Dünya Devleri olan Amerika ve Rusya Federasyonu arasında 90km olmasına rağmen bu ikili hiçbir zaman iyi anlaşamadılar. Özellikle II. Dünya Savaşı'dan sonra patlak veren ve dünyanın "ne oluyoruz?" bile diyemeden kendilerini Soğuk Savaş'ın içinde bulmasıyla işler değişmişti. Nazi Almanyası'nın, Sovyet Rusya'ya bıraktığı hasar fazlasıyla yüksekti. Yeniden ele geçirilen kentlerin enkazları daha toplanmadan kendini Soğuk Savaş'ın içinde bulan Sovyet Rusya'nın işi hayli zordu. Savaşa sonradan girerek nükleer bir zaferle çıkan Amerika Birleşik Devletleri, soğuk savaşı tam da istediği gibi yönetti. Aldığı doğru strateji kararlarıyla ve ideolojik yapısıyla çok rahat davranan ABD, "Savaş Sonrası Av" (Marshall Planı) olarak bilinen ve ekonomik yardımlar sayesinde her geçen ay gücünü katlıyordu. Özellikle Sovyet İdeolojisi'ni (Komünizm) reddeden, savaştan sonra harebeye dönen Avrupa tamamen Amerika yanlısıydı. Halihazırda uzay çekişmesi derken zaten Sovyetlerin yavaştan beyaz bayrağı çekmesi bekleniyordu. Ta ki Çernobil Felaketi'ne (1986) kadar. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından yaklaşık iki yıl sonra dağılan Sovyetler Birliği'nden 15 devlet ayrıldı. NATO'nun kurulmasıyla beraber Amerika iyice dünyayı avucuna geçirmiş, sırasıyla kendisini haklı bulduğu davalar için bazı ülkelere tek tek girerek gücüne güç katmıştı. ABD'nin sırasıyla Grenada(1983), Irak(1991-2003), Afganistan(2001), Libya(2011), Suriye(2014-günümüz) ve daha ileriye gittiğimizde birçok ülkeye girmiş olması dünya üzerindeki kapital düzeni iyice yaymıştı.
Genç ve Tehlikeli;
Sovyetler'in dağılması ile beraber çıkan Rusya Federasyonu, ileride seçeceği KGB Ajanı ile işleri tersine çevirecekti. Seçildikten sonra ciddi şekilde gelişme kaydeden Putin Hükümeti, devleti en diplerden en üste taşımayı tekrardan başarmıştı. Sovyet ve Rus kimliklere üçüncü dereceden vatandaşlık gören Avrupa ve Amerika ülkeleri, şimdi enerji konusunda "vanalar kapanmasın" diye Putin ile iyi geçinmek zorunda. Nükleer güçte ikinci sıraya yerleşen ve hatta bildiklerimiz ile ikinci sıraya yerleşen Rusya Federasyonu, Ortadoğu ve Asya ülkelerine kaptanlık ediyor durumda. Hindistan ve Pakistan arasında devam eden savaşa ve ambargoya neredeyse dur diyebilmiş, dünya üzerinde hiç bir araya gelmemiş devletleri bir araya getirerek NATO'ya rakip oldu.
BRICS ve Türkiye;
Her geçen gün değerini kaybeden ve dünyanın en değerli banknotu olan Dolar($) yerini BRICS'a bırakmak üzere. Hali hazırda dünyanın gücü batıdan doğuya doğru kayarken Hindistan, Pakistan, Rusya, Brezilya, Güney Afrika ve Çin yeni dünya düzenini kurma hedefinde. Dolar gücünü her geçen gün kaybederken Rusya ve Çin her geçen gün daha da güçleniyor. Fakat komünizm vb. görüşler çok risk ve tehlike taşımakla birlikte dünyayı nükleer savaşa doğru sürüklüyor. Bu dengenin degişmesine yön verecek en önemli ülkelerden birisi olan Türkiye'nin rolü ne olacak meraklar içerisinde bekliyorum. Bir yandan NATO'nun bir üyesi olan ülkemiz, ABD ile çok iyi ilişkiler kurma aşamasında. Putin Hükümeti, Türkiye'yi önemli bir koz halinde olarak görüyor. Bu kozu öyle bir zamanlama ile kullanacak bir kişi var o da Putin. Zamanlaması iyi olursa denge savaşını bu sefer kazanabilir. Ama kaybederse de ilk kaybedişi olmamasıyla birlikte tek kaybeden o olmayacak kesin. Putin son derecede tehlikeli ve çok zeki bir başkan. Bu doğu ve batı bloğunda Türkiye vb. ülkeleri riskli kararlar bekliyor. Yani kısacası nükleer savaşlarla beraber insan türü yok olacak. Önceden nasıl olduysa...
Dünya gücü her geçen "gün, ay, yıl" ne derseniz diyin Batı'dan Doğu'ya kayıyor. Sanayi Devi Çin, Nükleer Devi Rusya ve Ordu Devi Hindistan-Pakistan' karşısında NATO'yu koyduğumuzda korkunç bir son insan türünü bekliyor.
80 yıldır dünyaya tek güç hakimdi. Amerika. Yani şimdilik...