Işık, üretimde kompost metotların, biyolojik biyoteknik mücadelelerin desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Işık, üzüm üretiminin bugün küresel ısınmadan etkilendiğini, özellikle su konusunda önemli sorunların yaşandığını açıkladı.
Işık, Sürdürülebilirliğinin ülkemizdeki ve dünyamızdaki en güzel örneklerinden bir tanesinin üzümde yaşandığını ve rekoltede düşüş olmasına rağmen 500 milyon dolar ihracatın 511 milyon dolara yükseldiğini kaydetti. Başkan Işık, “Çünkü üzümün geçmişine baktığımızda 30-35 yıllık üniversite, akademiler, araştırma ve bağcılık endüstrileri, İhracatçılar Birliği borsasıyla en başta Tarım İl Müdürlüğümüz ve Tarım Bakanlığımız olmak üzere bütün çiftçilerimizle birlikte gerçekleştirdiğimiz bir başarı var. Ve bu çalışmanın neticesinde bizler 500 milyon dolar gibi bir geride bırakarak 511 milyon dolarlık bir ihracat sağladık. Hem de ne pahasını ürünlerimizin küresel ısınmada etkilenmiş olmasına rağmen bizler 350 bin tonluk rekolteye çıktık. Üç sene önce 80 bin ton civarlarında yaklaştırdık. Bu sene de 225 bin ton bir rekolte var. Yani yüzde 25, yüzde 30, yüzde 35 civarında bir rekoltede eksiklik yaşamamıza rağmen bunu yansıtabildik. Bu başarının arkasında işte bu sürdürülebilirliğin önemi çıkmaktadır. Şimdi değişen şartlarla birlikte bizim bu süreci daha farklı bir şekilde yönetmemiz gerekiyor. Yani 180 bin ton, 200 bin tonlara düşebiliyor” dedi.
Üzümde maliyetlerin en büyüğünü su sorunu oluşturduğunu açıklayan Işık, “Bu sadece bizim yaşadığımız bir süreç değil. Dünyadaki diğer bağcılık alanlarına baktığımızda da aynı sıkıntı var. Biz Avustralya’ya ziyaret yaptık. Oradaki bağcılık alanlarını gezdiğimizde en büyük sıkıntı şuydu maliyetlerimiz en büyüğünü su oluşturuyor. Çünkü çok uzak mesafelerde 30-40 kilometrelik mesafede kilometre gibi mesafeden suyu pompalamak zorunda kalıyorlar. Ve verdikleri su miktarı çok düşmüş. Aynı bölge bağlanmıyor. Kurumuş gitmiş çok acı verici bir şeydir, bırakmışlar. Adamlar uzak mesafedeki bağlarından vazgeçmişler. Dolayısıyla tonajda düşüyor. Aynı olayları yanımızda Yunanistan'da yaşadık. Aynısını Amerika'da yaşıyoruz. Büyük rekolteler düşüşleri var. Bizim hep beraber el ele verip toprağımızı korumamız gerekir. Toprağımızı verimli tutmamız gerekir. Peki bu nasıl olacak? İşte burada biyolojik ve biyoteknik mücadelelerle bizim bunu hayata geçirmemiz gerekiyor. Aynı şekilde kompost gübrelerle bizim bunu hayata geçirmemiz gerekiyor. Biz toprakları atalarımızdan aldık, devraldık. Gelecek nesillere bırakmak istiyorsak üzümcülüğümüzün devamını sağlamak istiyorsak bunu hep birlikte yapmak zorundayız” diye konuştu.
Üretimde yeni metotların biyolojik biyoteknik ile desteklenmesi gerektiğini ifade eden Işık, “Şimdi çiftçimiz haklı olaraktan pestisit kullanımını yapıyor. Peki kullanımının önüne nasıl geçeceğiz. Avrupa Birliği kalktı 2024 politikalarını belirledi. İşte yeşil mutabakat da ilan ettiler bunu. Dediler ki biz pestisit kullanımını yüzde 50 düşüreceğiz. Hem Almanya’nın tarım bakanı açıkladı. 2024 yılının Ocak ayında bunun startını verdiler. Ne oldu? Olmadı. Bütün çiftçiler çektiler traktörlerini hepsi dayandı Brüksel'in kapısına, hepsi dayandı Paris'e. Evet bir doğanın gerçeği var. Çünkü artık çiftçi üretemiyor. Toprağından o mücadele etmeyince alamıyor. Bu bugünden yarına değişecek bir olay değil. Bunu yapmamızın yolu geniş alanları toprağa kazandırmaktır. Bunun yolu kompost metotların, biyolojik biyoteknik ile desteklenmesi lazım” dedi.
Üzümde zor olan organik üretim konusunda başarılı olduklarını ve üretim kapasitesinin yüzde 10’la kadar çıktığını kaydeden Işık, “Şimdi üzümde öyle bir enteresan durumdayız ki en zorunu başarıyoruz biliyor musunuz? Organik tarımda üzüm üretmek çok zor bir şey. Büyük bir mücadeleye verdik. Biz bunu 35 yıldır başarıyoruz. Ve her sene de küçük küçük olsa da üzerine koyuyoruz. Şu anda yüzde 10 üzerinde kapasitemizi organik tarıma getirdik. Almanya’da Tarım Bakanı yaptığı bir konuşmada büyük yanlış yaptık tarım politikamız iflas etti dedi. Neden çünkü ucuzun peşinde koştur dünya. Ucuz üretelim, çok üretelim, azla mahsul alalı. Limanına kapandı. Raflar boşaldı. Biz gıdaya ulaşamadık dedik. Ve gıda kriziyle karşı karşıya geldik dedi. İşte pandeminin bizlere bütün dünyaya öğrettiği olay birinci derecede toprak. Biz toprağımızı korumak zorundayız. Toprak çiftçisiyle korunur. Çiftçimize sahip çıkacağız. Ona destek vereceğiz. Onun eğitimini sağlayacağız. Onun imkanlarını sağlayacağız. Ama bunu yaparken de kaynaklarımızın iyi kullanılması gerekiyor. Maalesef Türkiye bu kadar kaynak bolluğunun içinde bir israf ekonomisi de götürülüyor. Bakanlığımız bir şeyler yapmak istiyor. Yıllardan beri teşvik veriyor. Dekar başına teşvik veriyor. Tabii ki çiftçimiz bir nefes alıyor. Ama bu kaynakları da bizim birleştirmemiz lazım. Yani zaten kıt olan kaynaklarımızı çiftçimize ürün bazlı, hedef bazlı, işte ne dedik? Biyolojik, biyoteknik konularında destek vererek, bunları bir araya getirerek yapmamız gerekiyor” dedi.
Sürdürülebilirlik için toprakların en iyi şekilde kullanılması gerektiğinin altını çizen Işık sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi birincisi topraklarımızı en iyi şekilde verimli kullanmalıyız. Kullanıyor muyuz? Kullanamıyoruz. Sadece üzümde mi hayır fındığımıza bakıyoruz dekar başına 150 kilo fındık alıyoruz. Üzümümüze bakıyoruz 400-500 kilo üzüm alıyoruz. Peki biz Avustralya'ya gittik. 700 kilo ortalamadan bahsediyoruz. 800 kilo, ortalamadan bahsediyorlar bunlar. Amerika'ya bakıyoruz, onlar da yükseklerde. Demek ki mevcut topraklarımızı verimli kullanmak lazım. Kimyasal gübrelerimizi elbette atacağız ama doğru bir toprak analizi ve sistemiyle ve doğru çeşitlilik geliyor. Şimdi bizim tabii ki sultanımız, göz bebeğimiz. Bizi bunca yıldır bugünlere getirdi, geldi ama küresel ısınmalara karşı çaresiz kalıyor. 180 bin ton üzüm. Demek ki bizim cinsler üzerinde de çalışmamız gerekiyor. Bunlar bugünden yarına olacak işler değil. Bağcılık araştırmamız da biz 2025 yılı hazırlıklarını yapmak üzere 15-20 gün buradaydık. Yani arzı düzenli hale getirmemiz gerekiyor ki talep iyi olsun. Dediğim gibi zor olanı başardık . Yani bizler 500 milyon dolar çok iyi bir rakamdır. Bugün çiftçinin her şartta emeğinin karşılığını alabileceği bir ürüne sahibiz biz. İşte bunun sürdürülebilir olması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlıklı ürün olarak belirlediği bu ürün, 100’ün üzerinde ihracatını gerçekleştirdiğimiz bu ürünün sürdürülebilir olmasını sağlamalıyız. “
Yorumlar
Kalan Karakter: