Gözlerinizi kapayın ve eski bir hayale dalın. Gidebildiğiniz kadar maziye gidin. Bir fotoğraf karesinden bir film şeridine geçer gibi akıtın hayatınızı gözlerinizin önünden. Ve durup düşünün. Zaman ne çabuk geçti ve nasıl bu kadar acımasız olabildi diye…
İnsanın suretinde en onarılmaz izler bırakan zamandır. Ve zaman tüm yaşanmışlıkları taşıtır insana hem de en teşhir edici yerde yüzünde. Bir insanın yüzündeki kırışıklıklardan anlarsın ne kadar acı çektiğini ve ne kadar acı çektiyse insanoğlu insan olabilme vasfını kazanmak için diğerlerinden bir adım öndedir hep.
Bazen bir ceket yırtılması ile başlar muhabbet. Bazen bir bakış bir söz ile. Bazen uzun yıllar geçer aradan görmezsin birbirini ayrılırken helallik almak bile gelmemiştir aklına belki hiç düşünde bile yoktur gönlüne kazılı olduğu. Aradan yıllar geçer ve bir gün çıkar karşına en ummadığın anda bir merhaba sözü ile ve yüreğini okşar bir sıcaklık. Sanki dün ayrılmış gibi merhabaya bir kucaklama ile karşılık verirsin. Ve sonra dersin ki beynim unuttu ama gönlümde sen varmışsın.
Belki hiç sabahlamadın dost meclislerinde. Belki hiç uzun mesafeleri arşınlamadın. Ya da münazaraya bile girmedin. Bence en önemlisi çay içmişliğin bile sayılı ama bir yerde bir frekans tutturmuş gönüller farkında olmadan görünce mutlu oluyorsun sen bile farkında değilsin.
Telefonunun rehberinde isminin olduğundan bile bi habersin belki. En ummadık anda çıkıyor karşına ve diyor sana ben buradayım. Biz hiç ayrılmadık ki. Yitik sevdaları gönlümüze sunduk muhabbet oldu karşımıza çıktı. Biz zaten yitik sevdaların öksüz çocuklarıyız demedik mi kendimize.
Marifet yok olanı var görebilmek, eksik olanı tamamlayabilmekti. Belki biz yoku var göremedik eksiği tamamlayamadık ama olanı olduğu gibi kabullenmesini bildik. Elimizdekiyle hamd etmesini azı çok bilip çoğu aramamayı kendimize şiar eyledik. Belki bunun içindi bizim efkarımız. Müslüm baba da bulduk belki teselliyi ama en güzel gülümseme de acısı çok olanındı. Nasıl sofra bezini dünyanın en eşsiz kıyafeti yapan kadına Türkan Şoray dendiyse bu hayatta. Biz de her şeye tebessüm etmesini Sadri Alışık’tan öğrendik.
Ve yine belki artık sabahlayamadığımız dost meclislerimiz varsa da her zaman gönüllerimizin bir olduğu ve bir merhabanın ardında gizlenen muhabbetlerimiz vardır bizim sanki dün ayrılmışcasına şuan ayrılsakta ayrı kalsakta.
Selamın tüm duvarları yıktığına inandığımız gibi muhabbetinde tüm buzları erittiğini biliriz biz. Ve biz cemali gönle huzur veren dostlara sahibiz kimisi ahsar’dır bize kimi vuslat kimi hasrettir kimi de miskü rayihadır. Kimisi adalettir, kimi cesaret, kimi sırdır, kimi neş’e. Ama en önemlisi hepsi birdir.
Gönle şifa kalbe huzur olabilen muhabbet beslediğiniz ya da besledikleriniz varsa tutun onları bırakmayın. Muhabbet karşılık beklemez gülüşü güzel olanın acısı çok olurdu. Acısı çok olanın cemalinde izi çok olandır. Her bir izin bir muhabbeti geçmişi vardır.
Ve gözlerinizi açın hayatınızın kalan kısmında muhabbetle meftun olduklarınıza şöyle bir bakın ve göreceksiniz ki gülüşleri ve cemalleri artık size daha da farklı gelecek. Biz onlara Miroğlu diyoruz. Gördüğünüzde gönlünüzün ferahladığı insanlar çayı içilesi insanlardır. Kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Kahveyi herkesle içebilirsiniz. Kahve muhabbetinin keyfi ve uhtesi zamanın kısalığında gizlidir. Sırrı ve esrarı ordadır. Ömrünüzde ya bir kişiyle denk gelirsini ya da gelemezsiniz ömrünüz vefa etmez.
Ama çay öyle mi? Çay demek sır demek. Çay demek her şey bir şiirle başladı sırrına ermek demek. Demlik demlik çay içer muhabbet tellallığı yaparsınız. Çayını içtiğiniz insana yaren olur kırk yıl geçse de bir merhaba ile zamanı geri alırsınız. Gönlünüzde ki Miroğlu bir ömür gönlünüzde payidar olsun…
Selam, Dua ve Muhabbetle…
Biz ona Miroğlu deriz…
Yayınlanma :
03.01.2019 01:10
Güncelleme
: 03.01.2019 01:10