Sensizliğe açılan 22. Seneye merhaba diyorum bugün…
Bugün sensizlikle geçen 21 yılı geride bırakırken ne kadar çok eksildiğimi fark ediyorum. Kendimi tamamlamak için her çırpınışta daha da büyük parçaların koptuğunu öğreniyorum yeni yeni ve sen yoksun…
Kopan her parça büyüyen her ayrılık aslında senden uzaklaşmak demek oluyor. Kopmaması için evin her tarafında bir anın bir hatıran bir eşyan olmasına rağmen zaman öğütüyor yok ediyor geçmişi ve ben unutuyorum maziyi…
Unutmuyorum diyen yalan söylüyor aslında kendisiyle yüzleşmekten kaçınıyor ve kendi kurduğu dünyasında mahcup olmamak için daha dün gibi hatırlıyorum her şeyi diyor ama işin aslı aslında öyle olmuyor. Nasıl ki film şeridinde ki kareler zamanla siliniyorsa hafızada ki anılarda zamanla siliniyor. Her şeyi hatırlamıyorsun, hatırlayamıyorsun ve en acı vereni de bu oluyor unutmak…
Yokluğuna alışıyor belki insan da unutmaya alışamıyor unutulmaya alışamadığı gibi. Hafızan unutuyor belki mazide geçen anları zamanları gözlerinin önüne artık eskisi gibi gelmiyor hemen anılar düşünmen kendini zorlaman gerekiyor. Kulaklarında çınlamıyor sesi belki gözlerinin önüne tebessümü gelmiyor. Zaman ilaç diyorlar ya zaman ilaç olmuyor merhem de olmuyor zaman sadece çok iyi bir değirmen oluyor ve öğütüyor geçmişi zaman sadece acıyı pekiştiriyor daha bir kor olmasını sağlıyor.
Gözlerini yumunca her şey düzelecek zannediyorsun ama sadece karanlık…
Sadece acının daha da büyümesi. Alışırsın demişlerdi bende geçer zannettim bilemedim alışırsın derken kastedilenin tüm sevdiklerimi ellerimle toprağa vereceğimi…
Toprakla bu kadar hemhal olacağımı bilemedim. Annem, Babam, Anneannem kim varsa benim için özel olan ellerimle verdim toprağa. Yerin altında sevenim galiba yerin üstündekilerden daha fazla…
Erkek çocukları ilk sevdayı annesinde bulur derler idolleri onun gibi birisiyle evlenmek olurdu. Rabbime hamdolsun kimin duasını aldıysam o duam kabul oldu verene nasip edene hamdolsun. 18’inde bıyıkları yeni terleyen bir delikanlı olarak büyük hayallerim vardı oturur beraber hayal kurar siyaset yapar Formula1’den konuşurduk. Her şeyi 25’ime göre planlamıştık. Hayat tozpembeydi. Ölüm mü ölüm aklımızın ucunda bile yoktu Bayram’ların ikinci günleri hacrinde anca mahalle camimizden okunan sela harici aklımıza bile gelmiyordu. Bir anda kapımızı çaldı planlar öyle yapılmaz böyle yapılır dercesine…
Ve aslında ben o zaman büyüdüm…
Kolum kanadım kırıldığında hayat büyütüyor seni.
Sen büyümek istemesen bile şartlar diyor ki sana tamam artık bundan sonra kuralları ben koyuyorum sen uyuyorsun saltanatın bitti…
Evet, belki sesi kulaklarımda çınlamıyor evin balkonundan Fatihhh diye bağırırdı ebe girmem için şimdiki gibi evlerde büyümedik biz. Sokaktan içeri girmezdik. Gözlerimi kapadığımda yüzünü göremiyorum belki. Belki rüyalarım da artık yok. Ama bunlar hiçbir zaman yürek burukluğunun acısının azalmasına mani olamadı. Her anne denildiğinde anne kelimesini duyduğumda kalbimin acısı hala ilk günkü gibi. Başkasına hala lafın içerisinde bıle anne diyemeyişim bu kelimenin özelliğinden annemin üzüleceğini düşündüğümdendir.
İlkokul mezunuydu belki ama okurdu. Kitap okumayı sevişim sayesindedir. Beraber kitap okur üzerine münazara yapardık. Kendisinden iki şey öğrendim ve bu iki konu miras kaldı bana. Birincisi kalbinin sevdiği insanları sev onları bırakma ve insanlara güven. Önce can sonra canan deme derdi hep başkasının derdi ile dertlenmeyen onun derdini kendisine dert etmeyenin kumaşında sıkıntı vardır sakın onlardan olma oğlum önce canan de sonra can de diye tembihlerdi. Biz bu dünyaya sadece kendimiz için gelmedik insanlığa faydalı olmak için geldik ve faydalı olabildiğin kadar insan kalırsın sen insan ol gerisini Allah’a bırak diye büyüdük.
10 Eylül’de film bitti. Güneşim söndü. Belki güneşi sevmeyişim de bundandır. Hayatımın baharında söndüğü için.
Eylül ayını çocukluğumdan beri sevmezdim. Hep hüzün hep vedadır...
Her çiçeğin solmasında her yaprağın dala veda etmesinde bir hüzün ve sevinç kaplar içimi her veda aslında vuslata merhabadır...
Muhabbet beslediğimiz insanları kendimizden aziz görmemiz anne vasiyetidir bize. İnsanlığımızın gereğidir. İçerisinde menfaat ve çıkar yoktur sadece edep ve haya vardır.
10 Eylül 1998 Perşembe Saat: 06.35 dünyanın fani olduğunu öğrendiğim zaman…
Bizim için Eylül sadece hasret ve acı…
Selam, Dua ve Muhabbetle…
Bugün sensizlikle geçen 21 yılı geride bırakırken ne kadar çok eksildiğimi fark ediyorum. Kendimi tamamlamak için her çırpınışta daha da büyük parçaların koptuğunu öğreniyorum yeni yeni ve sen yoksun…
Kopan her parça büyüyen her ayrılık aslında senden uzaklaşmak demek oluyor. Kopmaması için evin her tarafında bir anın bir hatıran bir eşyan olmasına rağmen zaman öğütüyor yok ediyor geçmişi ve ben unutuyorum maziyi…
Unutmuyorum diyen yalan söylüyor aslında kendisiyle yüzleşmekten kaçınıyor ve kendi kurduğu dünyasında mahcup olmamak için daha dün gibi hatırlıyorum her şeyi diyor ama işin aslı aslında öyle olmuyor. Nasıl ki film şeridinde ki kareler zamanla siliniyorsa hafızada ki anılarda zamanla siliniyor. Her şeyi hatırlamıyorsun, hatırlayamıyorsun ve en acı vereni de bu oluyor unutmak…
Yokluğuna alışıyor belki insan da unutmaya alışamıyor unutulmaya alışamadığı gibi. Hafızan unutuyor belki mazide geçen anları zamanları gözlerinin önüne artık eskisi gibi gelmiyor hemen anılar düşünmen kendini zorlaman gerekiyor. Kulaklarında çınlamıyor sesi belki gözlerinin önüne tebessümü gelmiyor. Zaman ilaç diyorlar ya zaman ilaç olmuyor merhem de olmuyor zaman sadece çok iyi bir değirmen oluyor ve öğütüyor geçmişi zaman sadece acıyı pekiştiriyor daha bir kor olmasını sağlıyor.
Gözlerini yumunca her şey düzelecek zannediyorsun ama sadece karanlık…
Sadece acının daha da büyümesi. Alışırsın demişlerdi bende geçer zannettim bilemedim alışırsın derken kastedilenin tüm sevdiklerimi ellerimle toprağa vereceğimi…
Toprakla bu kadar hemhal olacağımı bilemedim. Annem, Babam, Anneannem kim varsa benim için özel olan ellerimle verdim toprağa. Yerin altında sevenim galiba yerin üstündekilerden daha fazla…
Erkek çocukları ilk sevdayı annesinde bulur derler idolleri onun gibi birisiyle evlenmek olurdu. Rabbime hamdolsun kimin duasını aldıysam o duam kabul oldu verene nasip edene hamdolsun. 18’inde bıyıkları yeni terleyen bir delikanlı olarak büyük hayallerim vardı oturur beraber hayal kurar siyaset yapar Formula1’den konuşurduk. Her şeyi 25’ime göre planlamıştık. Hayat tozpembeydi. Ölüm mü ölüm aklımızın ucunda bile yoktu Bayram’ların ikinci günleri hacrinde anca mahalle camimizden okunan sela harici aklımıza bile gelmiyordu. Bir anda kapımızı çaldı planlar öyle yapılmaz böyle yapılır dercesine…
Ve aslında ben o zaman büyüdüm…
Kolum kanadım kırıldığında hayat büyütüyor seni.
Sen büyümek istemesen bile şartlar diyor ki sana tamam artık bundan sonra kuralları ben koyuyorum sen uyuyorsun saltanatın bitti…
Evet, belki sesi kulaklarımda çınlamıyor evin balkonundan Fatihhh diye bağırırdı ebe girmem için şimdiki gibi evlerde büyümedik biz. Sokaktan içeri girmezdik. Gözlerimi kapadığımda yüzünü göremiyorum belki. Belki rüyalarım da artık yok. Ama bunlar hiçbir zaman yürek burukluğunun acısının azalmasına mani olamadı. Her anne denildiğinde anne kelimesini duyduğumda kalbimin acısı hala ilk günkü gibi. Başkasına hala lafın içerisinde bıle anne diyemeyişim bu kelimenin özelliğinden annemin üzüleceğini düşündüğümdendir.
İlkokul mezunuydu belki ama okurdu. Kitap okumayı sevişim sayesindedir. Beraber kitap okur üzerine münazara yapardık. Kendisinden iki şey öğrendim ve bu iki konu miras kaldı bana. Birincisi kalbinin sevdiği insanları sev onları bırakma ve insanlara güven. Önce can sonra canan deme derdi hep başkasının derdi ile dertlenmeyen onun derdini kendisine dert etmeyenin kumaşında sıkıntı vardır sakın onlardan olma oğlum önce canan de sonra can de diye tembihlerdi. Biz bu dünyaya sadece kendimiz için gelmedik insanlığa faydalı olmak için geldik ve faydalı olabildiğin kadar insan kalırsın sen insan ol gerisini Allah’a bırak diye büyüdük.
10 Eylül’de film bitti. Güneşim söndü. Belki güneşi sevmeyişim de bundandır. Hayatımın baharında söndüğü için.
Eylül ayını çocukluğumdan beri sevmezdim. Hep hüzün hep vedadır...
Her çiçeğin solmasında her yaprağın dala veda etmesinde bir hüzün ve sevinç kaplar içimi her veda aslında vuslata merhabadır...
Muhabbet beslediğimiz insanları kendimizden aziz görmemiz anne vasiyetidir bize. İnsanlığımızın gereğidir. İçerisinde menfaat ve çıkar yoktur sadece edep ve haya vardır.
10 Eylül 1998 Perşembe Saat: 06.35 dünyanın fani olduğunu öğrendiğim zaman…
Bizim için Eylül sadece hasret ve acı…
Selam, Dua ve Muhabbetle…