Velayet hakkını düzenleyen Türk Medeni Kanunu 335 ve devamı maddeleri gereğince çocuğun bakımı, dolayısı ile ona uygulanacak tedaviye karar verme hakkı anne-babaya aittir.
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1; “Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I ; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir, hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.
1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.
Yine Türkiye’nin imza koyduğu, TBMM de onaylanması sebebi ile kanun gücünde olan, tıp hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalardan:
-1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi,
-1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5. maddesi,
-1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi,
-2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi,
-1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi;
Tıbbi müdahale öncesinde; “… Yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.
Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel veri olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez.
Vücuda aşı zerk edilmesi veya topuk kanı alınması ise hiç şüphesiz tıbbi bir müdahaledir.
Ayasanın 17. Maddesi ise; “…Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz….” demektedir.
Yukarıda saydığımız kanun maddelerinde aranan “Kanuni temsilci (Veli-vasi) izni” genel olarak; yaralanmış, hasta ve tedaviye muhtaç çocuklar hakkındadır. Ağır hasta veya ağır şekilde yaralanmış çocuklara acil müdahale gereken durumlarda, hayati tehlikeyi bertaraf etmek için kanuni temsilci izni aranmaksızın “AY. 17 maddesindeki tıbbi zorunluluk (Zaruret hali) kapsamında” tıbbi müdahale mümkün iken, topuk kanı ve aşı uygulamasının hiçbir surette kanuni temsilci izni olmadan yapılması mümkün değildir, çünkü bunlar sağlıklı çocuklara uygulanmak istenen, az veya çok zararı olan, fakat faydasına garanti verilmeyen “Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması” kapsamındaki uygulamalardır. (https://www.haberdebursatv.com/zorunlu-topuk-kani-uygulamasi-hukuka-uygun-mu/)
ÇOCUKLUK AŞILARI: Çocukluk aşılarının zorunlu olduğu, cebren uygulanabileceğine dair açık bir kanun hükmü olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesinin istisnasız tüm kararlarında ebeveyn rızası olmadan çocukluk aşılarının uygulanamayacağı belirtilmiştir, bu konuda bir tereddüt yoktur.
TOPUK KANI: Yeni doğan bebeklerden topuk kanı alınmasının zorunlu olduğuna dair (Açık-doğrudan) bir kanun hükmü olmamak ile birlikte, Sağlık Bakanlığı topuk kanı hakkında 05.01.2024 tarihli, E-67414668-234.01.02-233296476 Sayılı bir talimat yayımlanmış, bu talimatta 29.06.2016 tarih, 2014/4077 Numaralı “Topuk kanı alınmasının zorunlu olduğu” yönündeki Anayasa Mahkemesi kararına dayanılmıştır.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 22/11/2017 tarih, 2014/4255 numaralı, topuk kanının zorla alınamayacağı yönündeki alt mahkeme kararını onayladığı (Daha yeni tarihli) bir kararı da mevcuttur. ( https://www.haberturk.com/anayasa-mahkemesi-aile-rizasi-olmadan-topuk-kani-alinamaz-1782444 )
Sağlık Bakanlığının dayandığı 29.06.2016 tarih, 2014/4077 numaralı AYM kararı iki gerekçeye dayanmaktadır:
1. Gerekçe; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3. Maddesinin (I) bendidir, burada; “Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır…” Demektedir.
Bu adı üzerinde sağlık personelinin hizmetlerini nasıl yapacağını düzenleyen bir kanundur ve bu kanun lafzından (Sözcük anlamından) anlaşılan; “Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bu testler için gerekli imkân ve altyapıyı sağlaması ve ihtiyaç duyanların hizmetine sunmasıdır.” Bu kanun metninden; “Vücut bütünlüğünü koruyan tüm hukuk mevzuatının, anne-babanın tıbbi müdahaleye izin ve ret haklarının yok sayılabileceği, topuk kanı vermek istemeyen ailelerin hastanede esir tutulabileceği veya ailenin sağlık personeli, güvenlikçi yahut kolluk güçlerince etkisiz hale getirilerek, bebeğin anne kucağından zorla kopartılabileceği, bebekten topuk kanı alındıktan sonra aileye iade edilebileceğine…” dair bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
Bu insan haklarına dayalı tüm hukuk sisteminin çökmesi ve velayet hakkının ortadan kalması anlamına gelmektedir. (https://www.acilgundem.com.tr/blog/2024/02/26/saglik-bakani-yardimcisi-prof-dr-sedat-kaygusuz-ne-yapiyor-boyle-amac-kuruyucu-saglik-hizmeti-vermek-mi-yoksa-topuk-kani-toplamak-mi/)
Ayrıca AYM’sinin bu kararı (3359 Sayılı) aynı kanunun “Tedavi ve tıbbi araştırmaları” düzenleyen 10. Maddesindeki; “Bu araştırmalarda, bireyin hakları… her şeyin üstünde tutulur… araştırma yapılanın yazılı rızası alınır, …muavafakatını her aşamada geri çekebilir…” gibi insan onur ve rızasını koruyan hükümleri ile (Ve yukarıda belirttiğimiz veli-vasi izni olmadan tıbbi müdahale yapılamayacağına dair kanun hükümleri ile) çelişkilidir.
2. Gerekçe; “Söz konusu işlemin (Topuk kanı alınması) … sağlık açısından olumsuz bir etkiye yol açmadığı…” iddiasıdır, ancak bu doğru değildir, 48 Saat önce doğan bir bebeğin savunma sistemi henüz yeterince gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir, bu uygulamadan sonra çocukların acı çektiği, morardığı, nadir de olsa enfeksiyon kaptığı gözlenmektedir. “Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi” bağışıklık yetmezliği ile doğan bir çocuktan en az iki kez topuk kanı alınması, ardından gerek görülmesi halinde tüp tüp kan alınması hayati tehlike arz edebilmektedir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran, https://vitamingiller.com/besikden-mezara-saglik-yenidogan-tarama-testi-topuk-kani/)
Üstelik topuk kanı testi 6000 genetik, 500 metabolik hastalıktan (Nadir görülen) 6 tanesini tespit etmek için yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı bu altı hastalığın (Topuk kanı) tarama testi ile bulunacağına dair bir garanti vermediği gibi, tedavi edileceğine dair bir garanti de vermemektedir, bu hastalıklardan bazılarının tedavisi çok pahalıdır ve devlet bu tedavi giderlerini karşılamamaktadır. Ayrıca bahsi geçen hastalıkların tek tespit yolu topuk kanı alınması da değildir. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp, https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi)
Her şeyden önce Anayasa Mahkemesi de bir mahkemedir ve mahkeme kararları sadece o kararda adı geçen kişiler hakkında hüküm ifade ederler.
AYM’si gibi yüksek mahkeme kararları yeni davalarda mahkemeyi etkilemek için (Emsal karar olarak) sunulabilir, ancak tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Sağlık Bakanlığı ve diğer resmi kurumlar (Ör: Aile, Sulh Ceza mahkemeleri vs.) “Bu karar ile bağlıdır…” denilemez, çünkü Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemeler her zaman genel görüşünü değiştirebilir, AYM’si genel görüşünü değiştirmese dahi, önüne gelen olayın farklı özellikler taşıması sebebi ile (O olaya özel) farklı bir karar da verebilir.
Bu sebeple idari ve adli makamlar (Özellikle) vücut bütünlüğüne müdahale içeren bir konuda ancak (Anayasa ve diğer kanunlar ile çelişmeyen) açık ve emredici bir kanun hükmüne dayanabilirler, devletin halk ile muhâtabiyeti ancak kanun ile olur, vücut bütünlüğüne müdahale içeren bu tip uygulamalar talimat ve genelgeler ile asla düzenlenemez, bilindiği gibi topuk kanı hakkında böyle bir emredici kanun hükmü de yoktur.
-------------------
Habersizce veya zor kullanılarak yeni doğan bebeğe aşı ve topuk kanı uygulaması yapılması suç teşkil etmektedir:
1-Kan ve DNA 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 6. ve devamı maddelere göre bir insanın en önemli kişisel verisidir, izinsiz veya zorla alınması, izinsiz tıbbi deney ve bilimsel çalışmalarda kullanılması-işlenmesi, paylaşılması:
a-) TCK m. 86 (Kasten yaralama) 1-3 yıl hapis.
b-) TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney) 1-3 yıl hapis.
c-) TCK m. 135-139 (Kişisel verilerin izinsiz alınması, yayılması, yayımlanması) kapsamında, 2-4 yıl arası hapis cezasını gerektirir.
2-) Sağlık sektörü çalışanlarının aşı-topuk kanı uygulamasını reddeden ailelere; “Suç işliyorsunuz, polis ile kapınıza geliriz, çocuğunuzu elinizden alırız… vs.” şekilde sözlü baskı yapması, sık sık telefon ile arayıp rahatsız etmesi yahut bakanlıkça hazırlanan (Matbu) topuk kanı ve aşı reddi dilekçelerini “İmzalanmasının zorunlu olduğunu iddia edilerek” imzaya zorlamaları ; “TCK m. 123/1 (Huzur ve Sükûnunu Bozmak) suçunu oluşturur, cezası; 3 ay- 1 yıl hapistir. Verilen rahatsızlık “Israrlı takip” derecesinde ise cezası; 6 ay-2 yıl arası hapistir. (TCK. 123/A)
3-)Rahatsızlık veren ve baskı içeren bu konuşmalar tehdit de içeriyor ise; TCK m. 106 (Tehdit suçu) cezası 6 ay -2 yıl arası hapistir.
4-) Ailenin hastane (Veya Sağlık Ocağında) güvenlikçiler (Veya polis) marifeti ile hapis tutulması; TCK m.109 (Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu) oluşturur, cezası 1-5 yıl arası hapistir. Bu suç cebir, tehdit kullanılarak işlenir ise hapis cezası 2 yıldan başlar, silah ile veya birden fazla kişi tarafından işlenir ise ceza bir kat arttırılır.
5-) Eğer bu suçlar kamu görevlisi tarafından işlenir ise, ceza yarı oranında arttırılır! Memura amiri tarafından verilen ve konusu suç teşkil eden emir (Yazılı olarak verilse dahi) yerine getirilemez, yerine getiren memur, emri veren amir ile birlikte ceza alır. (TCK m.24)
6-) Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir. (Devlet Memurları Kanunu; 657/5 ve devamı.)
Yorumlar
Kalan Karakter: