biz insanlığımızı kaybettik mi diye sormam da bundan hatta çok hafif bir cümle bence.
Çünkü bundan 20 – 25 sene önce böyle şeyler gelmezdi kimsenin aklına. Herkes sokağa çocuğunu rahatlıkla salar oynatırdı. Parklarda birisi bir bisküvi ikram ettiği zaman kimse endişe etmez gönül rahatlığıyla alırdı. Anneler babalar aman oğlum kimse ile konuşma birisi bir şey verirse sakın alma yeme demezdi. Şimdi ise durum herkesin bildiği gibi sokakta sevimli bir minik çocuk görsek sevmekten başını okşamaktan korkar olduk. Herkes birbirinden tedirgin ve şüpheci.
Böyle bir ortamda insanların kitleler halinde bireyselleştiği aynı apartmanda olup komşusu ile bir defa selamlaşmayan vefat eden komşusunun haberini neredeyse yıllar sonra alan bir zamanda yaşamanın imtihanıyla sınanıyoruz. Şimdi bu kadar lafı güzafın ne gereği vardı diyorsunuz. Var mıydı yok muydu bilmiyorum ama benim de biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı.
İlk önce ajanslara İstanbul’da ki 4 kardeşin kapılarına “Dikkat siyanür var Polise haber verin” yazısı ile bir haber düştü. İnsanlığımdan utandım artık tüm insanlar utanmıştır diye düşündüm ya da ben öyle zannettim insan insanlığından utanmıştır. Herhalde gökten taş yağacak zamana geldik diye düşündüm ama bir futbol maçı kadar değerinin olmadığını bu haberin sosyal medya da top on içerisinde yer bulamamasıyla anladım. Bunu daha içimize sindiremeden Antalya’dan aynı şekilde bir haber daha geldi bu sefer ki bir aile iki küçük çocuk bir anne ve bir baba. Baba not düşüyor herkesten özür dilerim diye.
Şimdi burada herkes bin türlü senaryo üretebilir. Yok ülke refahı büyüdü arttı yok işsizlik yok, canım ayaklarını yorganına göre uzatsalardı diye bunları sıralamak sınırsız… Ama hiç kimse iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmayı istemiyor çünkü kendisiyle yüzleşmeyi kimse istemez. Biz söze geldi mi %99’u Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Hani Ramazan ayında Camilerin sadece bir aylığına dolduğu taştığı ama farz namazlarında kalan 11 ayda 1 safın dolmadığı Cuma namazları hariç tabi, milletin karşıdakinin gözüne soka soka hayır hasenat yaptığı ama işin aslının sağ elin verdiğini sol elin görmemesi gerektiğinin sadece menkıbeler de ve vaazlarda geçtiği, domuz eti yemenin büyük haram olduğu ancak Faiz’in Allah’a ve Resulüne savaş açtığının ayetle sabit olmasına rağmen kredinin peynir ekmek gibi kapışıldığı, komşusu açken tok yatan bizden değildir hadisinin olmasına rağmen ya şimdi sorsak onun derdiyle mi ilgileneceğiz zaten işimiz başımızdan aşkın aman amanların yaşandığı, kul hakkının yemenin neredeyse itibar sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Aslında bizim bu hale gelmemiz bir anda olmadı. Hani derler ya bize ne olduysa azar azar oldu diye işte tamda böyle oldu. Boğazı geçemeyen düşmanlar çanak antenlerle evlerimizin içine kadar girdiler ve azar azar zamanla bizi bizden eden bizi yıkan duyarsızlaştıran kimlik Müslüman’ı haline getirdiler. İnanan ama sorgulamayan, itikadı olan ama ictihadı olmayan, namaz kılan ama köle olmaktan öteye geçemeyen bir varlık haline geldik.
Şimdi bu 8 kişi 2 ailenin komşularını koyalım bir kenara. O onların sorunu herkes hesabını verecek. Peki biz “Yeniden büyük Türkiye yeni bir Dünya” için yola çıkmış Milli Görüşçüler bu veballerin altından nasıl kalkacak. Eğer o mahallede ciddi manada mahalle teşkilatlarımız olsaydı. Eğer ciddi mana da sokaklarda var olabilseydik bizler buna engel olabilirdik. Yani biz burada sen suçlusun şu suçu ya da karşı taraf suçlu komşular suçlu belediye suçlu diyemeyiz. Herkes kendi vebalinin oturduğu koltuğun hesabını verecek. Biz koltuklara değil gönüllere talibiz derken de şimdi kurtaracak gönüllerimiz kalmıyor. O iki masum evladın vebalini nasıl ödeyeceğiz. Ana haber bültenlerinde bile 20 saniye konu olmayan 8 canın vebalini nasıl vereceğiz.
Yani 8 canın bir futbol maçı kadar değerinin olmadığı, açlık sınırının asgari ücretin çoook üzerinde olduğu yoksulluk sınırının ise fersah fersah daha da yukarılarda olduğu, diyanetin fitre miktarının bile asgari ücretten fazlaya denk geldiği ama herkesin Elhamdülillah Müslüman olduğu bir ülkede yaşıyoruz…
Selam, Dua ve Muhabbetle…
Yine okunmak için farklı bir başlık mı attın? Dediğinizi duyar gibiyim. İnanın eskiden böyle şeyler duymazdım ya da düşünmezdim ama ben bile değiştiysem düşüncelerim artık birden fazla olduysa herkes her şeyi düşünebilir diyorum yani biz insanlığımızı kaybettik mi diye sormam da bundan hatta çok hafif bir cümle bence.
Çünkü bundan 20 – 25 sene önce böyle şeyler gelmezdi kimsenin aklına. Herkes sokağa çocuğunu rahatlıkla salar oynatırdı. Parklarda birisi bir bisküvi ikram ettiği zaman kimse endişe etmez gönül rahatlığıyla alırdı. Anneler babalar aman oğlum kimse ile konuşma birisi bir şey verirse sakın alma yeme demezdi. Şimdi ise durum herkesin bildiği gibi sokakta sevimli bir minik çocuk görsek sevmekten başını okşamaktan korkar olduk. Herkes birbirinden tedirgin ve şüpheci.
Böyle bir ortamda insanların kitleler halinde bireyselleştiği aynı apartmanda olup komşusu ile bir defa selamlaşmayan vefat eden komşusunun haberini neredeyse yıllar sonra alan bir zamanda yaşamanın imtihanıyla sınanıyoruz. Şimdi bu kadar lafı güzafın ne gereği vardı diyorsunuz. Var mıydı yok muydu bilmiyorum ama benim de biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı.
İlk önce ajanslara İstanbul’da ki 4 kardeşin kapılarına “Dikkat siyanür var Polise haber verin” yazısı ile bir haber düştü. İnsanlığımdan utandım artık tüm insanlar utanmıştır diye düşündüm ya da ben öyle zannettim insan insanlığından utanmıştır. Herhalde gökten taş yağacak zamana geldik diye düşündüm ama bir futbol maçı kadar değerinin olmadığını bu haberin sosyal medya da top on içerisinde yer bulamamasıyla anladım. Bunu daha içimize sindiremeden Antalya’dan aynı şekilde bir haber daha geldi bu sefer ki bir aile iki küçük çocuk bir anne ve bir baba. Baba not düşüyor herkesten özür dilerim diye.
Şimdi burada herkes bin türlü senaryo üretebilir. Yok ülke refahı büyüdü arttı yok işsizlik yok, canım ayaklarını yorganına göre uzatsalardı diye bunları sıralamak sınırsız… Ama hiç kimse iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmayı istemiyor çünkü kendisiyle yüzleşmeyi kimse istemez. Biz söze geldi mi %99’u Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Hani Ramazan ayında Camilerin sadece bir aylığına dolduğu taştığı ama farz namazlarında kalan 11 ayda 1 safın dolmadığı Cuma namazları hariç tabi, milletin karşıdakinin gözüne soka soka hayır hasenat yaptığı ama işin aslının sağ elin verdiğini sol elin görmemesi gerektiğinin sadece menkıbeler de ve vaazlarda geçtiği, domuz eti yemenin büyük haram olduğu ancak Faiz’in Allah’a ve Resulüne savaş açtığının ayetle sabit olmasına rağmen kredinin peynir ekmek gibi kapışıldığı, komşusu açken tok yatan bizden değildir hadisinin olmasına rağmen ya şimdi sorsak onun derdiyle mi ilgileneceğiz zaten işimiz başımızdan aşkın aman amanların yaşandığı, kul hakkının yemenin neredeyse itibar sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Aslında bizim bu hale gelmemiz bir anda olmadı. Hani derler ya bize ne olduysa azar azar oldu diye işte tamda böyle oldu. Boğazı geçemeyen düşmanlar çanak antenlerle evlerimizin içine kadar girdiler ve azar azar zamanla bizi bizden eden bizi yıkan duyarsızlaştıran kimlik Müslüman’ı haline getirdiler. İnanan ama sorgulamayan, itikadı olan ama ictihadı olmayan, namaz kılan ama köle olmaktan öteye geçemeyen bir varlık haline geldik.
Şimdi bu 8 kişi 2 ailenin komşularını koyalım bir kenara. O onların sorunu herkes hesabını verecek. Peki biz “Yeniden büyük Türkiye yeni bir Dünya” için yola çıkmış Milli Görüşçüler bu veballerin altından nasıl kalkacak. Eğer o mahallede ciddi manada mahalle teşkilatlarımız olsaydı. Eğer ciddi mana da sokaklarda var olabilseydik bizler buna engel olabilirdik. Yani biz burada sen suçlusun şu suçu ya da karşı taraf suçlu komşular suçlu belediye suçlu diyemeyiz. Herkes kendi vebalinin oturduğu koltuğun hesabını verecek. Biz koltuklara değil gönüllere talibiz derken de şimdi kurtaracak gönüllerimiz kalmıyor. O iki masum evladın vebalini nasıl ödeyeceğiz. Ana haber bültenlerinde bile 20 saniye konu olmayan 8 canın vebalini nasıl vereceğiz.
Yani 8 canın bir futbol maçı kadar değerinin olmadığı, açlık sınırının asgari ücretin çoook üzerinde olduğu yoksulluk sınırının ise fersah fersah daha da yukarılarda olduğu, diyanetin fitre miktarının bile asgari ücretten fazlaya denk geldiği ama herkesin Elhamdülillah Müslüman olduğu bir ülkede yaşıyoruz…
Selam, Dua ve Muhabbetle…