Aslında bir hasret yazısı bu diye söze başlamak lazım. Yarım kalmış ne varsa içeriye dönük ona. Belki bir çocukluğa belki gençliğe belki de ilk anılara ama sebep ne olursa olsun sonucu değişmeyen bir yazı aslında hasret yazısı...
İçinde sadece 18 yılı kapsayan bunun hatırada kalan en fazla maksimum 13 yılının hatırlandığı bir zamana olan hasret, özlem, iç çekiş ve belki de en güzel ifade edilen şekli burun sızısı, yürek sancısı, kalp iniltisi…
Belki de ilk defa böylesine bir konu ile oturdum bilgisayarın başına. Kelimeler beynimde hazırdı aslında ama ellerim parmaklarıma hakim olamadı en uzun yazım çeyrek saatimi alsa da bu yazıya başlamak, başlayabilmek neredeyse sahur sonrasında güneşin doğmasına şahitlik etti…
Kelimelerin bir türlü çıkmadığı zihnin sürekli o 39 yıllık zaman dilimi içerisinde hatırlamak istediği 13 yılı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirmesi, geçirmek için benim zorlamam bazen bir tebessüme dönüşen yüz çehrem bazen de unuttuğum hatıraları hatırlayamamanın hayıflanması ile gönle düşen hüzün…
Aslında insan hatıraları ile var olan bir varlık. Bunun için geçmiş çok önemli. Hatıralar çok önemli. Anılar çok önemli. Yaşanmışlıklar çok önemli. Ve ondandır hala aradan 21 yıl geçmesine rağmen evin her köşesinde bir hatıranın saklanması. Her oda da bir küçükte olsa görünür yerde bir eşya. Aslında eşyadan ziyade onun tasviri yaşanmışlıklar gülüşler kahkahalar anılar ve o.
İnsan kalbi ile var olan bir varlıktı ve kalpte sadece bir et parçası değildi ya da vücudun yaşamasını sağlayan kan pompalayan bir organ hiç değildi. Kalp aslında insanın kendisiydi. Gözümüzle baktığımız da sadece camda ki lekeyi ya da camın temizliğini görürdük ama kalbimizle baktığımız zaman camın ötesini görürdük dünyayı komple temaşa edebilirdik. Derler ya can kulağıyla dinle orada ki can kulağı gönül (kalp) kulağıydı aslında. Kalbimi kırdın deriz örneğin eğer kalp sadece kan pompalayan bir organ olsa nasıl kırılacaktı. Kalp insanın ruh köküydü. İnsanın varlık aleminde ki tecellisinin karşılığıydı vücudun içinde kalp. Ve insan aslında her ne kadar beyniyle düşündüğünü ve karar verdiğini söylese de kalbiyle düşünür kalbiyle karar verirdi.
Kalbinizin huzur bulduğu insanların hayatınızda her daim olması için elinizden gelenin fazlasını yapın. Sakın bıkmayın, yılgınlık göstermeyin bumerang gibi olun onlar sizi attıkça siz dönüp yine onlara gidin. Çünkü gönle iyi gelen insanların artık nesli tükenmek üzere hayatınızda karşınıza ya bir defa çıkar ya çıkmaz. Unutmayın verdiğinin karşılığını bekleyen menfaatçidir ve siz menfaatçi olmayın karşılık beklemeden kalbinizi verin…
Evet, bu bir hasret yazısı diye başladık bugün Anneler günü aslında benim için 10 Eylül 1998’de son bulan bir gündü Anneler günü…
21 yıllık hasret, özlem, iç çekiş…
Bugün anneler günü eşim Huriye Köse ve tek çocuk olmamdan kaynaklı abla hasretime son veren bana abla olan Canım Ablama ve tüm annelerimizin “Anneler Gününü” kutluyorum. En kötü günleri bugün ki kadar mutlu olsun…
Selam, Dua ve Muhabbetle…
İçinde sadece 18 yılı kapsayan bunun hatırada kalan en fazla maksimum 13 yılının hatırlandığı bir zamana olan hasret, özlem, iç çekiş ve belki de en güzel ifade edilen şekli burun sızısı, yürek sancısı, kalp iniltisi…
Belki de ilk defa böylesine bir konu ile oturdum bilgisayarın başına. Kelimeler beynimde hazırdı aslında ama ellerim parmaklarıma hakim olamadı en uzun yazım çeyrek saatimi alsa da bu yazıya başlamak, başlayabilmek neredeyse sahur sonrasında güneşin doğmasına şahitlik etti…
Kelimelerin bir türlü çıkmadığı zihnin sürekli o 39 yıllık zaman dilimi içerisinde hatırlamak istediği 13 yılı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirmesi, geçirmek için benim zorlamam bazen bir tebessüme dönüşen yüz çehrem bazen de unuttuğum hatıraları hatırlayamamanın hayıflanması ile gönle düşen hüzün…
Aslında insan hatıraları ile var olan bir varlık. Bunun için geçmiş çok önemli. Hatıralar çok önemli. Anılar çok önemli. Yaşanmışlıklar çok önemli. Ve ondandır hala aradan 21 yıl geçmesine rağmen evin her köşesinde bir hatıranın saklanması. Her oda da bir küçükte olsa görünür yerde bir eşya. Aslında eşyadan ziyade onun tasviri yaşanmışlıklar gülüşler kahkahalar anılar ve o.
İnsan kalbi ile var olan bir varlıktı ve kalpte sadece bir et parçası değildi ya da vücudun yaşamasını sağlayan kan pompalayan bir organ hiç değildi. Kalp aslında insanın kendisiydi. Gözümüzle baktığımız da sadece camda ki lekeyi ya da camın temizliğini görürdük ama kalbimizle baktığımız zaman camın ötesini görürdük dünyayı komple temaşa edebilirdik. Derler ya can kulağıyla dinle orada ki can kulağı gönül (kalp) kulağıydı aslında. Kalbimi kırdın deriz örneğin eğer kalp sadece kan pompalayan bir organ olsa nasıl kırılacaktı. Kalp insanın ruh köküydü. İnsanın varlık aleminde ki tecellisinin karşılığıydı vücudun içinde kalp. Ve insan aslında her ne kadar beyniyle düşündüğünü ve karar verdiğini söylese de kalbiyle düşünür kalbiyle karar verirdi.
Kalbinizin huzur bulduğu insanların hayatınızda her daim olması için elinizden gelenin fazlasını yapın. Sakın bıkmayın, yılgınlık göstermeyin bumerang gibi olun onlar sizi attıkça siz dönüp yine onlara gidin. Çünkü gönle iyi gelen insanların artık nesli tükenmek üzere hayatınızda karşınıza ya bir defa çıkar ya çıkmaz. Unutmayın verdiğinin karşılığını bekleyen menfaatçidir ve siz menfaatçi olmayın karşılık beklemeden kalbinizi verin…
Evet, bu bir hasret yazısı diye başladık bugün Anneler günü aslında benim için 10 Eylül 1998’de son bulan bir gündü Anneler günü…
21 yıllık hasret, özlem, iç çekiş…
Bugün anneler günü eşim Huriye Köse ve tek çocuk olmamdan kaynaklı abla hasretime son veren bana abla olan Canım Ablama ve tüm annelerimizin “Anneler Gününü” kutluyorum. En kötü günleri bugün ki kadar mutlu olsun…
Selam, Dua ve Muhabbetle…