Aman içimizdeki yanlışı görmeyin, sakın yazmayın, aman partimize, kurumumuza dokunmayın !
Ne kadar harikasınız...?
Oldu canım, siz ne derseniz o olsun. Yeter ki siz üzülmeyin; mağdur edilenler üzülsün, hatta ölsün, hatta yetmez sürüm sürüm sürünsün...
Yeter ki bağlı olduğunuz o kutsal mekan her nereyse/nereyse en ufak bir çizik almasın. Hem “temiz yarınlar” diye haykıracaksınız, hem “demokrasi” diye nutuk çekeceksiniz, hem “özgürlük” diye gözyaşı dökeceksiniz; ama biri sizin içinizde barınan yanlışı, hırsızı, hatadan ya da dengesizden bahsedince hemen “aman partimize zarar verdi !” diye yaygarayı basacaksınız. Ne güzel iş bu?
Demokrasi anlayışınızın iki gözünü öpeyim.
Sadece Akepe'ye mi yazalım öyle mi? 24 yıldır onlara yazıyoruz zaten; bırakın biraz da bizim içimizdeki yanlışları yazalım, ne olur ? Hani hak, hukuk, adalet..
Sadece onların hırsızlıklarını mı görelim ? Sadece Osmanlı Ocakları’nda, Ülkü Ocakları’nda, Akepe gençlik kollarında ya da MHP’de yapılan bel altı saldırıları mı dillendirelim öyle mi ?
Adalet dediğiniz şey bu mu: Sadece karşı tarafın ayıbını görmek ? Özgürlük anlayışınız, kendi sınırlarınıza girilince birdenbire buharlaşıp yok mu oluyor ? Gücün arkasına peşi sıra sıralanınca böyle mi oluyor ?
“Aman partimize zarar gelmesin” miş ? Eğer partimiz iki satır eleştiriyle yıkılacak kadar kırılgan ve çürük bir temele oturuyorsa, zaten çoktan yok olmuş demektir; siz sadece farkında değilsiniz.
“Günah, ayıp, söylenmez, iç mesele, zarar verir” gibi bahaneleri parti tüzüğü haline getirmek; oradaki yanlışları, hataları değil aklamak, resmen korumak ve kollamak değil midir ? Üstelik bu tavrınız, o suçluların sayısını katlayarak artırıyor. Bunu hâlâ anlamadınız mı ?
Bir “yerli” olmamanın en muhteşem yanı tam da bu: Herkese eşit mesafede durabilmek, herkesi aynı keskin gözle görebilmek. Kadınlar üzerinden siyaset yapan erkeklerin adını korkusuzca haykırmak. Kadının kadına kurt edildiği bu iğrenç siyaset arenasından çekilip, kadınlara gerçek bir yurt olmak. Toplumu çürüten ne varsa onu cesurca dillendirmek; bizi değil, gelecek nesilleri temizleyen tek yoldur. 24 yıldır hâlâ Akepe ayaktaysa, bunun sebebi bizim “aman partimize zarar gelmesin” "aman kurumumuza zarar gelmesin" diye kendi yanlışlarımızı kalkan altına almamız değil midir ?
Tüzüğünüz, korkunuz, dışlanmaktan çekinmeniz yüzünden susmuşsunuz; peki susmakla ne değişti, ne değişiyor ? 24 yıldır yerimizde sayıyoruz, bir arpa boyu yol alamadık. Bana kalırsa bu suskunluk sadece bir işe yaramamış. Hatta resmen zarar vermiş. Siz susabilirsiniz; takım tutar gibi parti tutmuş olabilirsiniz. Deliler gibi kurumunuza bağlı kalmış olabilirsiniz. Birilerini lider ilan edip tapma kültürümüzün esiri olmuş olabilirsiniz. Ama bizden de aynı köleliği beklemeyin.
Ben bu dünyaya bir kere geliyorum; görme, duyma, düşünme ve analiz etme hakkımla yaşamayı seçiyorum. Ne yazacağıma, ne konuşacağıma sadece ben karar veririm. Kimsenin kölesi değilim; ne “efendim”, ne “başkanım”, ne de bağlı olduğum bir parti ya da kurum bunu kontrol etme egemenliğini kendinde bulabilir. Yaşasın tam bağımsızlığım demişim. Bu eşsiz, muhteşem özgürlüğümü asla ve asla kimseye teslim etmem.
Cesaretimizin, haysiyetimizin, duruşumuzun, karakterimizin, zekatı yedi ceddinizi lâl eder.
Bana ve benim gibileri anlamanıız imkansız ama saygı duyun. Bırakın at gözlüğümüz olmadan yaşayalım şu üç günlük dünyada. Dünyaya biraz da bizim gözümüzden bakın cesaretli, mahur, yalpalamadan...
Susmayın, sustuğunuz sürece size verilen zamanın belirli bir diliminde bugün var olursunuz. Size ayrılan zamanın sonunda yine sıradan biri olursunuz. Önemli olan değerli kimlik yaratmak ve süresiz zaman dilimi yaratmaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: